O çuvaldaki para ne mübarek paraymış

Güncelleme Tarihi:

O çuvaldaki para ne mübarek paraymış
Oluşturulma Tarihi: Eylül 06, 1999 00:00

Haberin Devamı

Celal Bayar, İş Bankası'nı kurarken, Osmanlı Bankası'ndan bir çuval dolusu para almıştı

Mustafa Kemal'in 1923'te evlendiği Latife Hanım'ın babası, İzmir'de o dönem sayıları pek fazla olmayan Türk tüccarlarından Uşşakizade Muammer Bey'di. Savaş bitmiş, Türkiye yeni bir devlet olarak ayağa kalkmaya çabalıyordu. Muammer Bey birgün Atatürk'e, bir ihracat şirketi kurmak istediğini, kendisinin de Osmanlı Bankası'nda duran 250 bin lirasıyla bu şirkete ortak olup olmayacağını sordu.

İşte burada anlatacağımız ‘‘hikaye’’, Mustafa Kemal'in Osmanlı Bankası'ndaki bu 250 bin lirası üzerine kurulu: Çok uzaklardan bambaşka amaçlarla gelmiş ve şimdi bir paket sigara bile alamayacak bu para Türkiye'nin ekonomik tarihinde önemli bir çığır açacak, hatta neredeyse ekonomi tarihini bizzat yazacaktı.

Kurtuluş Savaşı sürerken Hindistan'da yaşayan Müslümanlar, yardım olarak 500 bin lira göndermişlerdi Türkiye'ye. Paranın yarısı Atatürk'ün şahsına gönderilmişti. Atatürk kayınpederinin teklifine şu cevabı verdi:

- Ben ticaretten hiç anlamam.İmar İskan, ve Mübadele Vekili, İzmir Milletvekili Celal Bey'le (Bayar) görüşünüz.

Celal Bey, Muammer Bey'i dinledi ve Atatürk'ün adının böyle bir ticaret işine karışması fikri hiç hoşuna gitmedi. Bunun yerine başka bir teklifte bulundu: ‘‘Atatürk memlekete hayırlı olacak, eksikliği duyulan ve hergün daha çok duyulacak olan bir teşebbüsün başında ve içinde olmalı. Bu, benim de gençliğimden beri rüyam, hasretimdir. Gelin bir milli banka kuralım.’’

250 BİNİ AL BAŞLA

Aradan birkaç gün geçti. Celal Bayar, ziyaretine gittiği Atatürk tarafından, ‘‘Gel bakalım bankacı’’ diye karşılandı. Fikir aklına yatmıştı ve bunu en iyi Bayar'ın yapabileceğini düşünüyordu. ‘‘Vekaleti bırak, 250 bin lirayı al ve başla’’ dedi.

Bayar o dönemin ‘‘bankerlik vaziyetlerini’’ şöyle görüyordu: Meşrutiyetin ilanıyla birlikte heves olarak bankalar kurulmuş ama ‘‘köşebaşı sarraflığından’’ öteye geçilememişti. Asıl bir de esaslı bankalar vardı. Mesela İtibar-ı Milli Bankası, İtalyanlar'ın elindeydi, personeli azınlıklardan oluşuyordu. Osmanlı Bankası bir Fransız tarafından yönetiliyordu. Öyle bir kanı vardı ki, Türkler bir banka kursalar dahi, işletemezler!

Tarihçi Cemal Kutay'a göre de o günlerde adı Türk, kadrosu Türk, tam manasıyla modern bir ulusal banka düşünebilmek, öylesine gündem dışı bir olaydı ki. Nitekim kabullenilebilmesinin kolay olmadığı kısa zamanda ortaya çıktı. Millet Meclisi'nden itiraz sesleri yükseldi: Dünyanın gözü üzerimizdeyken, Lord Curson, ‘‘Yakında bize muhtaç olarak kapımıza geldiğinizde size direnmenizin hesabını sorarız’’ demişken bu milli banka ne demekti?

