Oluşturulma Tarihi: Aralık 30, 2001 00:00
Noel geçti, yarın akşam yeni yılın gelişi kutlanacak ve bazı çevrelerde gene ‘‘Bir Müslüman nasıl olur da İsa'nın doğum günü eğlencelerine katılır?’’ yahut ‘‘Hıristiyan Noel'i bizde neden kutlanır?’’ gibisinden cahilce sorular sorulacak. İşte, sık sık yapılan bu hataları ve devrilen çamları görünce Noel ve yılbaşı hakkındaki doğruları yazayım dedim. İşte, Noel, Noel Baba, yılbaşı ve Hazreti İsa'nın doğum günü gibi konularda bugüne kadar yaptığımız bazı yanlışların doğruları...Yeni yıl hepimize kutlu olsun, mutluluklar getirsin ve 2001 gibi parasız bir seneyi de Allah bir daha hiçbirimize göstermesin.Batı dünyası, geçen 24 Aralık gecesi Noel'i kutladı. Bizdeki bazı Katolik kiliselerinde Noel áyinleri yapıldı, áyinlere Hıristiyan'dan çok Müslüman iştirak etti, ‘‘Onlar da bizim Allah'ımıza inanıyorlar’’ diyerek papaz efendilerin önünde diz çöküp kutsal ekmeği ağızlarına aldılar, Meryemana resimlerinin altında mum dikip adak adadılar.Yarın akşam da yeni yılın gelişi kutlanacak ve yılbaşı her sene olduğu gibi bu sene de bazı gazetelerde ‘‘gávur ádeti’’ diye gösterilecek. ‘‘Müslümanlar, Hazreti İsa'nın doğum günü olan yılbaşını kutladılar’’ gibisinden
haberler çıkacak, kimi TV'lerde aynı sözler söylenip eğlence görüntüleri yeralacak.Önce, şunu söylemem gerekiyor: Bugüne kadar her yılbaşını evimde geçirdim, eğlencelere gitmedim. Zira 31 Aralık gecesinin öteki gecelerden bir farkı olduğuna inanmıyorum ve yeni senenin gelişinin o gece sabahlara kadar kendinden geçercesine kutlanması da bana pek bir garip geliyor.Ama ‘‘Bir Müslüman nasıl olur da İsa'nın doğum günü eğlencelerine katılır?’’ yahut ‘‘Hıristiyan Noel'i bizde neden kutlanır?’’ gibisinden cahilce sorular ve sözler de bana son derece ters gelir. Zira ‘‘Noel’’ kavramının aslında ne Hıristiyanlıkla bir alákası vardır, ne de yılbaşı Hazreti İsa'nın doğum günüdür.İşte, aramızdaki konuşmalarda olduğu kadar basınımızda da sık sık yapılan bu hataları ve devrilen çamları görünce Noel ve yılbaşı hakkındaki doğruları yazayım dedim. Yandaki kutuda Noel, Noel Baba, yılbaşı ve Hazreti İsa'nın doğum günü gibi konularda bugüne kadar yaptığımız bazı yanlışların doğruları yeralıyor. Kimbilir belki bir okuyan çıkar, yani yazdıklarım işe yarar ve hemen her sene yaptığımız bu hatalar, hiç olmazsa bu senenin sonunda tekrarlanmaz.Bütün bunları yanlış biliyoruzNOEL, HIRİSTİYAN BAYRAMIDIRYANLIŞ! Noel, Hıristiyanlık öncesi dönemlerden gelen ve pagan yani tabiata tapan toplumlardan kalan bir kutlamadır. Aslında Baltık ülkelerine mahsus bir ádettir ve Hıristiyanlıkla alákası yoktur. Hazreti İsa'dan çok önceki devirlerde ve yılın en kısa gününün gecesinde yapılan bir ‘‘karanlığın sonu’’ áyinidir. Bu áyinlerde aydınlığın gelmesini engelleyen kötü ruhlar borular çalınarak kovulur. Aralık ayında gündüzler Baltık memleketlerinde sadece beş saat