Güncelleme Tarihi:
Şeyh Sait, idam kararından sonra konuşurlarken mahkeme heyetinden Ali Saip'e diyordu ki...
Şubat'ın 13'ü, yıllardan 1925. Nakşibendi tarikatının ileri gelenlerinden, 1865, Elazığ-Palu doğumlu, Erzurum'un Hınıs ilçesinde yaşayan Şeyh Mehmet Sait Efendi, dedesinin Palu'daki mezarını ziyarete gidiyor.
Genç ilinin Ergani ilçesi Eğil bucağına bağlı Piran köyünde mola veriyor, bir süre dinlenmek üzere bir eve yerleşiyor.
O sırada, jandarma, Şeyh Sait'in yanında bulunan ve eşkıya oldukları gerekçesiyle haklarında tutuklama kararı bulunan on kişiyi teslim almaya gidiyor.
Piran'da, Şeyh Sait'in yerleştiği evden beklenmedik bir anda gelen silah sesleri, köyün ve ülkenin altını üstüne getiriyor.
Bu bir ayaklanma. Doğu Anadolu'da geniş çaplı bir ayaklanmanın başlangıcı.
Tarih kitaplarındaki adıyla Şeyh Sait İsyanı.
DİYARBAKIR'A YÜRÜDÜLER
İlk üç hafta boyunca, 'Emir-ül Mücahidin' Şeyh Sait'in yakın çevresinin yönettiği isyancılar hükümet kuvvetlerine karşı üstünlük sağladılar.
17 Şubat'ta Genç ilinin merkez kazası Drahni'yi ele geçirdiler.
Maden, Siverek ve Ergani'yi de işgal ettiktin sonra Diyarbakır üzerine yürüdüler.
Melikanlı Şeyh Abdullah'ın komutasındaki bir başka isyancı kolu da Varto'ya girdi. Sonra Muş'a yöneldi.
ELAZIĞ'I ELE GEÇİRDİLER
Hükümet, Doğu illerinde sıkıyönetim ilan etti. 21 Şubat 1925. İki gün sonra, 23 Şubat'ta, ordu birlikleri isyancılar karşısında gerileyerek Diyarbakır'a çekilmek zorunda kaldı. Hareketi bastırmakla görevli iki süvari alayı asiler tarafından esir alındı. Elazığ'ın ayaklanmacıların eline geçişi ve büyük çaplı bir yağmanın başlamasıysa bir gün sonra. Şubat sonu itibarıyla durum tamamen isyancıların lehine.
İSMET İNÖNÜ BAŞBAKAN
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, mart başında, sertlik yanlısı olmayan Başbakan Fethi Okyar'ın istifasını istedi.
3 Mart'ta görev yeniden İsmet İnönü'ye verildi.
Bir gün sonra Meclis'ten güvenoyu alındı ve aynı gün içinde Takrir-i Sükun Kanunu çıkartıldı, hükümete olağanüstü hal yetkileri tanındı.
4 Mart'ta, aynı zamanda Ankara İstiklal Mahkemesi ve Şark İstiklal Mahkemesi de kuruldu.
TEMYİZ YOLU KAPALI
Daha ileri bir tarihte verilen bir önergeyle de sanıklara kararları temyiz yolu kapatıldı. Şark İstiklal Mahkemesi'ne, verdiği idam cezalarını uygulama yetkisi tanındı. İdam cezalarının uygulanmasında ordu, kolordu, bağımsız tümen veya müstahkem mevki komutanlarının onayı yeterli görüldü.
ŞARK İSTİKLAL MAHKEMESİ
Urfa mebusu Ali Saip Ursavaş ve Kırşehir mebusu Lütfi Müfit Özdeş asil, Bozok mebusu Avni Doğan da yedek üye seçildi.
Başkan Hacim Muhiddin Çarıklı'nın göreve başlamadan istifa etmesi üzerine görevi Denizli mebusu Mazhar Müfit Kansu üstlendi.
ŞEYH SAİT TESLİM OLUYOR
Ankara'da, Meclis'te, Şark İstiklal Mahkemesi üyelerinin seçiminin yapıldığı, 7 Mart gününün gecesi, isyancılar da Diyarbakır'ı kuşattılar. Ne var ki, yoğun topçu ateşi karşısında tutunamadılar. O andan sonra da işler değişti. Hükümet güçleri, isyancıları üstüste yenilgiye uğrattı.
Şeyh Sait, Varto'ya kaçtı. Ama daha fazla kaçamayacağını anlayınca, orada, silahlarını bırakacaklarına dair bir tezkere yollayarak, 14 Nisan'ı 15'ine bağlayan gece, yanındaki 25 kişiyle birlikte Osman Nuri Koptagel Paşa'ya teslim oldu.
İNGİLİZ AJANI DEĞİLMİŞ!
