niçin yazmalı: olumlamanın olumsuzlukları! (2) kendime…geniÅŸleme:yazı,

Güncelleme Tarihi:

niçin yazmalı: olumlamanın olumsuzlukları (2) kendime…genişleme:yazı,
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 12, 2001 00:00

niçin yazmalı: olumlamanın olumsuzlukları! (2) kendime…geniÅŸleme:yazı, fikirlerin tartışıldığı bir araç-mekan, bir dildir. iç ses, kodlanmış bir düşünme sistemi olarak da algılayabiliriz onu. doÄŸaldır ki bu kodlama bir 'çaba' gerektiriyor. durup dururken böyle bir çabaya girmenin, yazıyor olmanın da herkes için basit gerekçeleri olmalı bu durumda. bir kere fikirlerinizin diÄŸer insanların bakış açısından daha farklı bir düzlemde yer alması, olgunlaÅŸması gerekli. savunucusu olduÄŸunuz fikirler baÅŸka insanların unutulmaya yüz tutmuÅŸ, karşı çıktıkları ya da hiç farkında olmadıkları fikirleri olabilir ve bu durumdan rahatsız olmanız baÅŸlı başına bir yazma nedeni olabilir sizin için. onları gündeme getirmek, tepkinizi kullanmakta baÅŸarılı olduÄŸunuz bir dille, yani yazı yoluyla belgelemek de sizin en doÄŸal hakkınızdır. hepimizin bildiÄŸi gibi madalyonun (genellikle) iki yüzü vardır. cin bir yazar daha baÅŸtan olumsuzlamalar içinde bulabilir kendini kendiliÄŸinden. gönüllü bir tercih de olabilir bu. ne var ki içini doldurmadan yapılan bu tür bir gösteri, olumlamanın ta kendisidir aynı zamanda. her ÅŸeye karşı olduÄŸunu bilen bir yazar, sırf karşı olmanın çekiciliÄŸi içinde teorik alt yapısını oluÅŸturmakta geciktiÄŸinin farkına bile varamadan yazar durur. söylediklerinin baÅŸkaları tarafından en azından ilginç ya da kışkırtıcı bulunduÄŸunun farkındadır. bir süre sonra ciddiye alınmama riskine karşın, o 'karşı' olacak, rahatsız edecek ve adından söz ettirecek birilerini mutlaka bulur. yazılanlardaki teorik alt yapıyı çözümleyecek kadar birikimimiz olmadığı ve yazılanlara prim verdiÄŸimiz sürece benzeri temelsiz çıkışlar hep vardır ve olacaktır. söyleyecek sözü olmayanlar, düşündükleri ile (zaten) birlikte yaÅŸayarak o ÅŸekilde gömülmeyi göze almış olanlar, asla kaleme uzanamazlar. yazmak bir farklılıktan doÄŸabilir. yazmak, var olandan farklı bir düşünce sistemini, en azından farklı bir bakış açısını kabul ettirebilmek için bir çabadır yalnızca. bir yazıya baÅŸladığınızda devamını getiremiyor, bütün söyleyeceklerinizi bir kaç cümlede bitiriyor ve üstelik o cümlelerin çok bildik cümleler olduklarını görüyorsanız, hayatınız, düşünce serüveniniz pek çok insanla, ortalama çoÄŸunlukla ortak bir seyir sürüyor demektir. kendini geliÅŸtirmeden yazma serüvenine devam etmek isteyen biri yazıya deÄŸil kendine inanmıştır en çok. kendinden baÅŸladığı bir yazıya yine kendine dönerek son verir. düşünce bir serüvendir oysa; deÄŸiÅŸir, deÄŸiÅŸmelidir. aksi halde okuduklarımızın, yaÅŸama olan katılımımızın, yaÅŸamın bize yaptığı müdahale hakkında yorumlar yapmamızın ne anlamı olabilir ki? olumlamanın temelsiz olarak