sürmekte, günler ayın sonuna doğru uzamaktadır ve kutlanan işte günlerin bu uzaması, yani karanlığın azalmasıdır. NOEL BABA, HIRİSTİYAN AZİZİDİRYANLIŞ! Beyaz sakallı, kırmızı elbiseli ve kukuletalı Noel Baba, aslında Kuzey Avrupa ülkelerinin mitolojik kahramanıdır ve Hıristiyanlık öncesinden kalmadır. Adı ‘‘Santa Claus’’tur, zannettiğimizin aksine kilise tarafından kabul görmez, dolayısıyla da kilise azizi falan değildir. Noel Baba, aslında değişik kültürlere ait inanışların bir sentezi gibidir. Meselá çocuklara hediye dağıtmasının gerisinde Roma ve eski İran efsaneleri vardır. Noel Baba'ya yakıştırılan sakal ilhamını eski İran'daki ‘‘Mog’’ denilen ateş rahiplerinin sakalından almıştır, kırmızı kukuletası da ‘‘Mog’’ların yani ateş rahiplerinin başlığıdır ve aynı başlık Fransa'da 1789'daki ihtilálden sonra bir ara resmi serpuş yapılmıştır.NOEL BABA, DEMRELİ AZİZ NIKOLA'DIRYANLIŞ! Demre Belediyesi'nin hemşehri ilán ettiği ve İsa'dan sonra 350'lerde ölen Aziz Nikola başka, İsa'dan önceki çağlarda yaşayan, Baltık ülkelerinin folklorik kahramanı olan ve ‘‘Noel Baba’’ diye bilinen Santa Claus başka kişilerdir. Aziz Nikola'nın eski Roma tanrılardan olan ve denizcileri koruduğuna inanılan Poseidon'un yeni bir versiyonu olduğu zannedilmektedir ve ortak benzerlikleri, her ikisinin de hediye dağıttıklarına inanılmasıdır. HAZRETİ İSA, NOEL GÜNÜ DOĞMUŞTURYANLIŞ! 24 Aralık'ı Hazreti İsa'nın doğum günü olarak sadece Katolik dünyası kabul eder. İsa'nın doğum günü ile ilgili olarak Eylül'den Ocak'a uzanan bir zaman dilimi üzerindeki tartışmalar hálá devam etmektedir ve Katolikler dışında kalan diğer Hıristiyan mezhepleri, peygamberin doğumunu değişik günlerde kutlarlar. Katolik dünyasının İsa'nın doğumunu 24 Aralık'ta yani Noel gecesinde kutlamasının temelinde ise, bir Baltık geleneği olan ‘‘karanlığın sonu’’ áyini yatar. Yılbaşının da dinle yahut İsa'nın doğumuyla hiçbir ilgisi yoktur, sadece bir takvim ayarlama olayıdır.NOEL AĞACI, HIRİSTİYAN ÁDETİDİRYANLIŞ! Noel ağacının geçmişi, eski Mısır'da ve Çin'de varolan ‘‘sonsuz hayat’’ inancına dayanır ve yeşil olan herşey, bu sonsuz hayatın sembolüdür. Hıristiyanlık öncesi dönemlerde Baltık memleketlerine kadar gitmiş olan bu inanç oralarda ormanların tapınak yerine kullanılmasına dönmüş, karanlığın sonu áyinlerinde de yeşil ağaçlar yeralmıştır. 16. asır Almanya'sında, Aralık ayının sonlarına doğru evlere yeşil ağaç koyma geleneği daha sonra bütün Avrupa'ya yayılmış, 17. asırda Alman ve Hollandalı göçmenler tarafından Amerika'ya da götürülmüş ve tabiata güçlerine tapma zamanlarından kalan bu ádet ‘‘Noel kutlaması’’ haline gelmiştir.