Şark İstiklal Mahkemesi heyeti 12 Nisan'da Diyarbakır'a ulaştı, 16'sında, isyanla ilişkileri oldukları gerekçesiyle, Şeyh Eyüp ve Dr. Fuat'ı yargıladı ve idama mahkum etti. Hüküm, ertesi gün yerine getirildi.
23 Mayıs'ta, mahkeme, daha önce, Damat Ferit döneminde Şura'yı Devlet (Danıştay) başkanlığı yapmış, eski komitacılardan, Şeyh Sait isyanının politik lideri, kapatılan Kürdistan Teali Cemiyeti Reisi Seyit Abdülkadir ve oğlu Seyit Muhammet ile üç arkadaşı hakkında da idam kararı verdi.
İdama mahkum olanlardan Palulu Kör Sait, mahkemede, İngiliz ajanı zannettikleri, Mr. Templen adındaki Türk emniyet görevlisine isyan hazırlıklarını nasıl anlattıklarını açıklamıştı.
ŞEYH SAİT DURUŞMASI
81 sanıklı Şeyh Sait duruşması, 26 Mayıs'ta, Diyarbakır'daki bir sinema salonunda başladı.
Savcının iddianamesine göre, isyanın amacı, dış görünüşü itibariyle şeriatçı, asıl hüviyetiyle de Kürt milliyetçiliği ve devletçiliğinden başka bir şey değildi. Ve İngiliz kışkırtmacılığı sonucunda çıkmıştı.
29 HAZİRAN'DA ASILDI
Şeyh Sait savunmasında, Kürt milliyetçiliği ve İngiliz kışkırtmacılığı suçlamalarını reddetti, 'din ve şeriat elden gittiği' için ayaklandığını kabul etti.
Yargılanması bir ay sürdü. 28 Haziran'da, 81 sanıktan, başta Şeyh Sait olmak üzere 46 isyancı hakkında idam kararı verildi.
Karar, 29 Haziran'da, Diyarbakır'da, Urfa kapısında, kalabalık bir izleyici topluluğu önünde ve alkışlarla infaz edildi.
ON YIL SONRA TUNCELİ
Aradan on yıl geçtikten sonra Türkiye Cumhuriyeti, bu on yıl boyunca yazılan birkaç ıslah raporu doğrultusunda, bölgeye devlet otoritesini götürmeye karar verdi.
1936 yılının Ocak ayında yürürlüğe giren 2884 sayılı, Tunceli'nin İdaresi Hakkında Kanun'la, bu seçilmiş bölgeye diğer illerden farklı bir statü getirildi.
Tunceli, Bingöl, Elazığ ve Erzincan illerini içine alan Dördüncü Umumi Müfettişlik bölgesi oluşturuldu ve başına Korgeneral Abdullah Alpdoğan tayin edildi.
Tunceli ilinde hızlı bir inşaat faaliyeti başladı. Yollar açıldı, köprüler ve karakollar kuruldu.
Hasanan aşiretinden Seyit Rıza ve Koçgirili Alişer gibi bölge liderleri bu karakolların inşasına karşı çıktılar.
Seyit Rıza, diğer aşiretleri toplantıya çağırdı.
Bölgede gerginliğin tırmanması üzerine, 1936 kışında, Tunceli askeri kuşatma altına alındı, bölgeye giriş çıkış yasaklandı.
DERSİM İSYANI BAŞLIYOR
1937 yılının 21 Martı'nda, Nevruz gecesi, Tunceli-Erzincan yolu üzerindeki Pah bucağındaki tahta köprü yakıldı.
Dersim isyanının başlangıç tarihiydi.
Dört gün sonra, Kahmut-Pah arasındaki telefon hattı kesildi. Kahmuk karakolunu takviye için gönderilen jandarmaya pusu kuruldu. 26 Nisan'da, Askisor bucağındaki karakola hücum edildi. O gece Pah yakınlarındaki 9. Seyyar Jandarma Taburu Süvari Bölüğü'ne baskın düzenlendi. Üç gün sonra bir grup Mazgirt köprüsünü tahrip ederken, aynı anda üç askeri hedefe daha baskın yapıldı.
BAKANLAR KURULU KARARI
4 Mayıs'ta, Atatürk'ün başkanlığındaki, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın da katıldığı, Bakanlar Kurulu toplantısında, toplanan kuvvetlerle güçlü ve etkili bir saldırı yapılmasına, isyan bölgesindeki halkın toplanarak başka bir yere nakledilmesine, köylere baskın düzenlenerek silah ve insan toplanmasına, köylerin kamilen tahrip edilmesine karar verildi.
İSYAN YAYILIYOR
Dersim isyanının başlangıcında da, aynen Şeyh Sait isyanında olduğu gibi, isyancılar, askeri birliklere kayıplar verdirdi.
Ordu, sadece Elazığ'da üslenen Hava Kuvvetleri'nin düzenlediği saldırılarda etkili olabiliyordu.
Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen de saldırıya katılan pilotlar arasındaydı.
