Güncelleme Tarihi:
Netanyahu’nun konuşmasını sık sık bölen alkışlar, lise, üniversite ve yüksek lisans öğrencisi, İsrail’in Washington Büyükelçi Yardımcısı ve Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi olarak ABD’de geçirdiği yılların boşa harcanmadığını gösterdi.
Netanyahu Amerikalıların vatanseverliğini kaşımak, Holokost’la ilgili suçluluk duygularına temas etmek ve her şeyin ötesinde Kongre üyelerinin Yahudi dernekleriyle daha yakın ilişkiler kurma isteğine karşılık vermek konusunda İsrail’de kendisine denk bir kişi daha olmadığını kanıtlamış oldu.
Netanyahu’nun barış planı, tabii Salı günü Kongre’ye sunduğu gerçekçilikten uzak koşullara bir barış planı denebilirse, doğrudan İsrail-Filistin barış sürecinin sonuna, uluslararası bir krize ve Birleşmiş Milletler’in Filistin devletinin kuruluşunu tek taraflı olarak ilan etmesine yol açacak.
Olumsuz bir senaryo çizmek gerekirse, bu koşullar Netanyahu’nun 10 yıldan daha uzun bir süre önce Filistinlilerin önüne koyulan teklifler konusunda cahil olduğuna işaret ediyor. Daha da kötü bir senaryoya göre ise, Netanyahu’nun ortaya koyduğu “kapsamlı taviz”, Başbakan’ın ve aşırı sağcı hükümet ortaklarının yerleşimcilerle ilişkilerini İsrail’in stratejik çıkarlarından ve demokratik Yahudi devletinin varlığından daha ileriye koyduğu anlamına geliyor.
Netanyahu’nun planının Aralık 2000’de dönemin ABD Başkanı Bill Clinton tarafından ortaya konan teklifle uzaktan yakından ilgisi yok. Sağlıklı bir Filistin devletinin varlığıyla, İsrail’in 250 bin nüfuslu yerleşimleri kendi topraklarına katması aynı anda gerçekleşmesi mümkün olmayan iki plan. Bir sihirbaz bile yerleşimleri telafi etmek için Filistinlilere vermek amacıyla İsrail sınırları içinde fazladan toprak bulamaz.
Netanyahu, dün, Doğu Kudüs’teki Filistin mahallelerinin Filistin’e taşınması ve Haremüşşerif için özel bir uygulama yapılması iyi niyetli bir düşünceden öte bir şey değilmişçesine Kudüs’ün bölünmeyeceğini söyledi. Netanyahu’nun Filistinli mülteciler sorununun çözümünü kesinlikle reddetmesi ise Arap Birliği’nin 2002’de gündeme getirdiği formülün göz ardı edilmesi anlamına geliyor.
Başbakan’ın bu inkarcı tavrı, kendisi dahil altı İsrail başbakanının Filistinliler İsrail’i bir Yahudi devleti olarak tanımayı reddettiğinden barış sağlamaya muvaffak olamadığı yönündeki ifadeleriyle kendini gösterdi.
Netanyahu hiçbir Arap liderinin, özellikle de hiçbir Filistinli liderin, hayatta kalmak istediği takdirde böyle bir açıklama yapmayacağını çok iyi biliyor. Dahası Hamas’la uzlaşma olmadan, Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın Gazze Şeridi’ni de kapsayacak bir Filistin devleti için imza atamayacağını da biliyor. Ne de olsa Abbas’ın sadece Filistinlilerin bir kısmını temsil ettiği ve dolayısıyla kendisiyle yapılacak anlaşmanın bir anlamı olmayacağı argümanlarını ortaya koyan Netanyahu’ydu.
Son günlerdeki konuşmalar gerçeklikten bir hayli kopuktu ve dolayısıyla herhangi bir değişiklik getirmesi ihtimali düşük. Barışın anahtarı Obama’nın cebinde çok daha derinlere indi. Amerikalıların kahramanı Netanyahu dün açık açık ABD Başkanı’na meydan okudu.
Obama’nın en kısa sürede bir karar vermesi gerekiyor: Netanyahu’nun düello çağrısına yanıt verip 1967 sınırlarını ve toprak alışverişini reddetmesinin bedelini ödetecek mi?
Haaretz'te yayımlanan Akiva Eldar imzalı "Netanyahu has declared himself ready to challenge Obama" başlıklı analizden derlenmiştir.