Çırpınıp duracağınıza ‘hata ettik’ deyin, bitsinMilli Eğitim'in Türk Edebiyatı'nın miládını cumhuriyetle başlatma teşebbüsü konusunda geçen hafta yazdıklarıma yüzlerce e-mail ve mektup geldi. Bugüne kadar hiçbir yazıma bu kadar çok sayıda olumlu tepki almamıştım, dolayısıyla bir hayli şaşırdım ve eski sanatımızın gönüllerde hálá yer tutmasına da bir o kadar sevindim.Bu abuk subuk karar konusuna artık dönmeyecektim, zira Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu yaptığı hatayı anlamış, önceki sözlerini ve hareketlerini tekzip ederek ‘‘Biz böyle düşünmemiştik’’ meálinde demeçler vermişti. Ama hafta içinde bana gönderdiği faks mesajında ‘‘Yazdıklarınız eksik bilgilenmeden kaynaklanıyor’’ deyince, ‘Bu işi tekrar yazmak farz oldu’ diye düşündüm.Benim yazdıklarım eksik veya yanlış bilgilenmeden değil, sayın bakanın sözleriyle hareketlerinden kaynaklanıyordu! Talim Terbiye Kurulu'nun bu konudaki çalışmalarına onay veren, hatta kurulun bir toplantısına gidip orada bir de brifing alan, kuruldan ‘‘İslamiyet öncesi Türk Edebiyatı ile İslamiyet sonrası Türk Edebiyatı'nı ayıralım’’ teklifi geldiğinde ‘‘Cumhuriyet'i milád kabul edelim ve ayırımı 1923'ten itibaren yapalım’’ diyen, Milli Eğitim Bakanı'ydı. Kámuran Zeren'in bizde yayınlanan ‘‘Failátün Failün bitti’’ başlıklı haberi üzerine önce tek bir söz etmeyen ama tepkilerin artmasından sonra ‘Hata ettik’ demek yerine topu kendisinden habersiz tek bir karar alma yetkisi olmayan Talim ve Terbiye Kurulu'na atıp işin içinden sıyrılmaya çalışan da aynı bakan, yani Metin Bostancıoğlu'ydu.Soranlar için söyleyeyim: Ben, yeni edebiyatçıların eserlerinin derslerde okutulmasını lüzumsuz buluyorum. Yeni yazarların edebi değerleri hakkındaki doğru kararın verilebilmesi için daha çok uzun senelerin geçmesi gerekmektedir, yazdıkları hálen kitapçıların raflarındadır ve merak eden alır, okur. Dolayısıyla moda yazarların ders programlarına dahil edilmesi marjinal inkárcılığın bir uzantısıdır ve sadece bir gayretkeşliktir. Hele, yeni eserlerin konuları üzerinde hiçbir araştırma yapmadan, meselá son senelerin en çok satan romanlarından biriyle Norman Mailer'ın ‘‘Ancient Evenings’’i arasındaki benzerlikleri farketmeden hayranlık krizlerine tutulmak ve o yazarı ‘‘deha’’ mertebesine çıkartmak ise, cehalet!Ve, işin bir başka yönü: Bundan çok değil, 50-60 sene önce sayfalarında Rabia Hatun yahut ‘‘serin serviler’’ tartışmalarına yer veren gazetelerimizde, şimdi ‘‘Divan Edebiyatı artık okutulmayacakmış, aman ne doğru karar!’’ diye sevinç çığlıkları atılıyorsa, bize bir haller oldu demektir.Ben, Milli Eğitim Bakanı'nın tek bir ifadesini doğru buluyorum: Kompozisyon derslerinin güçlendirilmesini... Yani doğru dürüst yazmanın ve meramın eli-yüzü düzgün şekilde anlatılmasının öğretileceği derse ağırlık verilmesini.Bu dersi ilk alması gereken kişi de bana gönderdiği faks metninin son cümlelerini aynı fiilin farklı çekimleriyle, yani ‘‘istemiyoruz’’, ‘‘istiyoruz’’ ve ‘‘istiyorum’’ diye bitiren, ‘‘Servet-i Fünun Edebiyatı’’nı ‘‘Servet-i Funün Edebiyatı’’ diye yazan ve kesme işaretini kullanmayı bilmeyen sayın bakanın bizzat kendisidir...
button