Sonra, merkezi o dönem Paris'te olan Osmanlı Bankası'nın Genel Müdürü Henri Stegg, İş Bankası'nın kuruluş haberini duyar duymaz Paris Büyükelçisi Ali Fethi Bey'e (Okyar) koştu:

- Bu hatadır. Karşınıza Osmanlı Bankası da dahil dünya finans kuruluşlarını alıyorsunuz. Yetişmiş kadronuz yok, mali kaynaklarınız yok. Muvaffakiyetsizliğe uğraması büyük ihtimal içinde olan bu teşebbüsünüzden bir yol bularak vazgeçmenizi tavsiye etmeyi vazife saydım.

Ali Fethi Bey, bu uyarıyı özel bir mektupla Mustafa Kemal'e bildirdi. Aldığı cevap gayet netti:

- Osmanlı Bankası Müdürü gibi düşünenler, burada Millet Meclisi, hatta hükümet azası içinde de var. Bütün bu menfi tavırlar, mavaffakiyete mesned oluyor. Çok şeyde olduğu gibi... Sen de tasarruf edebiliyorsan paranı İş Bankası'na emanet et!

O, girişimin başarıyla sonuçlanacağından emindi. Haklı da çıktı. Altı yıl sonra Henri Stegg, Ali Fethi Bey'i yine ziyaret edecek ve ‘‘Yanılmışım, tavsiyelerimi geri alıyorum.’’ diyecekti.

NE ÇUVALMIŞ AMA

1924 yılı Ağustos ayının son günlerinde Celal Bey Osmanlı Bankası'nın kapısını çaldı. 1, 2 ve 2,5 liralık banknotlar, bir çuvala kondu. Çuvalı teslim alan Celal Bey, Ankara'da Evkaf Umum Müdürlüğü'nün yaptırdığı iki katlı sıra yapılardan birine, kapısında ‘‘Türkiye İş Bankası Merkez-i Umumi’’ yazan binaya getirdi.

Banka 26 Ağustos 1924'te, biri Ankara'da, biri İstanbul'da iki şubesi ve 37 personeliyle çalışmaya başladı. Bayar sonradan o günleri anlatırken, ‘‘o çuvaldaki para ne mübarek paraymış’’ yorumunu yapacaktı.

Cenazelerin gölgesinde doğum günü

Cumhuriyet'ten sonra, şimdi de Türkiye İş Bankası 75. yaşını kutluyor. Çünkü İş Bankası bundan tam 75 yıl önce, 26 Ağustos 1924'te kuruldu, Cumhuriyet'in ilanından sadece on ay sonra...

Bu kuruluş, Kurtuluş Savaşı'nın ardından yaşanan zorlu ekonomik savaşın ilk ve en önemli adımıydı. O dönem bankacılık, batılıların tekelinde sanılan bir uğraştı. Türkiye'nin ilk ulusal bankası olan Türkiye İş Bankası, para işlerini sarraflarla halletmeye alışmış Türkiye'de modern bankacılığa geçişin de sembolüydü.

250 bin lira ödenmiş sermayeyle kurulan İş Bankası, 75 yıl boyunca kendi sektöründe pek çok ilki gerçekleştirir ve ‘‘Bankacılığın okulu’’ olurken, bir yandan da sanayinin ve ticaret hayatının gelişimine önemli katkılarda bulundu. Yeni bir devlet doğar ve büyürken atılan tüm adımlarda yeraldı.

Bundan 75 yıl önce işe Arapça hesap makineleriyle başlamışlardı, bugün herşey çok kolay ve hizmetler binbir (140) çeşit; kredi kartları, bankamatikler, yatırım hesapları, otomatik ödemeler, İnternet Bankacılığı, şubeye gitmeden yapılan işlemler... Ama hesapların bütün gün elle deftere yazılıp, gece kasa tutmadan binadan çıkılamadığı günlerden, bir tuşla tüm hesapların tutturulduğu bilgisayar bankacılığına ulaşmak o kadar kolay değildi. 75 yıllık bir yolculuktu sözkonusu olan; bir yandan da teknolojik yolculuktu bu, bir yandan kültürel, bir yandan siyasal... Türkiye İş Bankası'nın 75 yıllık tarihi neredeyse Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik tarihinin kendisiydi.

