Ne Türkler ne de Yunanlılar ırkçı

Güncelleme Tarihi:

Ne Türkler ne de Yunanlılar ırkçı
Oluşturulma Tarihi: Nisan 24, 2000 00:00

Haberin Devamı

Son on yılda defalarca savaşın eşiğine geldiğimiz komşumuz Yunanistan'la beklenmedik kadar hızlı bir yakınlaşma süreci yaşıyoruz. Birbiri ardına İstanbul ve Atina'yı sarsan deprem geçmişteki acı anıların bir kenara bırakılmasını ve dostluk ilişkilerinin kurulmasını sağladı. Yunanistan'da düşmanlık politikaların bayraktarı PASOK'un, Başbakan Simitis ve Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu öncülüğünde başlattığı dostluk politikası hafta sonunda yapılan genel seçimlerde Yunan halkının onayını aldı. Dostluk PASOK'u yeniden iktidara taşırken rakibi YDP'nin de seçim sürecinde Türk düşmanlığından hiç bahsetmemesi dikkat çekti.

Yüzyıllarca birlikte yaşayan Türk ve Yunan ulusları arasındaki düşmanlığın oluşumunu ve nedenlerini, Princeton Üniversitesi profesörlerinden Norman Itzkowitz'le hazırladığı 'Neighbours in Confict' adlı çalışmasında psiko analiz yöntemiyle inceleyen Prof. Dr. Vamık Volkan deprem sonrasında oluşan, seçim sonuçlarıyla pekişen dostluk atmosferinin hızla kurumsallaştırılması gerektiğini söylüyor. ''Yoksa kalıcı olmayabilir. Türkiye'ye bu konuda büyük sorumluluk düşüyor'' diyor.

Yazarlar, sinemacılar, müzikçiler iki ulusun yakınlaşması için son 20 yılda birçok etkinlik düzenledi. Bu kıvılcımlar dostluk ateşi yakamazken İstanbul ve Atina'da birbiri ardına meydana gelen iki deprem tarihin akışını nasıl değiştirdi?

Psikolojik bir süreç tamamlandı çünkü: Rumlar yüzyıllarca Türkler'le birlikte yaşadı. 1800'lerde Avrupa'da ortaya çıkan bağımsızlık düşüncesi sonucu yeni bir kimlik oluşturmaları gerekti. Ortodoks Hıristiyan oldukları için Helen olamazlardı. Helenizm'i Bizans'la birleştirmeleri, lisanlarını değiştirmeleri gerekiyordu. Bu çok zor bir iş. Ortak kültür silinip yeni ulusal kimlik yaratılırken dışlama süreci harekete geçti, tüm olumsuzluklar Türkler'e yüklendi. Osmanlı bitip, Cumhuriyet kurulurken, biz de benzer bir yeniden yapılanma süreci yaşadık. Türk kimliği oluşturulurken Rumlar'dan farklı bir yol izlendi. Batı'yla savaşmıştık. Ama Atatürk, Batılılaşma'yı savunuyordu. Biz kendi içimize baktık. Gündeme yobazlar ve çağdaşlar ayrımı geldi. Kimlik oluştururken psikolojik jargonla söylemek gerekirse, Türkler de Yunanlılar da yas tutmayı beceremedi. Yani ölümü kabullenip yasını tutup, gerçeği kabullenme süreci yaşanmadı. Yunanistan, Bizans mirasına sahip çıkma adına sınırsız isteklerde bulundu. Biz de Osmanlı İmparatorluğu'nu kaybetmenin acısını yaşamadık. Atatürk ve Cumhuriyet'i acımızı unutmak için kullandık. Toplum psikolojisinde bu süreç 30 ila 50 yıl sürer. Sonra geri dönüp bakarlar. Tam bu sırada deprem oldu. Ölümler, kayıplar için muazzam bir yas ortamı oluştu. Bu süreçte karşı tarafta görülen suçluluk hissi, Yunanistan'da da ortaya çıktı. Tüm bunlar iki ülke arasında güçlü bir duygusal bağ kurulmasına neden oldu. Bu bilinçdışı gelişmelere reel politik durum da eklenince yakınlaşma oluştu.

KÜLTÜRLER ORTAK

Geçmişte, en gergin zamanda bile, bir Türk'le Yunan birey olarak karşılaştığında düşmanlık yerine dostluk gündeme geldi. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Birey ve grup psikolojisini ayırmakta yarar var. Bireysel psikolojide, yüzyüze karşılaşmalarda, dışlama sistemi harekete geçmez. Tanık olunan benzerlikler, karşıdakini insan varlığından arındırıp, yok etmeye varan düşmanlık duygusunun oluşmasını engeller. Kendimden örnek vereyim, Amerika'da birçok yakın Yunanlı arkadaşım var. Kıbrıs'a gittiğimde ruhen Yunanlılar'dan uzaklaştığımı hissediyorum. Türkler ve Yunanlılar ırkçı değil. Naziler'in Yahudiler'i dışlamasına benzer bir durum yok. Ayrıca yiyecekleriyle, müzikleriyle ortak bir kültürü paylaştıkları için bireysel yakınlaşmaları çok kolay. Ancak ne yazık ki grup psikolojisi bunun önüne geçebiliyor.

