Güncelleme Tarihi:
Ankara DGM Başsavcılığı, geçen yıl tam sonuçlanacakken, hükümetin son anda durdurduğu Akkuyu Nükleer Santral İhalesi'ni de mercek altına aldı. Dosya, operasyonu yürüten Savcı Talat Şalk'a iletildi. Suç duyurusuna konu olan raporlarda, Alman-Fransız ortaklığındaki firmanın kollanması için ihale şartnamesinde ciddi usulsüzlükler yapıldığı iddia ediliyor.
Türkiye'nin, 34 yıllık ‘Nükleer Santral’ rüyası, sonunda DGM'de bitti. ‘Beyaz Enerji Operasyonu’nu yürüten Ankara DGM Başsavcılığı, hükümetin son anda durdurduğu Nükleer Santral İhalesi'ni de mercek altına aldı. Hazırlıkları 1996'da başlayan ve geçen yıl tam sonuçlanacakken hükümet tarafından son anda durdurulup, askıya alınan Akkuyu Nükleer Santralı ihalesiyle ilgili olarak, DGM Savcılığı'na suç duyurusunda bulunuldu. Bu ihalede TEAŞ'a danışmanlık yapan ve halen Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in danışmanlığını da yürüten İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Bayülken ile Türkiye Atom Enerjisi Kurumu eski Başkanı Prof.Dr. Ahmet Yüksel Özemre'nin bu konudaki raporları, Nükleer Mühendisler Derneği tarafından, Beyaz Enerji Operasyonu'nu yürüten DGM Savcısı Talat Şalk'a iletildi. Savcı Şalk'ın, Alman-Fransız ortaklığındaki Nuclear Power International (NPI) firmasının kollanması amacıyla ihale şartnamesinde ciddi usulsüzlükler yapıldığı iddialarını içeren raporları inceleyeme aldığı öğrenildi.
KUTAN'IN BÜROKRATLARI
Raporlarda, Nükleer Santral soruşturmasının, FP Genel Başkanı Recai Kutan'ın Refahyol koalisyonundaki Enerji Bakanlığı dönemine kadar uzanmasını sağlayabilecek iddialar da içeriyor. Raporlarda, Refahyol döneminin TEAŞ Genel Müdürü Afif Demirkıran başta olmak üzere, Nevzat Şahin ve Baki Arıkan gibi bazı bürokratlarına da suçlamada bulunulmasının, Kutan'ın başını da ağrıyabileceği öne sürülüyor. Prof. Özemre ve Prof. Bayülken'in raporlarındaki iddialar özetle şöyle:
ÇOK AĞIR SUÇLAMALAR
Nükleer Santral İhale Şartnamesi, TEAŞ'ın tek taraflı tadilatıyla ve nükleer olmayan aksamında DIN normları şartı aranmasıyla 1300-1400 MW'e sınıflarına ait Alman reaktörlerini açıkça favorize eden ve adres gösteren bir nitelik kazanmıştır.
Bu durumun aklı başında ve bu konulara aşina hiçbir kimsenin ve hele hele bu haliyle ihaleye çıkıldığında hiçbir nükleer santral yapımcısının gözünden kaçmayacağı bilinmelidir. Bu konuda ihaleye fesad karıştırıldığı iddialarıyla karşı karşıya kalmak ihtimali dahi gözden ırak tutulmamalıdır.
Kanaatimizce TEAŞ, bu ihalenin Türkiye'yi, gelecekteki yatırımlarını da negatif bir biçimde etkileyecek yüksek bir dış borç altına sokacağını düşünmeksizin, hükümeti, Almanlar lehine ama ülkenin zararına bir oldu-bitti ile karşı karşıya getirmektedir.
Buradaki temyiz fikdanı ve cehalet, nükleer santral ihalesinin tıpkı bir termik santral ihalesi gibi addedilmesinde yatmaktadır. Sonunda kazığı Türkiye acı bir şekilde yiyecektir.