İş Bankalılar işte bu tarihi olayı kutlamak için aylardır hazırlanıyordu. 26 ve 27 Ağustos geceleri iki büyük kutlama yapılacaktı. Ancak, geçtiğimiz hafta başında yaşanan deprem felaketi, ‘‘75. yıldönümü sevincini yoketti.’’ Bankanın da Erenler Şube Müdürü İsmail Yılmaz, Karaağaç Şube Müdürü Bülent Tan, Gölcük Şube memurlarından Memnune Tulunç, Sanayi Kocaeli Şube hizmetlisi Mehmet Kolay ve eşi Nuran Kolay depreme kurban verilmiş, Adapazarı Şubesi teftişinde bulunan müfettiş Ali İhsan Türker ile Gölcük Şube çalışanları Çiğdem Alp ve Türkan Dündar bulunamamıştı.

Genel Müdür Ersin Özince, bu arada kutlamaların iptal edildiğini duyurdu. Deprem acılarının gölgesinde kutlama yapılamazdı elbette. Ama İş Bankası'nın görkemli yolculuğu tarih içindeki yerini alacaktı mutlaka.

İsviçre'ye gitmeyi nasıl başardım

İclal Ersin, Türkiye İş Bankası'nın ilk imza sahibi kadın elemanı. İlk kadın Şube Müdürü. Tevellüdü 1915. Kandilli Lisesi'nde okurken girmiş bankaya. Kısa süre sonra Muhasebe Müdürü olup, imza yetkisi alınca, banka tarihine geçmiş. Onun da Atatürk'le ilgili bir anısı var. Hem de ne anı...

Ankara'da bir banka yemeğinde, ‘‘İlk imza sahibi kadın elemanımız’’ diye takdim edilmiş Atatürk'e. Onu uzun uzun ‘‘imtihan eden’’ Atatürk ardından dansa kaldırmış ve sorularına devam etmiş. ‘‘Öyle komplike sorular değildi sordukları, bankacılık ve umumi hayat üzerine düşüncelerimi sordu ben de cevapladım’’ diye anlatıyor şimdi.

Şansını çok iyi kullanmış Ersin. 1930'lu yıllarda Türkiye'de yaşayan bir kadın olarak oldukça akıllı ve cesur davranmış. Atatürk'ün ‘‘Hayattaki en büyük arzunuz nedir?’’ sorusuna derhal ‘‘Yurtdışında tahsil görmek’’ cevabını vermiş. Ardından da şikayete başlamış:

- Hep erkek arkadaşları yurtdışına okumaya gönderiyorlar, ama biz kadınlar gidemiyoruz, neden?

- Öyle mi, diye dudağını bükmüş Atatürk ve hemen orada direktif vermiş, ‘‘Kendisini ve diğer başarılı kadınları İsviçre'ye tahsile gönderiniz!’’

Böylece bankanın İsviçre'ye bankacılık eğitimi almaya gönderdiği ilk kadın eleman olma ünvanını da kazanmış İclal Ersin.

Bu hesap makinasına lüzum yok

Türkiye İş Bankası Umum Müdürlüğü'nün ilk katib-i umumisi (genel sekreteri) Baki Bey (Sedes), komşu ülkelere gidip, oralardaki bankacılığı incelemektedir. Mısır'dan da dört işlemi yapabilen bir hesap makinesi getirir. Türkiye'de henüz Arap Alfabesi kullanılmakta ve rakamlar aynı şekilde yazılmaktadır. Mustafa Kemal, basitliğine rağmen 17 kişinin işini gören bu hünerli aleti görmeye gelir. Sohbet sırasında Celal Bey'e bunlardan getirmeyi düşünüp düşünmediğini sorar. Bir karar veremediği cevabını alınca da güler:

- Bir müddet daha düşünün... Çünkü lüzum kalmayabilir. Nitekim kısa süre sonra Harf Devrimini yapar.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!