Güncelleme Tarihi:
Bin 500 sayfalık günlüğünden ve kendi beyanatından da anlaşılacağı üzere, Hıristiyan cani tam anlamıyla bir İslam karşıtı.
Breivik aynı zamanda Müslümanların, dinlerini yaymak amacıyla kullandığını düşündüğü “çokkültürlülüğü” (multiculturalism) büyük bir tehdit olarak algılıyor. Çokkültürlülüğü temel ilkelerinden sayan sosyal demokrasi yanlısı partiler başta olmak üzere, bu fikre yakın tüm siyasi oluşumları da, “İslami teröre” zemin hazırlayan zararlı unsurlar olarak nitelendiriyor.
Breiviç gibi kökten dinci Hıristiyanlar, aslında radikal İslamcılar ile büyük benzerlikler gösteriyor. Her iki kitlenin de, komünizme karşı halen aktif olan bir refleksi ve içten içe yer etmiş endişeleri var. Zaten sosyal demokrasiyi de onun torunu gibi görüyorlar. Fena halde milliyetçiler. Kendi ırkları ve dinleri için ölmeyi ve öldürmeyi göze alabilecek kadar, dahası böyle bir eylemin ardından “pişman değilim” diyebilecek kadar kuvvetli bir inançla hareket ediyorlar. Kendilerini direnişçi, devrimci olarak nitelendiriyorlar.
ŞİDDET ŞİDDETİ DOĞURUYOR
Dünya, bilişim alanındaki hızlı gelişmeler, sosyal medyanın hayatımıza dahil olması ve haberleşmenin inanılmaz bir şekilde kolaylaşmasıyla son derece teknolojik bir “global köye” dönüştü. Bu durum, farklı kültürlere mensup insanların kaynaşması, birbirini daha iyi anlaması ve önyargıların git gide erimesi için çok daha elverişli bir ortamı da beraberinde getirdi.
Bu, gayet olumlu bir gelişme gibi görünse de, radikal dinci kitleler için ortak bir tehdit unsuru olarak beliriyor. Dinlerinin, kültürlerinin aşına aşına yok olacağına inanan bu kişiler, içine doğdukları radikal görüş ve tutumların etkisiyle harekete geçebiliyor. Hele bir de bünyelerinde antisosyal kişilik bozukluğu gibi bir “vahşet sever” tohum ve onu besleyecek yüksek zekâ da varsa, Breivik gibi canilere dönüşmeleri hiç de zor olmuyor. İşin ilginç yanı, bu kişilerin en büyük düşmanı olan, kültürler arası diyaloğa hizmet eden iletişim teknolojileri, mükemmel katliam planlarının organize edilmesi esnasında en büyük yardımcıları oluyor.
Sonuç olarak görüyoruz ki, şiddet şiddeti doğuruyor. Korku korkuyu, zulüm zulmü tetikliyor. 11 Eylül 2001’de ABD’deki El Kaide saldırısı sonrasında biriken “İslamofobi” bir yay gibi gerildi durdu. ABD’nin “kısasa kısas” tutumu ve İslam karşıtlığı, Müslümanları daha sert, daha tepkili ve daha tehlikeli hale getirirken, bir yandan da el altından Breivik’ler yetiştirdi.
Bir tarafta din, millet, ırk, renk, cinsiyet ayırt etmeden “insan” olmak için çabalayan bir sivil inisiyatif, diğer tarafta bu erdemli duruşa dinamit koymak için hazırlanan tehlikeli azınlıklar ve yanlış dış politikalar uygulayan güçlü hükümetler var. Böylesi bir tabloya bakınca, başka Bin Ladin’lerin başka Breivik’leri doğurmamasını dilemekten başka bir şey gelmiyor elden.