Güncelleme Tarihi:
NE OLUR BU FERYADIMIZI İLETİN
FATİH ÇEKİRGE
Sevgili öğretmenim;
Günlerdir yazıyorsunuz..İçinde hüsran, hüzün, gözyaşı olan mesajlar gönderiyorsunuz..
"Bir umut" diyorsunuz..
Bir "ses"…
Sevgili öğretmenim, biliyorum, Hakkari'nin köyünde, Rize'nin dağ köyünde bir haber bekliyorsun…
Kimisi soruyor…
-Oralar memleket değil mi? Onlar gelirse kim öğretecek oradaki çocuklara. Bunları bilerek öğretmen olmadılar mı?
Yapmayın arkadaşlar…
Oralarda yıllardır görev yapan öğretmenler diyor ki;
-Bu bir bayrak yarışı değil midir? Bir nöbet değil midir? Biraz da başka öğretmenler gelsin…Adalet olsun..
Haklılar. Yerden göğe haklılar…
Polisi de askeri de böyle bir nöbet sistemiyle görev yapar…
Bir şey beni şaşırtıyor…
Bu kadar büyük bir "hüsran zinciri" nasıl oluyor da Milli Eğitim bakanlığı'nın duvarlarından geçip, Bakan Nimet Hanım'a ulaşmıyor…
Bu kadar bir yoğun bir adalet arayışı..
Nasıl oluyor da duyulmuyor?
Sevgili öğretmenim dertli…
14 Eylül mağduru öğretmenim dertli…
Bu kadar dertli bir öğretmen ne öğretebilir. Adaleti mi yoksa içine düştüğü adaletsizliği mi?
Terörü yalnız silahla bitiremezsiniz diyorum..
Neyle bitireceğiz diye soruyorsunuz?
İşte benim sevgili öğretmenimle bitireceksiniz.
Mardin'deki, Hakkari'deki Şırnak'taki cefakar öğretmenimle bitireceksiniz..
Onun cumhuriyeti, uygarlığı, özgürlüğü anlatmasıyla yeneceğiz..
Ama bakın Tuba öğretmen ne diyor:
"Umutlarımız hep yolda kaldı ! sesimizi duyan duyuran olmadı ayrılığa yalnızlığa bu göçebe hayata mecbur kaldık. 14 eylül 2009 da kadroya geçip en az 1 yıldır ayrı kalan öğretmenlere değilmiş müjde haber. 31 ağustos değil 30 eylül esas alınacak AYRILIKLARA SON DİYECEKLER DERKEN olmadı dayanamıyorum…
Artık bir müjde de bu ailelere gelsin MEB yaptığı yanlış tarihli atamanın BEDELİNİ ÇOCUKLARIMIZA KESMESİN..
PAZARTESİ BİZ DE Başvurabilelim. Bu hayal mi?"
Ben bu satırları okuyunca dayanamadım..
Öylece kaldım…
Dönüp bir daha okudum..
Tuba'nın onun yazarkenki görüntüsü geldi önüme..
Son bir haykırışın bir film karesinde donması gibi…
Küçük kapalı bir odadan. Bir dağ köyündeki cılız bir ışıktan, kerpiçten bir okulun sınıfından gelen bir "hüsran mesajı" gibi…
Hafızamın en keskin, en acılı yerine oturdu kaldı…
İşte sevgili öğretmenim;
Senden gelen bu "sesi" Ankara'ya yansıtıyorum…
Milli Eğitim Bakanı Nimet Hanım'ı tanırım..
Aileden sorumlu bakanken çok sohbet etmiştik..
Acılı kadınları, tacize ve şiddete uğramış küçük gelinleri anlatırken gözleri dolardı..
Bu yüzden siyasetin o ağır ve umursamaz ritmi kalbini nasırlaştırmamıştır…
Mutlak dinleyecektir…
Ve haklıysanız gereğini yapacaktır…
Çünkü ancak ağlayabilen insan gözlerini kapattığında kendisini vicdanının aynasında bulur..
fcekirge@hurriyet.com.tr