OluÅŸturulma Tarihi: Mart 24, 2000 00:00
NÜKLEER SANTRAL POLEMİĞİ(NEDEN DESTEKLİYORUM?) Nükleer santraller konusunda destekleyici yönde yazmış olduğum yazı üzerine başlayan polemik ilginç bir şekilde devam ediyor. Yazılan karşı yazılar sonucunda bu konuda tekrar birkaç söz söyleme ihtiyacını hissettim. Polemik başlayınca cevap vermek bir yerde kaçınılmaz oluyor.Nükleer santralleri desteklemiyorum diye bana cevap yazan sayın Hakan Kaynar'a teşekkür etmek istiyorum. Bir konuda yazılan bir makaleyi beğenirsiniz veya beğenmezsiniz. Bu yazıda hoşunuza giden yönler yanında, haşlanmadığınız hata sizi kızdıran öğeler de bulunabilir. Bu durumda bu yazıyı yazanı eleştirirsiniz, ona karşı kendi fikirlerinizi söylersiniz. Ama tüm bunları yaparken karşıdaki kişiyi kırmadan, aşağılamadan ve hakaret etmeden düzeyli bir şekilde yapmak bence en etkili yoldur ve olması gereken de budur. Bu açıdan bakıldığında Hakan Kaynar'ın yazısı bu konuda örnek teşkil edebilecek çok güzel bir eleştiri yazısı. Açıkçacı söylemek gerekirse beni eleştirmesine karşın yazısı çok hoşuma gitti.AynI konuda beni eleştiren Sayın Dr. Serdar Günaydın'ın tartışma konusunu televoleye benzetmesi ve yazısında kullandığı üslup bu konudaki polemiğin seviyesini aşağıya çekmeye tipik bir örnek oluşturuyor. Dr. Serdar Günaydın'a tavsiyem Sayın Hakan Kaynar'ın yazısını birkaç defa okuması ve sağlıklı yöntemlerle tartışmanın ne olduğu konusunda fikir sahibi olmasıdır.Evet itiraf ediyorum, Hakan beyin tahmin ettiği gibi ben bir mühendisim. İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu Elektronik Mühendisiyim. Biz mühendislerden, kısaca bahsetmek istiyorum. Bizlere mühendislikte ilk öğretilen şey matematiktir. Bizler bir konuyu düşünmeye başladığımızda bir taraftan da hemen toplama çıkartma yapmaya başlarız. Bu konuda elde edilecek kazançlar toplamı nedir? Bu kazançları elde etmek için neleri ihmal etmeliyim? Neyi ihmal edersem ne kazanırım? Evet mühendislikte önemli sonuçlar elde etmek için bazen küçük değerleri ihmal etmek, bazılarını yok varsaymak gerekir. Bilimsel gelişmeler hep bu ufak ihmaller ve yok varsaymalarla olmuştur. Ayrıntılara takılırsak hiçbir konuda bir gelişme sağlayamayız. Bizler 10.000 ile 2 yi toplayıp veya çıkardığımızda sonucu hep 10.000 kabul ederiz. 10.002 veya 9.998 ile hiç ilgilenmeyiz. Hiçbir bilgisayar programı kusursuz çalışmaz, zaman zaman hata mesajları verir, ama bizler yine de bu programları kullanmaya devam ederiz. Çünkü bu programlara ihtiyacımız vardır.Bizim toplumumuzda "Hayır" demek "Evet" demeye her zaman tercih edilmiştir. Yönetici çalışanı kendisinden bir şey istediğinde çoğu zaman kolay yolu seçer ve "Hayır" der. Çünkü "Evet" demek beraberinde bir takım riskleri almayı gerektirmektedir. Bir gelişmeye, bir yeniliğe "Hayır" demek toplum olarak her zaman kolayımıza gelmiştir. Risk almayı pek sevmiyoruz, işin kolayına kaçıp "Hayır" demek ve işin içinden çıkmak kolayımıza geliyor. Küçük çocuk dondurma istediğinde annelerin çoğu hemen "Hayır" der, çünkü çocuğun hasta olma riski vardır. Çocuğun zevki için bu riski taşımaya yanaşmazlar.Osmanlı İmparatorluğu'ndan beri toplumumuzda yeniliklere ve teknolojiye karşı çıkmak neredeyse bir gelenek haline geldi. Zamanında matbaaya karşı çıkanların torunları olarak, hala "niye" ve "niçin" leri düşünmeden bazı şeylere karşı çıkıyoruz. İstanbul'a yapılacak 1.boğaz köprüsüne karşı çıkıyorduk, sonra 2. köprüye karşı çıktık, şimdi 3. köprüye karşı çıkıyoruz. O zaman köprüye karşı çıkanlar şimdi köprüsüz bir İstanbul'u düşünebiliyorlar mı acaba ?Nükleer santraları destekleyen yazımda vermiş olduğum,