1989'da PIAR ve ICAP'ın yaptığı araştırma Yunanlılar'ın yüzde 81'inin, Türkler'in yüzde 73'ünün karşı tarafa güvenmediğini ortaya çıkarmıştı. Sizce bu oranda ciddi bir düşme sözkonusu olabilir mi?

İnmiş olabilir. Ancak üstteki gerçeğe bakıp alttaki psikolojiyi unutmamak gerekir. Olumsuz bir gelişmede derindeki hisler refleks olarak ortaya çıkabilir. Bilinçdışı gelişmelerle oluştuğu için riskli bir süreç yaşanıyor. Bu ilişkileri akordeona benzetebiliriz. Köklü bir geçmişe dayandığı için açıldığında muazzam noktalara gelebiliyor, kapanırken de aşırı sıkışabiliyor. Çok açıktı, depremden sonra çok yapıştı. Allah'tan şimdi doğru yerinde. Kalıcı olabilmesi için, bu duygu değişmeden, iki tarafta da politik açıdan kurumsallaştırılması gerek.

Ne yapılması gerekiyor?

İki ülkenin hükümetleri aydınların, meslek gruplarının, medyanın bir araya gelip kendi aralarında iletişim kurmasını sağlamalı. Tarafları teşvik etmeli, imkan yaratmalı.

YUNAN HALKI DOSTLUĞU ONAYLADI

Sizce dostluğun oluşmasında medyanın payı oldu mu?

Deprem bireylerin güven duygusunu sarstı. Düşmanlıklar ikinci plana düştü. Sağduyu egemen oldu. Türk basınının Yunanistan'dan gelen yardımı yansıtma biçimi ilginçti. Bir kadın gönüllüyü manşet yaptılar. İnsanlar kişiselleştirilmiş olarak iyiniyet ve dayanışma arzusunu gördü. Türkiye'nin şükran duygusunu, sonra yardıma koşmasını da Yunanlılar gördü.

En büyük seçim kozu olan Türk düşmanlığı bu kez Yunanistan'da seçim kampanyasında hiç kullanılmadı. Liderlerin dili bile sürçmedi. Hatta Papandreu son gün dostluk sürecini sürdüreceklerini açıkladı. Neden politikacılar bir anda 180 derece döndü?

PASOK'un eski yönetimi düşmanlığı kurumsallaştırmıştı. Depremden sonra atmosfer değişti. Reel politikayı iyi değerlendiren politikacılar bu gelişmeyi görüp yeni bir rota çizdi.

Dostluğun bayraktarı Yorgo Papandreu'nun tutucuların kalesi Atina'da en yüksek oyu alması, PASOK'un yeniden iktidarı ele geçirmesi, dostluk politikalarının Yunan halkınca onaylandığını gösteriyor. Bu kalıcı dostluğun garantisi olabilir mi?

Olabilir. Konuştuğum yüksek seviyedeki Yunanlı bürokratlar da durumu böyle değerlendiriyor.

Türkiye'deki dostluk atmosferi ne kadar kalıcı sizce? Milliyetçi eğilimi daha fazla bir hükümet çizgiyi değiştirebilir mi?

Bizim işimiz daha kolay. Türkiye duygusal bakımdan Yunanistan'dan çekinmiyor. Savaşta kazanacağından emin çünkü. Türk askerler, diplomatlar karşı tarafın sürekli sorun çıkartmasından şikayetçi sadece. Yunanlılar'ın dostluk göstermesi halinde Türkiye'den fazlasıyla karşılığını alacağına eminim. Koalisyon sürecinde MHP'nin tavrı beni şaşırtacak kadar ılımlı. Bu açıdan kormuyorum. Ayrıca iki ülkenin askerleri arasında dostluk oluştu. Hükümetler değişse, gerginlik politikası uygulanmak istense bile ortak tavır koyabilirler. Ancak, her halükarda dostluğun gelişmesi için, güçlü olduğunu hisseden ve kendine güvenen Türkiye'nin, komşusuna yardım etmesi, PASOK'un barış girişimine destek olup dostluğun kurumsallaşmasını sağlaması gerekiyor.

VAMIK VOLKAN KİMDİR?