benliÄŸimizi saran yanılsaması, kimi zaman olumsuzlama için de aynı temelsiz çıkışı yapabilir. olumsuzlama çok sesliliktir bir anlamda. bu çok seslilik zaman zaman kendi içimizde bile kulaklarımızı sağır edecek kadar bayağı (bildik) ve katlanılmaz bir hale gelebilir. yine de, saÄŸlam bir alt yapıyla karşımıza çıkan olumsuzlama, üzerinde durulması gereken önemli bir yazın türüdür. polemik yazıları da buradan alır gücünü. hemen belirtelim, 'polemik' bir yazın türüdür. önemli bir yazın türüdür hem de. bu önemli yazın türü bizde kiÅŸisel ve teoriden eksik, kavramların yok sayılarak, ağız dalaşına kadar varabilen yazılar gibi algılanıyor ne yazik ki. polemik yapmak kimi zaman tartışmaya açmaya çalıştığınız konu için elinizde bulunan bir anahtarı kapının anahtar deliÄŸinden içeri sokmaktır yalnızca. anahtarı çevirmeye baÅŸladığınız an, kavramlar ve kurallar bütünü içinde, düşüncelerinizi bilimsel bir düzlemde aktararak konuÅŸmaya baÅŸlamış olursunuz. polemik yazısı, tartışmaya çalıştığınız konuya o konunun muhatabı olarak gördüğünüz kiÅŸi ya da kiÅŸileri çekmek için bir yol da olabilir. ne var ki (geneli edebiyat alanında olmak üzere, ben de dahil) polemik adı altında yazılan pek çok yazıda kiÅŸilerle uÄŸraÅŸmaktan, onları kışkırtarak doyuma ulaÅŸmaktan, fikirler yerine olayları tartışmaktan çok da öteye gidilemiyor. sonu: ilk bölümdeki soruları daha çok kendim için sorduÄŸumu söylemiÅŸtim. yanıtlarını yavaÅŸ yavaÅŸ buluyor olmam en azından kendim için sevindirici bir durum gibi görünüyor. agora'da yazdığım yazılar kavramlar üzerine denemelerdi daha çok. yazı pratiÄŸimi geliÅŸtirmek, yazma alışkanlığımın sürekliliÄŸini saÄŸlamak, kurgulama denemelerinde bulunmak… amaçlarımdan birkaçı olabilirdi. yazdığım konular sizin düşünce sisteminizi kökten deÄŸiÅŸtirmeye yönelik konular olmadı hiç. böyle bir derdim de yoktu. kendim için yazdım kısacası. bundan sonra yazacaklarım için bir ön çalışma, bir disiplin olabilirdi bu yazdıklarım. daha öncesinde geneli edebiyat üzerine yazdığım ve çeÅŸitli dergilerde yayınlattığım yazılar için telif almamıştım ve telif alıyor olmam ayrı bir yazma nedenimdi. iÅŸte, itiraf ediyorum; çoÄŸu zaman yazdığım bir yazıya ödenmemiÅŸ 'fatura borcum' olarak bile baktım. bir dönem geldi, yazdıklarım beni tatmin etmemeye, doyurucu olmamaya baÅŸladı. yazma konularımı deÄŸiÅŸtirmek, sorumluluÄŸumu artırmak ve artık 'müdahale' etmek istedim. çünkü artık etrafımda ve kendimde olumlamaktan sıkıldığım o kadar çok ÅŸey vardı ki, ben kendimi anlattıkça içine girdiÄŸim yanılsamanın gösteriÅŸli duvarları da üzerime üzerime gelmeye baÅŸlamıştı. deÄŸiÅŸmeliydim. yazıyor olmanın gerekçelerinden biri de bu deÄŸil miydi? agora' nın bir yayın kurulu, bir yayın politikası ve agora'da yazmaktan hoÅŸlanan geniÅŸ bir yazar grubu var. agora, yazarları aynı platformda, onlara zor gibi görünen yazma eylemiyle buluÅŸturan bir fikir arenası olmak