Oluşturulma Tarihi: Ağustos 25, 2002 00:00
ŞİMDİ her şeyi, her kişiyi birbirine karıştırıyor olabilirim. Çünkü aradan çok zaman geçti.İzmir'in Kahramanlar Semti, o zamanlar biraz Marquez'in romanlarından fırlamış bir semtti.Demiryolu, bizlerle yani Anadolu-Rumeli mağmasının insanları ile İzmir'in neşeli çingenelerinin ülkesini birbirinden ayırıyordu.Çok partili hayatın belediye yozlaşması henüz Kordon'u Çin Seddi'ne çevirmemişti.İmbat, yaz akşamlarında şehirde özgürce volta atar, bizim güzel mahallemize kadar gelirdi.* * *Mahallemizin bir ‘‘áşığı’’ vardı.Elinde bir gramofon ile dolaşır, istediği yerde durup, taş plaklarını çalardı.Kimse kime áşık olduğunu, kimbilir hangi karşılıksız tutkunun yaralısı olduğunu, hangi terk edilmişliği yaşadığını bilmezdi.Áşık'ın efsanesi bile yoktu.Sadece hüzünlü aşk şarkıları çalardı.Ama taş plaklardan yayılan o hüzünlü ayrılık şarkıları bile, mahallemizin ancak Fellini filmlerinde görünen komikliğini ve neşesini bozamazdı.Biz, yaz akşamlarında işte böyle mutlu bir şekilde yaşayıp giderdik.Kahramanlar, Türkiye'nin, Balkanlar'ın, adaların oralarından buralarından gelmiş insanlarının mutlu kenar mahallesiydi.Hepimiz o güzel mahallenin Avustralyalılarıydık.* * *O filmi, Tenekeli Mahalle'ye giden yolun üzerindeki ‘‘Yeni Doğan’’ Sineması'nda seyretmiştim.‘‘Tenekeli Mahalle’’ isminin, Fransızca'daki ‘‘Bidonville’’ kelimesinin Türkçe karşılığı olduğunu yıllar sonra öğrenecektim.Filmin yönetmeni Osman Seden miydi, yoksa değil miydi bilmiyorum.Filmin başından itibaren herkesin korktuğu, tir tir titrediği bir ‘‘Hamza Abi’’den söz ediliyordu.İrikıyım, pala bıyıklı, kıllı acayip adamlar bile, ondan söz edildiği zaman, ‘‘Hamza Abimiz’’ deyip, hemen yelkenleri indiriyordu.Ama biz bu Hamza Abi'yi hiç görmüyorduk.O bir efsaneydi.İstanbul'un en kabadayısı, en iti, en kopuğu bile ‘‘Hamza Abi’’ lafını işitince, sağ elini göğsüne koyup, gıyabında onu selamlıyor, ona biat ettiğini ilan ediyordu.Adının basit bir telaffuzu bile, İstanbul'un en bitirim serserilerini susta maymununa çeviriyordu.* * *
Film çok eğlenceli bir şekilde sürüp gidiyor, hepimiz bu Hamza Abi'nin kim olduğunu öğrenmek için meraktan çatlıyorduk.O zamanlar henüz tedavülde değildi ama kafamızda çizdiğimiz imaj, Keşanlı Ali ile Samson arası bir kişilikti.Böyle düşüne düşüne filmin son sahnesine geliyorduk.O sahnede artık hemizin Hamza Abi'si haline gelen efsane sima ortaya çıkacaktı.Çıka çıka kim çıktı biliyor musunuz?Sami Hazinses...Küçükten bile minik, çelimsizden bile zayıf, çirozdan bile kuru, ufak tefek denemeyecek kadar bir adam.Önceki gün kaybettiğimiz en gariban sanatçımız.Her şey flulaşmış.Ama hálá çok net duran bir şey var.O akşam çok gülmüştüm.Gözlerimden yaş gelinceye kadar, kahkahalarla gülmüştüm.* * *Hamza Abi kelimesi, bir daha çıkmamak üzere hayatımıza girmişti.Birini tiye mi almak istiyoruz, takma adı hazırdı:Hamza Abimiz...Birini makaraya almanın en keyifli jargonu buydu.O kelime ağzımızdan her çıkışta, karşımıza Sami Hazinses'in muzip yüzü gelirdi.İşte o yüzden Sami Hazinses, hepimizin adamıydı.Her mahallenin bir Fahriye Abla'sı, delikanlı bir ağabeyi vardır.Ama her mahalleden öyle kolay kolay bir Hamza Abi çıkmaz.Hamza Abi, mahallede terör estiren kabadayılar, erken kıllanmış tıknaz hırbolar ve o ırktan bütün belalı heriflere karşı tek silahımızdı.Yumruklarımızla halledemediğimiz hırboları, tiye alarak pataklıyorduk.Sami Hazinses işte böyle bizim en güzel Hamza Abi'mizdi.Sana hakkımız üç kere, bin kere helaldir sevgili Hamza Abimiz.Nur içinde yat...
button