Yine onun adı
Raporlarda suçlanan isimler arasında, Beyaz Enerji Operasyonu nedeniyle tutuklanan ANAP'lı eski Devlet Bakanı Birsel Sönmez de yer alıyor. Dosyada, TEAŞ eski Yönetim Kurulu üyesi Sönmez'in yanı sıra, yine Beyaz Enerji Operasyonu'nda gözaltına alınan ve bazıları tutuklanan isimlerden TEAŞ eski Genel Müdürleri Muzaffer Selvi ve Zeki Köseoğlu ile TEAŞ bürokratlarından Lütfü Sarıcı ve Nurettin Danışman'ın adları da geçiyor.
KIZI ŞİRKET TEMSİLCİSİ
Raporlarda, ihaleyi NPI firmasının kazanması için büyük çaba sarfeden Birsel Sönmez'in kızının, bu firmayla bağlantılı olduğunu da ortaya koydu. Sönmez'in kızı Aslı Sönmez'in, NPI firmasının, ihaleyi kazanması halinde kuracağı santralda kullanılacağı belirtilen ve fiyatı konusunda da 300-400 milyon dolar tahmini yapılan türbojenaratörün üreticisi GEC-Alsthom'un Türkiye temsilcisi olduğu bildirildi. Rapordaki iddiaya göre, Sönmez, TEAŞ Yönetim Kurulu üyeliği görevi sırasında, kızının bu ihaledeki rakibi, Westinhouse'un Türkiye Temsilcisi Şükran Köse'ye hakaret etti ve bu nedenle de soruşturma geçirdi. Sönmez'in, bu disiplin soruşturması sonucunda sorumlu bulunduğu belirtilirken, Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in, Sönmez'in Yönetim Kurulu üyeliği görevini uzatmamasında da bu olayın etkili olduğu öne sürüldü.
Almanlar lisanssız santral satacakmış
DGM Savcılığı'na iletilen raporda, Almanların bu ihalede Türkiye'ye, ‘‘övünç duyacakları’’ GKN-2 santralı yerine, henüz lisansı alınmamış, henüz tasarım halindeki bir santralı önerdiği belirtilerek, ‘‘Bu ise görünüş itibariyle kumardan başka bir şey değildir’’ denildi. Raporda bu konuda şu iddialara yer verildi:
* Görünen odur ki Almanlar, bir taraftan, Nükleer Santraller Dairesi'nin 1972'de kurulduğundan beri bu dairenin ilk başkanının Alman nükleer teknolojisine duyduğu özel sempati dolayısıyla bu dairede el'an devam eden prestijlerinden istifade edebileceklerini umarak, diğer taraftan da, teklifi verdikleri zamanki siyasi konjonktürün kendilerinden yana olduğu kanaatiyle bu tarihe kadar lisansını alamadıkları bir tasarımı Türkiye'ye şu ya da bu yolla kabul ettirmelerinin mümkün olduğuna inanmış görünmektedirler.
Bu gerçekleşip de kontrat imzalandığı zaman ise Almanlar, bu yeni durumun Alman Lisans Otoritesi'ni yumuşatacağını ve bir oldu-bitti ile karşı karşıya getirerek bu otoritenin, lisans vermede isteksiz bile olsa, eninde sonunda bu lisansı vermek zorunda kalacağını, lisanslama masraflarının Türkiye'nin sırtından çıkartılabileceğini, siyasi konjonktüre güvenerek de teknik eksikliklerini gidermek için projenin ikmalini istedikleri kadar uzatabileceklerini ummuş ve bu sebeplerden ötürü, teklif ettiklerinde aslında kabul görmemesi mümkün olmayan GKN-2 gibi bir santral yerine, yalnızca tasarımda var olan, lisanssız bir santral teklifiyle büyük bir blöfe tevessül etmiş görünmektedirler.