Nobel konuşmasını Türkçe yapacağım

Güncelleme Tarihi:

Nobel konuşmasını Türkçe yapacağım
Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2006 00:00

Orhan Pamuk’la New York’taki sohbetimizi sürdürüyoruz.

Dünyanın dört bir yanında kitaplarına yapılan yeni baskıların kontrolü, üniversitede verdiği dersler dışında Stockholm’de yapacağı Nobel konuşması için de hazırlandığını anlatıyor: "45 dakikalık bir şey olması lazım. Onu da sabahları erken kalkıp, yazıp bitirdim. Şimdi çevirmenlerde. Tabii konuşmam Türkçe olacak. Ama davetlilere 4 dile çevrilip dağıtılacak."

Nobel gibi muazzam bir ödülü kazanmandan sonra Türkiye’de bazı kesimlerin aleyhine koparttığı hengameye kızgın mısın?

Hayır! Mutlu ve sevinçliyim. İlk iki haftadaki yoğun gürültüden sonra ödülün tadını çıkartıyorum. Kitaplarımın bütün dünyada uyandırdığı ilgiyi hayretle izliyorum.

Şu an dünyanın neresinde en büyük heyecan var?

Kore’de, Brezilya’da, Meksika’da, İtalya’da kitaplarım en çok satanlar listesinde. Başka pek çok Avrupa ülkesinde de öyle. Tabii İskandinavya’da da... Durmaksızın yeni baskılar yapılıyor. Zaten günümün bir kısmı da bütün dünyadaki yeni baskıların veya yeni çevrilenlerin kapaklarını gözden geçirip onaylamakla geçiyor.

YAZARLARLA TANIŞTIM

Neyi kontrol ediyorsun?

E-mail’le yeni baskının kapak örneği geliyor. Kitaba yakışıyor mu, yoksa çok palavra ve çirkin bir şey mi, bunlara bakıyorum.

Bu arada ders de veriyorsun...

Evet, iki derse giriyorum. Yazarlık okulu öğrencileriyle Thomas Mann’ın bir hikáyesini okuduk.

O da Nobel’li!

Sonra tartıştık. Pek çok yazarla da tanıştık. Vaclav Havel Columbia Üniversitesi’nde, onunla yemek yedik. Gore Vidal’le de ayrı bir yemek yedik. Salman Rüşdi’yle de bir üniversitede okuma yaptık.

KONUŞMAMI BİTİRDİM

Bütün bunlardan sonra yazmaya vaktin kalıyor mu?

Kalıyor. 7 Aralık’ta Stockholm’de Nobel konuşmam var. Bunun 45 dakikalık bir şey olması lazım. Onu da sabahları erken kalkıp, yazıp bitirdim. Şimdi çevirmenlerde.

Konuşmayı hangi dilde yapacaksın?

Tabii, konuşmam Türkçe olacak. Ama davetlilere 4 dile çevrilip, dağıtılacak.

YILLARDIR ELEŞTİRİ VAR

Türkiye’de seni sert bir şekilde eleştirenlere diyeceğin ne?

Buradan hepsini takip etmek de imkánsız. Onlara kızmıyorum. Beni yıllardır sert bir şekilde eleştiriyorlar. Kitaplarım 46 dile çevrildi. Nobel de aldım! Nobel’den sonra da Vietnam’da, Bangladeş’de, İspanya’nın Bask’ında da kitaplarım çevriliyor. Mesela ’İstanbul’un dünyanın ücra, tuhaf dillerinde, Vietnamca ya da Estonca’da yayınlanacak olması bana hepsinden ilginç geliyor. Oysa ben o kitabı, benim yaşımda İstanbullular anlar diye yazmıştım. Bütün dünyanın okuması tuhaf, hatta ürpertici geliyor. Batı dışından da büyük ilgi var.

’BATI DIŞI’ ÖĞRETİSİ

Yani, Nobel’i almak hayatını çok mu değiştirdi?

Son 5-6 yılda, çevirilerden, pek çok ödülden, bütün dünyada hızla artan okur sayısından dolayı hayatım zaten değişmişti Hadi. Nobel, tuz biber ekmiş oldu.