trafik kazaları örneÄŸi konuyu daha iyi anlatabilmek, her eÄŸitim düzeyinde insanın kafasında bir kıyas oluÅŸturmak için rasgele seçilmiÅŸ basit bir örnektir. Buna benzer yüzlerce örnek bulunabilir. Örnek tabii ki konu ile ayni kategoride deÄŸil, amacım da elmalarla armutları toplamak deÄŸil zaten. Sadece konu anlatımına katkıda bulunmak. Ben edebiyatçı deÄŸilim ama konuyu basit örneklere indirgeyerek anlatmakta bir yazım türüdür.Bilimsel düşünme yöntemlerine ve bir yazının bilimsel veri ve rakamlarla desteklenmesi gerektiÄŸi konusunda da biraz deÄŸinmek istiyorum. Gazeteci yazar UÄŸur Mumcu'nun dediÄŸi gibi "Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunamaz" görüşünü desteklemekle birlikte, bilgi dipsiz bir kuyu gibidir. Bilgi sahibi olmanın bir sonu yok. Bir taraftan bilgi sahibi olmaya çabalarken, mevcut bilgilerle de bir kiÅŸinin demokratik bir ortamda fikirlerini söylemesinde bir sakınca görmüyorum. Fikir bildirmek için ille de doktora derecesine sahip olması gerekmiyor. Bu açıdan bakıldığında mühendisler de bilimsel düşünceyi ve bilimsel metotları bilen kiÅŸilerdir.Sayın Hakan Kaynar yazısında alternatif ulaşım imkanlarından, ve demiryollarından bahsetmiÅŸ. Bu konuda aklıma yine bir örnek geldi. Fransa'da ÅŸehir içi ve ÅŸehirlerarası ulaşımın %90 dan fazlası trenlerle yapılmaktadır. Bu trenlerin de büyük çoÄŸunluÄŸu binlerce kilovat güç isteyen elektrikli trenlerdir. Evlerde genelde mutfakta ocak olarak doÄŸal gaz yerine kurulu gücü 15-20 kilovat olan elektrikli ocaklar kullanılmaktadır. Ev ısıtma sistemlerinde büyük ölçüde elektrik kullanılmaktadır. Buna karşılık elektrik faturaları hiç de ürkütücü boyutlara ulaÅŸmamaktadır. Bu yoÄŸurdun bolluÄŸu neren geliyor diye düşünüldüğünde Fransa'da 58 adet nükleer santral olduÄŸu ve ülke elektrik ihtiyacının %78.2 sinin nükleer enerjiden elde edildiÄŸi gerçeÄŸinin hiç mi önemi yoktur? Bizim de ÅŸehirlerarası çalışan elektrikli trenlerimiz olsun, çevre kirliliÄŸi olmadan ısınmak için Rusya'dan gelecek doÄŸal gazı beklemek yerine, fatura kabusu görmeden elektrikli ısıtıcılarımızı fiÅŸe takalım. Bunlar birer ütopya deÄŸil, bizlerin de refaha hakkı var. Ucuz ve sürekli bir enerjiye sahip olmanın yolu nükleer enerjiye sahip olmaktan geçiyorsa bundan ürkmeyelim korkmayalım.Nükleer enerji konusunda diÄŸer bir endiÅŸe de Türkiye'nin istikrarsız bir ülke olması, yöneticilerin ve çalışan teknik elemanların beceriksizliÄŸi nedeniyle hatalara ve kazaya yol açma ihtimalimizin diÄŸer ülkelere göre daha yüksek olduÄŸu konusunda yapılan iddialardır. Bence bu çok yersiz bir kaygı. Büyük ve güçlü bir ülke olmak istiyorsak bu tür aÅŸağılık komplekslerinden artık sıyrılmalıyız. Bizim yöneticilerimiz ve mühendislerimiz de en az diÄŸer ülkedekiler kadar yetenekli ve beceriklidir. Amerika'daki mühendisler 104 tane nükleer santrali patlatmadan, çatlatmadan iÅŸletebiliyorsa Türk mühendisleri de birkaç tane santrali kazasız iÅŸletecektir. Kimsenin bundan şüphesi olmasın.20 ekim 1999 tarihinde Türkiye'de bir büyük gazetede yayınlanan haberden aldığım bilgilere göre inÅŸaat halinde olan nükleer santraller konusunda bilgi vermek istedim. Rusya 4 adet, Ä°ran 2 adet, Romanya 1 adet, Ukrayna 4 adet (Çernobil'den ders almamışlar anlaşılan), Fransa 1 adet, Japonya 2 adet. Görüldüğü gibi dünyada nükleer santral inÅŸa eden tek ülke biz olmayacağız.Devam eden nükleer santraller bilgisiyle sanırım Hakan Kaynar bey'in merakını da biraz gidermiÅŸimdir. DiÄŸer bir merak konusu olan elektrik prizleriyle, aydınlatma düğmelerinin yeri konusunda ben de Hakan Bey'e katılıyorum. Türkiye'de elektrik prizleriyle, elektrik düğmelerinin yeri kesinlikle yanlış.Ben elektronik mühendisliÄŸinin dışında hobi olarak ÅŸarap ve ÅŸarapçılıkla ilgileniyorum. Aslında Agora'ya ÅŸaraplar konusunda bir yazı yazmayı planlıyordum ama Hakan Kaynar'ın düzeyli eleÅŸtirisi karşısında polemiÄŸin cazibesine kapılıp yine nükleer santralleri destekleyen bir yazı yazdım. Bu konulardaki görüşlerinizi bana tamer@mail.com adresimden de iletebilirsiniz.Herkese saygılar, mutluluklar dilerim.Tamer TÃœRKALP - 24 Mart 2000, Cuma Â
button