istedi. bunu baÅŸarıp baÅŸaramadığı tartışılır ama, karar vermek için henüz çok erken olduÄŸu da açık. yazmak eylemini kısa zaman dilimlerine bölerek yorumlarda bulunmak son derece yanıltıcı olabildiÄŸi gibi, bu alandaki hızlı deÄŸiÅŸim ve öğrenebilme yetisi kendimizde bile farkına sonradan varabileceÄŸimiz kalıcı, olumlu ya da olumsuz yapılanmalar oluÅŸturabilir. sorun, adımı basılı bir gazete, dergi ya da kitapta, ÅŸimdilerde olduÄŸu gibi beyaz bir camda görmek deÄŸil elbette. ama hep böyle baÅŸlamıştır; çekici bir yanı vardır bunun. gururumuzun okÅŸandığı, egomuzunu tatmin olduÄŸu, giderek kendimize özgüven kazandığımız bu süreç mutlaka yaÅŸanır ve bunu da son derece de normal karşılamak gerekir. zamanla ne olur? artık yazdıklarınızın altında ezilmeye baÅŸlarsınız. kendinizi doruklarında hissettiÄŸiniz yazar olma tatmini, sizin yeterince okumadığınız gerçeÄŸini halının altından çıkarmaya ve gözünüzün içine baka baka capcanlı tutmaya baÅŸlar. siz de hem yazılar yazdığınızı, hem de yoÄŸun bir okuma sürecine girdiÄŸinizi kendinize kabul ettirirsiniz öncelikle. hatta, daha da ileri giderek, bir yandan öğrenirken, bilmediÄŸiniz ne çok ÅŸey olduÄŸunun farkına varırken, yazılar yazıp yazmama hakkınızın olup olmadığını, böylesi mekanları iÅŸgal edip etmediÄŸinizi sorgulamaya baÅŸlarsınız. bütün bu düşünceler içinde, okuyor olmak sizin için önemli bir sakinleÅŸtirici olabilir. yoÄŸun bir okumadan söz ettim; okuma serüveninde seçici olmak, okumuÅŸ olmak için, korsan satıcı tezgahlarında en çok okunan (!) kitapları alıp, belli bir konuda yoÄŸunlaÅŸmadan yapılan okumaların bize herhangi bir katkı saÄŸlayabileceÄŸini sanmıyorum. okumak ve buna baÄŸlı olarak üretmek sayısal çoklukla ifade edilemeyen bir kavramdır. agora'da yayımlanan yazıların yarısından fazlasını okumadığımı itiraf edeyim size. bunu ilgilendiÄŸim konu ya da konularla açıklayabilirim ancak. bütün bunları neden yazıyorum? kendimle konuÅŸuyorum öncelikle. bu aralar kafam hayli karışık çünkü. okuduklarımda, yaÅŸadıklarımda ve gördüklerimde beni rahatsız eden ne çok ÅŸey varmış meÄŸer. hepsini yazmalıyım. (yok mu? okumaya devam etmeliyim o zaman. ben gökyüzünün resimli çocuk kitaplarından baÅŸlayarak ezberletildiÄŸi gibi mavi olduÄŸunu sanmıyorum çünkü. tartışmak isteyen var mı?) yazarlar bir mekan içinde vardırlar ve yokturlar. o mekan deÄŸiÅŸimin (ya da deÄŸiÅŸememenin) izlenebilmesi için gereklidir de. sözünü ettiÄŸim mekan 'agora' ya da baÅŸka bir yer olabilir. mekanlar insana göre daha kesin çizgilerle donatılmıştır ve onun size deÄŸil, sizin ona benzemeniz esastır. bu benzeÅŸmenin sınırları zorlanmaya baÅŸlandığında (ortada bir suç ve suçlu aramaksızın) yeni bir mekan arayışı içine girersiniz hemen. bulur ya da bulamazsınız; ararsınız sadece. o mekanı bulana kadar da unutursunuz Ali Hikmet EREN 12 Mart 2001, Pazartesi Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!