Güncelleme Tarihi:
FEDERAL Meclis Başkanı Norbert Lammert, Almanya'daki okullarda Türkçe'nin de yabancı dil olarak okutulmasından ve ehil öğretmenler tarafından İslam dini dersleri verilmesinden yana olduğunu söyledi.
Norbert Lammert, son yıllarda Alman vatandaşlığına geçiş koşullarının kolaylaştırıldığına dikkat çekerken, seçim hakkının Alman vatandaşlığı ile bağlantılı olması gerektiğini söylerken, Almanya'da yaşayan Türk vatandaşlarının Türkiye'deki parlamento seçimlerinde oy kullanmalarına sempatiyle baktığını ve teknik olanakların yaratılmasından yana olduğunu dile getirdi.
Lammert, “Türkleri buraya bizim davet ettiğimiz unutulmamalı” derken, Uyum Zirvesi ve İslam Konferansı'na tam destek verdi.
Norbert Lammert, Federal Meclis olarak kullanılan Reichstag'daki kabul salonunda Hürriyet'i kabul ederek soruları detaylı bir şekilde yanıtladı.
- Almanya'ya Türk göçü bundan 46 yıl önce başladı. Bu olgu Almanya ve Türkler için ne ifade ediyor?
Almanya'ya Türk göçü, çeşitli alanlarda Türk-Alman ilişkilerine yeni aspektler kazandırdı. Her iki taraf da yeni tecrübeler edindi. On binlerce insan birbirlerini kişisel olarak tanıma imkanı buldu. Ama tabii hem Almanlar hem de Türk vatandaşları için bazı sorunlar da ortaya çıktı. Ben hep şunun altının çizilmesini istiyorum: Sorunlardan bahsederken Türkleri buraya bizim davet ettiğimiz unutulmamalı. Ekonomik meydan okumalarla kendimiz baş edemediğimiz bir dönemde Türkleri bu ülkeye biz davet ettik.
- Siz Türkler'in yoğun olduğu bir bölgede, Ruhr Havzası'nda büyüdünüz. Türkler'le ne gibi kişisel tecrübeleriniz oldu?
Gerçekten de ben göç yoluyla oluşmuş bir bölgeden, yani Ruhr bölgesinden geliyorum. İki üç dalga halinde kitle göçü yaşanmasıydı bu bölge oluşmazdı. Türk göçünden önce 19'uncu yüzyılın ortasında ve 20'inci yüzyılın ilk çeyreğinde bu bölgeye büyük bir göç yaşandı. Günümüzde böyle bir göç tahayyül bile edilemez. Bu dönemlerde bölgeye 4 milyon insan göç yoluyla geldi. Büyük bir sanayi bölgesi olarak Ruhr bölgesi göç olmasıydı var olmazdı. Türk göçü ise 60'lı yıllarda başladı. Ruhr bölgesine de yoğun Türk göçü yaşandı. Ben şahsen çok sayıda Türk vatandaşı tanıyorum. Ben, Federal Meclis'teki arkadaşlarım ve Alman toplumunun önde gelen temsilcileri genelde Alman toplumuna uyum sağlamış Türkler ve diğer göçmenlerle daha sıkı ilişki içinde.
- Uyumdan bahsettiniz. Sizce uyum nedir? Ne zaman uyum sağlanmış sayılır?
Bu sorması kolay, ama yanıtı çok zor bir soru. Çünkü bu öyle somut birkaç kriterle ölçülen bir şey değil. Öyle deprem ölçeği gibi bir uyum ölçeği yok. Ama uyumla ilgili tabii bazı kriterler var. Tabii gerçekleşen veya gerçekleşmeyen uyumdan bahsederken objektif ve subjektif algılamaları da göz önünde bulundurmalıyız. Bunlar her zaman birbiriyle örtüşmez. Örneğin bazı insanlar kendilerine göre uyum sağlamışlardır. Çünkü onlar kendilerini öyle hissetmektedir. Ama başkaları ise onların uyum sağladığı görüşünde değildir. Aslında uyum sağladıkları halde kendilerini uyum sağlamış gibi görmeyenler de vardır.
Uyum kriterlerinin başında dil gelmektedir. Dile hakim olmak. Yaşanılan ülkenin dilini bilinmeden o toplama tam uyum sağlamak mümkün değildir. İkinci kriter; kendi akrabaları ve dostları dışında düzenli bir şekilde diğer insanlarla irtibat halinde olmaktır. Yani derneklerde, cemiyetlerde, spor kulüplerinde, yardım kuruluşlarında birlikte çalışmak. Tabii en önemlisi ise bir işte çalışır olmak.
Zirve ve konferans
- Almanya'nın tarihinde ilk kez bir başbakan uyum zirvesine çağırdı. Bu şu andaki hükümetin uyuma daha önceki hükümetlerden daha fazla önem verdiğini mi gösteriyor?
