Güncelleme Tarihi:
Tıpkı açlık veya susuzluk gibi, sıkılmak da aslında davranış şeklimizi hemen değiştirmemiz gerektiğine dair sinyal veren durumlardan biri. Aslında tüm bu negatif duygu ve durumlar, evrim sürecinde rol oynayan doğal seleksiyonun bireylere kazandırdığı bir lütuf gibi. Neden mi? Çünkü merak etmek, yeni şeyler keşfetmek ve yaratıcı aktivitelerde bulunmak, hayatta kalma becerimizi geliştiriyor.
Kanada, Ontario’da bulunan John Eastwood York Üniversitesi bilim insanları sıkılmayı; “istemekten alıkoyan ve tatmin edici bir aktiviteye katılmayı erteleyen durum” olarak tanımladılar. Okullar temel alınarak yapılan araştırmalar, çocukların üçte ikisinin derslerde her zaman sıkıldığını gösteriyor. Evrimsel faydaları bir tarafa, sıkıntı kronik bir duruma da dönüşebiliyor.
Bu tür bir sıkıntı, bıkkınlık da getiriyor ve çoğu zaman depresyonla sonuçlanıyor. Aslında araştırmacıların da belirttiği gibi, sıkıntının tek ilacı eğlenceli veya yaratıcı aktivitelere katılmak. Ama genelde ne tür bir aktiviteye katılmamız gerektiği konusunda kararsız olduğumuzdan, durumu değiştirmek adına biraz da üşengeç davranıyoruz. Hal böyle olunca, ortaya daha çok sıkıntı çıkıyor ve farklı bir aktivite bulmamız gerekirken, çevremize odaklanmaya çalışıyor, sonuçta bir çıkmaza giriyoruz.
Ayrıca dikkat ve sıkıntı arasında güçlü bir bağlantı olduğu tespit edildi. Örneğin kendidüşünce ve duygularımıza karşı ilgimiz arttığında daha çok sıkılıyoruz. Dış dünya için de tam tersi geçerli. Çevremize veya içinde bulunduğumuz duruma karşı ilgimiz azalmaya başladığında sıkılıyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse; hiçbir şey sıkıcı değil. Düşen ilgi seviyemizin acısını dış dünyadan çıkarıyor, dikkatimizi çekmeyen şeyler için bu kelimeyi kullanıyoruz.