Adının Thomas Mann, Hermann Hesse, Sartre, Faulkner, Russell, Gide, Marquez yahut Camus ile birlikte anılıyor olması nasıl bir duygu?

Tabii ki büyük şey. Ama bu okur ilgisi bana başka, özellikle ’Batı dışı’ dünya hakkında bir şey öğretti. Bizim yaşadığımız hayat Avrupalıların hayatına benzemeyebilir. Fakat Kore’den Hindistan’a, Latin Amerika’ya uzanan bütün bu ilgi, yaşadığımız hayatın ’Batı dışı’ndaki ülkelerde yaşananlara çok benzediğini bana gösteriyor.

Türkiye’ye Türkçe’ye aidim...

Ödülü alınca bunun yalnız sana değil Türkçe’ye ve Türkiye’ye verildiğini söyledin.

Buna inanıyorum. 33 yıldır Türkçe ile yatıp kalkıyorum. Uzun cümle, kırık cümle, zor cümle... Dille uğraşıyorum. Sabahtan akşama kadar işim Türkçe’dir. Ayrıca, kitaplarım Mevláná’dan, Şeyh Galip’ten; Yahya Kemal, Tanpınar, Abdülhak Şinasi ve Ahmet Rasim’e, bütün bir gelenekten sürekli söz eder. Bu, bizim kültürümüz! Benim için, beni besleyen büyük bir kaynak olmuştur. Türkçe’ye aidim, bunu sormalarına bile gerek yok! Türkiye’ye aidim!

Nobel’den önce de kitapların ön plandaydı ama şimdi Paris’ten, Brüksel’den, Roma’dan sonra New York’ta da kitaplarının kuleler gibi dizildiğini görmek bir Türk olarak beni gururlandırıyor!

Aslında pek çok hikáye duydum. Mesela İsveç’te bir okulda, karar açıklandıktan sonra öğretmen Türk çocuğu tahtaya çağırmış ve bütün sınıf alkışlamış. Amerika’da da ne kadar Türk tanıdık varsa, haberi nasıl öğrendiklerini, sonra işyerinden herkesin nasıl tebrike geldiğini anlattılar. Okullarda, işyerlerinde, en olmadık yerlerde Türklere tebrike gelinmesi hikáyeleri duydum. Bu gibi durumlarda milli duygulardan kaçmak imkánsız. Bu, yurtdışında daha çok fark ediliyor. Herkes birbirine telefon ediyor.

Avrupa’ya kültürümüzü üfledim

İsveç Akademisi Sekreteri Horace Engdahl, ’Kara Kitap’ın senin başeserin olduğunu söylemişti.

Evet, ’Kara Kitap’ benim sesimi bulduğum, İstanbul’u bizim bildiğimiz gibi bütün karmaşası ve kat kat tarihiyle anlattığım kitap! Türkiye’deyken çıktığında da aslında yalnız edebi okurlarca değil, genel okurlarca da sevilmişti. Bizim geleneksel edebiyatımızla, modern Batı edebiyatını o kitapta, İstanbul’u anlatırken birleştirdim. Nobel jürisince fark edilmesi hoş.

Aynı Akademi Sekreteri senin roman sanatını Batılıların elinden alıp, onu geliştirip, başka bir şeye dönüştürdüğünü söyledi...

O sözlere ben de dikkat ettim. 30 yıldır romanla, edebiyatla yaptıklarımın anlaşılması, görülmesi iyi! Roman eğlenceyle okunacak, bize bütün dünyayı anlatacak bir şey. Ama ayrıca, bir sanat da! Bu sanatın bir tarihi gelişimi var. Ben Avrupa sanatının içine bizim kültürümüzü üfledim. Ortaya bambaşka bir şey çıktı. 30 yıldır yaptığım budur! Bunun fark edilmesi sevindiriyor.

Şımarmam

Bu ödül beni şımartmayacak! Benim için en büyük mutluluk bir odaya kapanıp, her şeyi unutup, saatlerce roman yazmak! Bu mutluluk olmadan yaşayamam. Ayrıca, Nobel’i almak, dünyada dalga dalga artan milyonlarca okuru olmak, bu insanların gittikçe artan ilgisi ve heyecanı insana bir sorumluluk duygusu veriyor. Şimdi her zamankinden daha çok roman yazmak istiyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!