Böyle bir kıyaslamada ve değerlendirmede bulunmak istemiyorum. Bizim birbirimizle konuşmamız gerektiği ortadadır. Almanya'da yabancı oranı küçümsenmeyecek kadar yüksektir. Bu insanların çok çok büyük bir bölümü bu ülkede yasal olarak yaşamaktadır. Bunların çoğu ikinci ve üçüncü nesildir burada yaşamaktadır ve bizim davetimiz üzerine gelmiştir. Uzun süreli olarak burada yaşamak isteyen bu insanların birlikte yaşamı nasıl şekillendireceğimizi birlikte konuşmalıyız. İşte bu yüzden böyle bir uyum zirvesi hayata geçirilmiştir. Duyduğum kadarıyla da olumlu yankı buldu. Tabii böyle bir zirve ile sorunların hemen çözümlenmesi mümkün değildir. Zaten başta katılımcılar nedeniyle de bazı tartışmalar yaşandı. Kimin kimi temsil edip etmediği tartışıldı. Ama bunun anlamsız bir etkinlik olduğunu söyleyen olduğunu hiç duymadım.
- Uyumdan bahsederken işyerinin altını çizdiniz. Sizin de bildiğiniz gibi yabancı çocuk ve gençlerin eğitim durumları ve meslek eğitimi arzu edilen düzeyde değil. Bu alanda neler yapılabilir, neler yapılması gerekir?
Önce şunu çok açık bir şekilde ortaya koymalıyız ki yalnız yabancı çocukların değil Almanya'da eğitim alanında bazı sorunlar yaşanmaktadır. Farklı yabancı gruplar arasında bu sorun kendisini daha belirgin bir şekilde göstermektedir. İstatistiklere bakıldığında, eğitim sistemine uyum sağlamamış Türk çocuk ve gençlerin oranının yüksek oluduğu ortaya çıkmaktadır. Ama şurası da bir gerçek ki, İtalyan, Portekiz, Yunan ve eski Yugoslav çocukların sorununun Türk çocuklardan daha az olduğu görülmektedir. Burada da en önemli şey dildir. Hem devlet kurumları hem de aileler bu alanda bazı girişimde bulunmalı. Örneğin Türkler'in büyük bir bölümünün yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya'da (KRV) çağrıların ötesinde okula başlamadan önce tüm çocukların dil testinden geçirilmesi öngörülmektedir. Okula ancak Almanca bilen çocuklar başlayacak ve yeterli derecede Almanca bilmeyen çocuklara ek derslerde Almanca öğretilecektir. Çünkü amaç çocukları dışlamak değil, onları dersleri takip edebilecek düzeye getirmektir.
- Uyum Zirvesi'ne paralel olarak Federal İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble de İslam Konferansı'nı hayata geçirdi. Bununla ne hedefleniyor? Böyle bir şey ne işe yarar?
Bu iki etkinlik arasında sıkı bir bağlantı vardır. Geçmiş yıllarda kültürel geleneklerle bağlantılı bazı sorunlar yaşandığını gördük. Ruhr bölgesindeki tecrübeler, uyumun en önemli faktörünün ekonomi değil, kültür olduğunu gösterdi. Bunu anlayabiliyorum. Eşit ekonomik koşullarda, uyumun bazıları arasında iyi gerçekleştiğini, bazıları arasında ise gerçekleşmediğini görüyoruz. Bu nedenle ben İslam üzerine konuşulmasını ve bunun da Müslümanlar'la konuşulmasını yerinde ve doğru buluyorum. Birbirimiz hakkında değil, birbirimizle konuşmalıyız ve İslam Konferansı'nda da Uyum Zirvesi'nde de bu yapılmaktadır. Birlikte konuşmak uyuma katkı da sağlar. Bu bile iyi bir şeydir.
İslam dini dersi
- Almanya'daki Müslümanlar okullarda İslam dini dersleri verilmesini talep ediyorlar. Siz bu talebi nasıl değerlendiriyorsunuz. Şayet bu derslerin verilmesini istiyorsanız, nasıl verilmeli?
Ben okullarda İslam dini dersleri verilmesini savunanlardanım. Bu konuyla yakından ve acil olarak ilgilenmeliyiz. Ama şu çok açık olmalı. Bu dersler okullardaki tedrisat çerçevesinde verilmelidir. Bir program saptanmalı ve ona göre verilmelidir. Tabi bu işin ehli ve pedagoji formasyonu olan öğretmenler tarafından verilmeli.
Seçim hakkı
- Berlin'de SPD ile Sol Parti.PDS'nin Koalisyon Sözleşmesi'nde AB üyesi olmayan ülkelerden gelen yabancılara da yerel seçim hakkı verilmesi öngörüldü. Bunu nasıl değerlendiriyor sunuz?
