Güncelleme Tarihi:
Almanya'da Hür Demokrat Parti (FDP), henüz dört yıl önce siyasetin yükselen yıldızıydı.
2009'da yüzde 14.6 oranında oy alan parti, geçen haftaki seçimlerde yüzde 4.8'e düşünce ülke tarihinde ilk kez baraj altında kalıp parlamentoya giremedi.
FDP'yi kendi seçmeni, merkez sağ ile yaptığı koalisyon yüzünden cezalandırdı.
1998'den 2009'a dek oylarını sürekli artıran FDP'nin Alman siyasetinin iki büyük partisine "alternatif" olduğu imajı, koalisyonla birlikte bozuldu.
Bunun yerine "Angela Merkel'in stepnesi oldular" algısı kamuoyunda yerleşince parti için hüsran kaçınılmaz oldu.
* * *
İngiltere'de Liberal Demokratlar henüz üç yıl önce siyasetin yükselen yıldızıydı.
2010'da yüzde 23 oranında oy alan parti, son anketlere göre yarın seçim olsa yüzde 9'da kalacak.
Liberal Demokratları kendi seçmeni, merkez sağ ile kurduğu koalisyon yüzünden cezalandırıyor.
1992'den 2010'a dek oylarını sürekli artıran Liberal Demokratların, İngiliz siyasetinin iki büyük partisine "alternatif" olarak edindiği imaj, bu koalisyonla birlikte çizildi.
Bunun yerine "David Cameron'ın stepnesi oldular" algısı kamuoyunda yerleşince parti için hüsran kaçınılmaz oldu.
* * *
ABD'de liberal demokratik eğilimler bugün büyük oranda Demokrat Parti içinde temsil ediliyor.
Ancak Cumhuriyetçilerin içinde de, kökü Theodore Roosevelt'in İlerici Hareket'ine dayanan bir liberal demokratik gelenek var. Ve elbette öte yandaki libertaryenler...
Fakat ABD'de bugün hükümeti durma noktasına getiren iki parti arasındaki kısır çekişmeler, Demokrat ve Cumhuriyetçi radikalleri güçlendiriyor.
Örneğin Cumhuriyetçiler içerisinde aşırılık yanlısı Çay Partisi güç kazanıyor.
Washington Post gazetesi köşe yazarı Ezra Klein'ın, aslen bir liberal demokrat olan ABD Başkanı Barack Obama'yı dahi bugün "ılımlı Cumhuriyetçi" diye tanımlaması boşuna değil.
Çünkü bir alternatif olarak liberal demokratlar, ABD'de partizanlaşan siyasetin curcunası içinde silinip gidiyorlar.
* * *
İbrahim Şinasi'den (19. yy. ortası) Yeni Demokrasi Hareketi'ne (1995) ve LDP'ye uzanan süreçte Türkiye'de liberal demokrasi sandıkta başarılı olamadı.
YDH'yi kuran birçok entelektüel isim, 2001'den sonra Adalet ve Kalkınma Partisi'ne "dışarıdan" destek verdi.
Wall Street Journal gazetesinin ifadesiyle AKP, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bir "tutkal" gibi bir arada tuttuğu gizli bir "koalisyon" haline geldi.
AKP'nin reformlardan uzaklaşmasının ardından 2011'de, "liberallerin ittifaktan çekildiği" yönünde yorumlar yapıldı. Birçok liberal entelektüel hükümeti eleştirmeye başladı.
Oysa AKP oylarını büyük oranda korurken, liberallerin kamuoyu nezdinde imajı fena çizildi. Bugün bir parti olsalar, herhalde anketlerde YDH'den de düşük oranlarda seyrederlerdi.
Zaten sayılarına kıyasla oldukça geniş olan toplumsal nüfuzları -ki AKP özellikle AB nezdinde itibarını bu nüfuz sayesinde kazandı, siyasi bir oluşum içinde yer almamalarından ileri geliyor.
Bu sayede, Almanya, İngiltere ve ABD'nin aksine Türkiye'de liberalleri, yanlış seçimleri ve sağla flörtleri yüzünden cezalandıracak bir mekanizma yok.
* * *
Başbakan Erdoğan'ın bugün açıkladığı demokrasi paketi bana bir kez daha o liberalleri düşündürdü.
Demokrasinin temel kıstası olan ifade özgürlüğünü sistematik olarak baltalayan, gazetecileri hapsettiren Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'ndan bahsetmeyen bu pakete de "Yetmez ama evet" deyip demeyeceklerini merak ettim.
Almanya'da Merkel'in, İngiltere'de Cameron'ın, ABD'de tüm bir sistemin kurduğu tuzağa düşüp gelecek yılki seçimler öncesinde yine merkez sağın ipiyle kuyuya inmeye kalkacaklar mı acaba?
Yoksa, "Mahmut Hoca'nın yeni bir oyunuyla karşı karşıyayız, arkadaşlar," mı diyecekler?
Almanya, İngiltere ve ABD'deki liberaller, ikili bir karşıtlığa doğru evrilen kısır siyasi sistemlerde bir üçüncü güç oluşturmaları bakımından ne denli önemlilerse, Türkiye'deki liberal demokratların durumu da bence demokrasimiz açısından o kadar önemli.
İşte tam da bu nedenle, istikrarı sağlarken, siyasi ve toplumsal koalisyonlardan korkmayan çoğulcu bir sisteme ihtiyacımız var.