‘Neypıls’daki Napoliler

Güncelleme Tarihi:

‘Neypıls’daki Napoliler
Oluşturulma Tarihi: Ekim 14, 2001 00:00

6 Haziran çarşamba...Saat 09.30. Televizyon açık. Sesten, televizyonda bir belgesel gösterildiğini anlıyorum. Bir kent berbat bir Türkçe’yle övülüyor. Seslendiren ağız ikide bir 'Neypıls, Neypıls!' deyip duruyor. 'Neypıls'ın nasıl bir kent olduğunu merak edip televizyonun başına geçiyorum. 'Neypıls! Neypıls!' ('Naples') dedikleri meğer bildiğimiz Napoli'ymiş. Discovery Channel'daki ses 'Neypıls'da yaşayan Napolililer' diyor. 'İstanbul'da yaşayan Ankaralılar' der gibi...*TV çevirilerinden şikayet edeceğim. Ama daha önce bir tanıklığımdan söz etmek istiyorum. 1969'dan itibaren, yani daha kuruluş döneminde, TRT Televizyonu'nda görev aldım. İki 'kızak' dönemi dışında, sorumlu ve yetkili görevlerde bulundum. Televizyonun yapılanmasına epeyce katkım olduğunu da söyleyebilirim.Sözünü ettiğim dönemde ithal filmlerin seslendirme metinlerinin çevirilerini önde gelen çevirmenler yapardı. Örneğin, 'Leonardo' gibi uzmanlık isteyen belgesel filmin çevirisinin rahmetli estetikçi Doçent.Dr.Bedrettin Cömert'e verildiğini; 'Muppet Show'u yazar Orhan Duru'nun çevirdiğini anımsıyorum. Dizi filmlerin gedikli çevirmeni ise Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Aziz Üstel'di. Adını andığım üç çevirmenin çevirileri de aralarında olmak üzere bütün çeviriler özgün metinleriyle karşılaştırılarak denetlenirdi. Gerektiğinde Türkçe redaksiyonu yapılırdı. Bu işleri yapanlar ülkemizin saygın yazar ve uzmanlarıydı. O sıralar, şimdilerde pek moda olan 'jenerasyon' sözcüğünün denetimden geçmesi olanaksızdı. Denetçi uzman elindeki kırmızı kalemle 'Jenerasyon' ya da 'Nesil' sözcüğünün üzerini çizer yerine 'Kuşak' sözcüğünü yazardı. Gerektiğinde, bilinçli olarak, yeni sözcükler de öğretilirdi. Örneğin şöyle denirdi: 'Kompüterler, yani bilgisayarlar...' İki üç ay sonra, 'kompüter' sözcüğü artık kullanılmazdı. Spikerlerin, kuşku duydukları sözcüklerin söylenişlerini soracakları deneyimli spikerler, müdürler vardı. Görevde kaldığım 1982 ortalarına kadar yöntem böyleydi. Öğrendiğime göre, TRT'de bu yöntem artık uygulanmıyormuş. Ancak TRT'nin Türkçesi özel televizyonlarınki kadar berbat olmadığına göre, geleneğin etkileri hálá sürmekte.Eski dönemden bir anımı aktaracağım: Bir gençlik programı sunucusu, öğrencilerle yaptığı programda, inatla 'mektep' ve 'talebe' diyordu. Kendisine haber gönderildi, 'okul' ve 'öğrenci' demesi rica edildi. Edildi ama sunucu bu ricayı umursamaz davrandı, bildiğini okudu. Sonunda, ücret bordrosu imzalanmadı ve kendisine haber gönderildi: 'Bordrolar, 'okul' ve 'öğrenci' dediğin zaman imzalanacak.'*Türkçe’nin televizyonlar marifetiyle bozulmaya başlamasının ilk örneği TRT televizyonlarının yaydığı 'oldu' sözcüğüdür. Bütün uyarılara karşın 'oldu'dan vazgeçmediler. Demek ki denetim o sıralar gevşemeye başlamış. Şimdi özel televizyonlardan bir yığın örnek vererek canınızı sıkmak istemiyorum. Sabırlı biri bir akşam süresinde yüzlerce yanlış bulabilir. Televizyonlar yaygınlaşmadan önce çeviriler bu denli tehlikeli değildi. Şimdilerde ortalama 1000 (bin) olan kitap tirajları, 1960-70 yılları arasında 4-5 bin dolaylarındaydı. Türkiye nüfusunun yüzde 99'u kitap okumadığı; 4-5 bin kitap okuru da Türkçe’yi yanlışları ayırt edecek kadar iyi bildiği için, TRT'de yaygın olmayan Türkçe yanlışları halkı etkilemiyordu. Oysa şimdi, televizyonların seyirci-dinleyici kitlesinin Türkçesi savunmasız durumda. Okullarda dil bilincinden yoksun yetiştirilen gençlerin Türkçesi küçük bir çocuk kadar savunmasız. Bu nedenle çeviri yanlışları ve kötü Türkçe seyirci-dinleyicilerin dilini bir virüs gibi hemen etkiliyor.*Kutsal Kitaplar'da geçen özel adların doğru çevirildiği çok ender. 'Job' dedikleri elbette Eyüb peygamber... Abraham da Hz.İbrahim... David ise Davud.Ardından insan adları geliyor. Eşanlamlı olan Jean (Fransız), Juan (İspanyol) ve John (İngiliz) gibi adlarda ülkelere dikkat edilmiyor. Irmak ve dağ adları da öyle. Bir bakıyorsunuz, bizim 'Tuna' dediğimiz nehrin adı 'Danube' olarak kalmış. Uzunluk (inç) ve ağırlık (ons) ölçüleri de Türkçeye çevrilmiyor.Çeviri işlemi sanıldığı gibi cümle ve sözcük çevirisinden ibaret değildir. Çeviri, bir uygarlığın, kültürün, geleneğin, bir tarih ve coğrafyanın bir başka dil ortamına aktarımıdır. Sözcük ve cümle çevirisi ancak sonuçtur.Yapılan Türkçe ve çeviri yanlışlarından tedirgin olmayan televizyonları cezalandırmanın, 'demokrasi ve insan hakları'na aykırı olduğunu düşünmüyorum. Yasa, kamu malına zarar verenlere karşı kamu davası açar. Dil de en önemli, en değerli kamu malıdır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!