Ben bu konuda çok çekimser davranıyorum. Tamamen böyle bir imkanı yok saymak istemiyorum. Ama ben bu ülkeye uyum sağlayan, bu ülkenin kıvancını da acısını da paylaşan, toplumdaki politik, ekonomik ve sosyal gelişmelere katılanların bu ülkenin, eyaletlerin ve kentlerin temsilcilerini Alman vatandaşı olup belirlemelerinden yanayım. Son yıllarda Alman vatandaşlığına geçiş koşullarını önemli ölçüde kolaylaştırdık. Biz hiçbir zaman uyumun ancak Alman vatandaşlığı ile sağlanacağını savunmuyoruz ve bunu da beklemiyoruz. Biz Alman vatandaşı olma imkanı sunuyoruz. İsteyen bundan yararlanır. Şayet saygı gösterilecek nedenlerle bir şahıs Alman vatandaşlığı imkanından yararlanmak istemiyorsa, o da tercihini başka öncelikleri için yapmış demektir. O nedenle seçim hakkı Almanya'da Alman vatandaşlığı ile bağlantılı olmalı. 'Canım burada yalnız yerel düzeyde seçim hakkı verilmek isteniyor' demek doğru olmaz. Çünkü ikinci sınıf bir seçim olmaz.
- Türkiye'de yapılan parlamento seçimlerinde Almanya'da yaşayan Türk vatandaşlarının Türkiye'nin buradaki diplomatik temsilciliklerinde kurulacak sandıklarda oy kullanmalarına Federal Dışişleri Bakanlığı güvenlik gerekçesiyle sıcak bakmadı. Böyle bir gerekçe ile bunun engellenmesi doğru mu?
Prensip olarak oy kullandırılması konusunda hiçbir sakınca görmüyorum. Pratikte bazı sorunlar olabilir. Bu sorunlar çözülmeli. Şayet Türk yasalarına göre Almanya'da yaşayan Türkler'in Türkiye'deki seçimlere katılma hakkı varsa bunu sempatiyle karşılıyorum. Mektupla oy kullanma imkanı vermek suretiyle teknik imkanlar yaratılarak Almanya'da yaşayan Türkler de böyle bir imkandan yararlanabilirler. Türkiye'nin diplomatik temsilciliklerinde sandık konulması konusunda da tüm pragmatik imkanlar değerlendirilmeli.
Okullarda Türkçe
- Geçen yıl Berlin'deki Herbert Hoover Oberschule'de derslerin yanı sıra teneffüslerde de Almanca'dan başka dil konuşulmaması uygulaması başlatıldı. Bu çok tartışıldı. Şimdi Baden-Württemberg'in Rastaat kentinde de bu alanda bazı sorunlar yaşanmakta. Siz Almanya'daki okullarda anadilin öğrenilip öğretilmesine nasıl yaklaşıyorsunuz?
Ben Almanya'daki okullarda yabancı dillerin öğretilmesinden yanayım. Eşim Ruhr bölgesinde Türk öğrencilerin yoğun olduğu bir lisede öğretmenlik yapıyor. Bu lisede Türkçe yabancı dil olarak tedrisat çerçevesinde veriliyor. Biz uyumdan bahsederken, bu ülkeye uyum sağlamak isteyen insanlardan kendi kökenlilerinden ve kendi kültürlerinden kopmalarını değil, bağlarını ve bağlantılarını korumalarını istiyoruz. Bu Türk kökenliler için de geçerlidir. Bu bağların ve bağlantıların korunmasında dil önemli bir unsurdur. O ülkenin dilini bilmeden bağların ve bağlantıların korunması mümkün değildir.
- Almanya'da Türkiye'nin AB üyeliğine farklı yaklaşımlar var. Farklı kültür ve farklı din gerekçesiyle Türkiye'yi AB'de görmek istemeyenler var. Farklılık gerçekten tam üyelik için bir engel olmalı mıdır?
Ben herkese bu konuda köktendinci bir tutum izlenmemesi tavsiyesinde bulunurum. Türkiye'nin AB üyeliği konusunda şu anda son kararın verilmiş olması gerekseydi, ben şahsen tam üyelik ciddi bir şans görmezdim. Ama bu karar bugün verilmeyecektir. Bunu taraflar bilmektedir. Ayrıca bugünkü perspektiften Türkiye tam üyelik olgunluğunda olmadığı gibi, AB de yeni üye alacak olgunlukta değildir. AB şu anda yeni üyeleri hazmedemez, bunun altından kalkamaz. Bu akla gelen her aday ülke için geçerlidir. Hazmedilmesi kolay küçük adaylar için de değildir, büyükleri için de.