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı dahil birçok askeri birlik bu harekatta görev almıştı.
İSYAN KIRILIYOR
Yaz aylarıyla birlikte ordu üstünlüğü tamamen ele geçirdi. Doğa koşulları harekata uygun hale gelmişti.
Operasyonlar sırasında isyancı aşiretler köylerini terk ederek mağaralara sığındılar. Mağaralar da bombalanınca birçok kişi öldü.
Kürt isyancıların çoğunluğu esir alındı. Bir oğlu öldürülen, bir oğlu yakalanan Seyit Rıza da, 12 Eylül'de, Erzincan'da teslim olmak zorunda kaldı.
15 KASIM'DA İNFAZ
Seyit Rıza ve 71 isyancı Elazığ'da yargılandı. Mahkeme heyeti 11 kişi hakkında idam kararı verdi ama çok yaşlı oldukları gerekçesiyle 4'ünün cezası 30 yıla indirildi.
Seyit Rıza, Seyit Rıza'nın oğlu Resik Hüseyin, Şeyhan aşireti reisi Seyit Hüsen, Yusufan aşireti reisi Kamer'in oğlu Fındık, Demenan aşireti reisi Cebrail'in oğlu Hasan, Kureyşan aşiretinden Ulkiye oğlu Hasan, Mirza Ali'nin oğlu Ali hakkında verilen idam kararları 15 Kasım'da apar topar infaz edildi.
Seninle kuzu yiyemedik
- Saip, hani doğruyu söylersem kurtaracaktın?
- Ne yapalım, Sait Efendi, seninle Hınıs'ta kuzu yiyemedik.
- Artık kuzu filan kalmadı. Ne olurdu, Edirne'de 101 sene verseydin?
- Bu kadar Türk kanının dökülmesine, ocakların sönmesine sebeb oldun, cezanı çekeceksin.
Vatan Gazetesi, 30 Haziran 1925
Atatürk gelmeden Seyit Rıza idam edilecekti
O yıllarda merkezde görevli emniyet müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil, hükümet tarafından, Atatürk'ün Elazığ'a gideceği pazartesi gününden önce, Seyit Rıza'nın infazı meselesini halletmek üzere Elazığ'a gönderilir.
TATİL GÜNÜ MAHKEME
Tatil günü mahkemeyi işletip pazartesi gününe kadar sonucun infazını sağlamaya çalışır. Önce rapor alıp savcıyı gönderirler. Yerine Çağlayangil'in Hukuk'tan sınıf arkadaşı, savcı yardımcısı geçer. Sanıkların temyiz hakkı olmadığı için sıkıyönetim kumandanı Abdullah Paşa'dan boş kağıda idam kararının onayını alırlar.
SAHURDAN SONRA
Ne var ki, hákim pazartesiden önce mahkemeyi toplayamayacağını söyler. O zaman da maksat hasıl olmayacaktır. Çağlayangil, hákimi, pazar akşamı, sahurdan sonra mahkemeyi açmaya razı eder. O saatte elektriklerin kesilmesine ve o saatte duruşmaya dinleyici bulunması sorunlarını da halleder.
İNFAZ KANUNU
Ceza infaz kanunu asılanların birbirini görmemesi emretmektedir. Çağlayangil onu da halleder ve her meydanda 4 idam sehpası kurdurtur. Vali bir de Çingene cellat bulur. Adam başına 10 lira ister, 'peki' derler. Gece 12.00'de hapishaneye gidip davanın 72 sanığını mahkemeye götürürler.
Asacaksınız!
Savcının istediği 27 ölüm cezasına karşılık 7 kişi idama mahkum olur. Seyit Rıza sehpaları görünce, Çağlayangil'e 'Asacaksınız, sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin' der. Namaz kılmak istemez. Kırk lirasının ve saatinin oğluna verilmesini vasiyet eder. Fındık Hafız asılırken iki kez ip kopar. Görmesin diye Çağlayangil, pencerinin önünde durur. Fındık Hafız'dan sonra sıra Seyit Rıza'ya gelir. Meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap eder: 'Evlad-ı Kerbelayıh. Bîhatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.'' Sonra da sehpaya doğru yürür. Çingeneyi iter. İpi boynuna geçirir. Sandalyeye ayağıyla tekme atar ve infazını yapar.
İhsan Sabri Çağlayangil'in Anıları, Güneş Gazetesi, 18-19 Ağustos 1989
İPİ BİLE KOPMADI
Gömleği giydirdiler, sessiz yürüdü. Şeyh Sait sesini çıkarmadan asıldı. Son nefesini verirken, etraf alkışlarla çınladı. Kadınlar gönülden kopan bir sesle: 'Kahrol!' diye haykırdılar. Kulağının dibinde bir ses: 'Hani alçağın kerameti, ipi bile kopmadı!' diye bağırdı.
Vatan Gazetesi, 30 Haziran 1925