Liderlerin kişisel dostu

Kıbrıs asıllı Amerikalı psikiyatrist Prof. Dr. Vamık Volkan, ulusal, etnik ve dinsel nedenli düşmanlıkları inceleyen ilk uluslararası araştırma kurumunun kurucularından. Virginia Üniversitesi'ne bağlı Center for the Study of Mind and Human Interaction'da (Düşünce ve İnsan Etkileşimi Merkezi) Beyaz Saray'da üst düzey görev yapmış diplomatların yanısıra tarihçiler ve psikiyatristler çalışıyor. Think tank işlevi gören merkezin çalışmaları Beyaz Saray ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nca yakından izleniyor. Merkez üyeleri özel seminer ve brifinglere çağrılıyor. Carter'dan Gorbaçov'a kadar birçok liderin kişisel dostu olan Volkan bugüne dek eski Yugoslavya, Arnavutluk, Estonya ve Gürcistan'da ortalama ikişer yıllık araştırma çalışmaları yaptı.

Dostlar ve düşmanlar ülkeler için ihtiyaç

Yunanistan'la dost olursak öfkemiz hangi kanala yönelebilir sizce?

Grup psikolojinde öfkenin hangi yöne kanalize olacağı birçok değişkene bağlı. Türklerin eski acılarını açıkça ortaya koyup bunları kabullenmesi gerekiyor. İmparatorluğun yokolmasının yası tutulmalı ve bu noktadan yeni bir hayata başlanmalı. Ülkelerin komşularla ilişkileri bir ritüel zinciridir. Ülkeler uzaklaşır ve yakınlaşır. Komşularla ilişkiler de bu ritüele uygun sürecek.

Her geçen gün farklı uluslardan sayısız insan İnternet'in chat odalarında buluşuyor. Internetçiler'in nüfusu hızla artıyor. Sizce, bu gelişme ırk, din ya da etnik kökenli düşmanlıkların bir gün tamamen ortadan kalmasını sağlayabilir mi?

Ben pek ümitli değilim. Durkheim ve müridleri medeniyet ve teknolojinin dini ortadan kaldıracağını söylüyordu. Din ortadan kalkmadı. Internet çağında birbirimizi daha iyi tanıyacağız. Ama grup psikolojisi de devam edecek. Biz, siz ritüeli gruplaşmanın temeli. Bu yolla insanlar birbirini tanıyor. Dostlara ve düşmanlara ihtiyacımız var. Demokrasi bile bu gereksinime panzehir olamıyor. Çözüm, grup psikolojisini doğru anlayarak olumlu ve yapıcı politika yapmaktan geçiyor.

Önce Apo yakalandı. İki ülke, Yunanistan ve Türkiye, bir kere daha birbirine girdi. Sonra ortalığı karıştıran Yunanistan Dışişleri Bakanı Pangalos görevden alındı. Deprem sırasında iki ülkenin yakınlaşması zirveye ulaştı. Derken Yunanistan, Helsinki'de bizim AB adaylığımıza yeşil ışık yaktı. Simitis-Papandreu ikilisi Türkiye ile dostluğu resmi devlet politikası haline getirirken Yunanistan'da erken seçim oldu. Seçim kampanyalarında Türkiye aleyhinde tek bir laf bile edilmemesi ülkemizde sevinçle karşılandı. Simitis kılpayı yeniden kazandı. Yeni kabinede Pangalos'un Kültür Bakanı olması Türkiye'de tedirginlik yarattı, acaba dostluk tekrar bozulabilir mi diye? Sonra Efes Pilsen-Panathinaikos basket takımlarının final four maçında seyirciler arasındaki dostluk gösterileri herkesi yeniden umutlandırdı. İsmail Cem ve Papandreu, Mayıs'ın 2'sinde, New York'ta, barışa katkılarından ötürü, East-West Institute adlı kuruluşun vereceği ‘‘Yılın Devlet Adamları’’ ödülünü alacaklar. İki ülkenin işadamları arasındaki yakınlaşma da dikkat çekici. Ama bu arada, birtakım fanatik Yunanlılar da Türk bayrağını yakmaktan geri durmuyorlar...

Şimdi soru şu: Son on yıl içinde defalarca ve kolaylıkla savaşın eşiğine geliveren iki ülke arasındaki barış ve dostluk havası kalıcı mı, geçici mi?

Prof. Vamık Volkan bu soruyu yanıtlıyor:

‘‘Dostluk atmosferi hızla kurumsallaştırılmalı yoksa kalıcı olmayabilir.’’

Cem ve Papandreu, Mayıs'ın 2'sinde, New York'ta, barışa katkılarından ötürü, East-West Institute adlı kuruluşun vereceği ‘‘Yılın Devlet Adamları’’ ödülünü alacaklar. İki ülkenin işadamları arasındaki yakınlaşma da dikkat çekici. Ama bu arada, birtakım fanatik Yunanlılar da Türk bayrağını yakmaktan geri durmuyorlar...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!