Güncelleme Tarihi:
Van’daki hukuk rezaleti patlak vereli beri, Nazlı Ilıcak köşesinden her fırsatta Rektör Yücel Aşkın’a vurdu. Yolsuzlukla ilgili suçlamalar yeteri kadar siyasî ve seksî gelmemiş olmalı ki, (28 Şubat mağduriyetiyle de uyuştuğundan) Nazlı Hanım ‘fişleme’ iddialarını diline, eline dolamayı tercih etti.
Çok yazdı, sadece bir ikisinden alıntı yapayım.
Fişlemeye YÖK nasıl bakıyor? başlıklı yazıdan: “Tayyip Erdoğan, rektörlerin “ideolojik yaklaşımlarını” eleştirirken çok haklı. Zaten Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın’ın herkes hakkında fiş tutması da bu ideolojik tavrın bir belirtisi. Aşkın, birçok kişiye bozuk sicil vererek Van’dan başka üniversitelere göndermiş; adamların hayatıyla oynamış.” (Bugün, 5 kasım)
Yücel Aşkın'dan fişleme notları, başlıklı yazıdan (Bugün, 8 aralık) : “Prof. Yücel Aşkın açısından adaletin bir an önce tecelli etmesini diliyoruz. Hakkındaki iddianame ancak elime ulaşabildi. Böylece, fişleme detaylarını görebildim. Aşkın, bir çok üniversite görevlisinin eşlerinin saçı kapalı fotoğraflarını, belge mahiyetinde özel dosyada muhafaza etmiş. (...), Abdülhamit dönemini hatırlatan ve 400 kadar kişinin hakkında fiş tutularak değerlendirme yapılmasına yol açan böyle bir uygulamanın, herhalde en azından çok ayıp ve çirkin olduğunu hepimiz kabul etmeliyiz”.
(Fişlemiş, fiş tutmuş ithamları ateşteki kazı hafif çevirerek ‘fişleri saklamak’ ve suç da ‘ayıp ve çirkin’ haline geliyor...)
Öğretim üyeleri böyle fişlendi, başlıklı yazıdan (Bugün, 27 aralık) : “Bu notlarda bazı dekanların isimleri verilerek, metres hayatı yaşadıkları, porno film seyrettikleri, hatta toplu seks yaptıkları bile belirtiliyordu. Yücel Aşkın, her nedense, belden aşağı vuran bu notları da kasasında özenle saklamakta bir beis görmemiş. Aşkın hakkındaki tutuklama kararı kalkınca, bu kişiler nasıl yüz yüze bakacaklar. Acaba YÖK, mahkemenin seyrini de etkilememek için, yargılamanın selâmeti açısından Yücel Aşkın'ı görevinden alacak mı?
(Özel bilgileri kasada saklamanın suç olması önemini kaybetmiş, ‘yarın yüz yüze nasıl bakacaklar’ şeklinde ‘insanî ayıp’ haline gelmiş. Ayrıca, madem rektörü tutuklu yargılamayacaklar, bari ‘yargılamanın selâmeti açısından’ görevden alınmasını temin edelim telaşı başlamış... Bundan sonraki yazıda artık bu gayret başlığa kadar çıkacaktır.)
Aşkın görevde kalacak mı? başlıklı yazıdan (Bugün, 31 aralık) : “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın tutuksuz olarak yargılanacak. Merak ettiğimiz konu şu: Acaba, yargılamanın selâmeti açısından, rektör, görevinden alınacak mı? (...) Ayrıca, rektörün sağlığı da pek yerinde değil. Yaptığı açıklamada Aşkın, kan değerlerinin ve tansiyonunun dengeye oturmadığını, en ufak harekette yorulduğunu söylüyor. Koroner damarlarından birine stent takılmış. Aort damarında da, tansiyon yüzünden bir genişleme var; bunun da izlenmesi gerekiyor. (...) Şimdi bakacağız, Yücel Aşkın, kaldığı yerden görevine devam mı edecek; YÖK, yargılama sürecinin etkileneceğini düşünmeden Aşkın'ı muhafaza edecek mi? Yoksa, dava sonuçlanana kadar Aşkın kızağa mı alınacak?”
(Görevden aldırtma bahanelerine rektörün sağlık durumu da eklendi. Bu arada Ilıcak, YÖK’ün devre dışı bırakılarak ‘çete’ suçlamasıyla dava açılmasını da “Çeşitli uygulamalar yüzünden, bir çok çevrenin YÖK'e güveni kalmadı. Bu yüzden, Kurul, devre dışı bırakıldı” derken, “belli çevrelerin” suçunu ve hesabını da ikrah etmiş oluyor.)
Aşkın YÖK terazisinde, başlıklı yazıdan (Bugün, 3 ocak) : “Artık tutuksuz yargılandığına göre, Aşkın'ın ilâve bir desteğe ihtiyacı olmadığını söyleyebiliriz. Bazı aydınlar, Orhan Pamuk'un yanı sıra, Yücel Aşkın'a da sahip çıkılması gerektiğini belirtiyorlar, hatta bu konuda Avrupa Birliği'ne sitem edenler de var. Aşkın'ın niçin suçlandığını hatırlatalım; sitemlerin haklı olup olmadığı konusunda siz karar verin...” (Ilıcak artık ‘fişleme’ konusunu unutmuş, pek dile getirmediği ‘yolsuzluk’ iddialarını tek tek sıralıyor. Sonra da, bunların henüz ‘iddia’ olduğunu görmezden gelerek ekliyor:) “Bu gerçekler ışığında 301'den yargılanan Orhan Pamuk ile Yücel Aşkın'ı aynı kefeye koyabilir misiniz?” (Ve Aşkın’ı hâlâ deviremediği için ısrarla soruyor:) “Yargılanmanın selâmeti açısından Yücel Aşkın'ın rektörlük görevinde muhafaza edilmesi doğru mu?”
(Ama Aşkın 82 gün tutuklu kaldıktan sonra evine dönüp, üstelik bütün gayretlere rağmen görevden alınmayınca, Ilıcak silahını değiştiriyor. Fişleme yahut yolsuzluk iddiaları yetmedi madem, Nazlı Hanım - rakiplerine belden aşağı vurmakla suçladığı - Rektör’ün dedesinin Ermeni oluşunu ‘öldürücü fişek’ niyetine namluya sürüyor ve dinci yobazların klasik ‘maymun’ polemiğine dört elle sarılıyor - niye dört elle derler de iki elle demezler acaba, bu deyimin maymunlarla bir ilgisi olabilir mi?)
Aşkın'ın King Kong'la da akrabalığı var mı? başlıklı yazı (Bugün, 4 ocak) : “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın'ın dedesinin Agop Vartovyan olduğunu biliyoruz. Vartovyan, daha sonra Güllü Yakup Efendi adını aldı ve Türk tiyatrosuna önemli hizmetleri oldu. Aşkın nedense Güllü Agop adıyla maruf olan dedesinden bahsedilmesinden pek hoşlanmıyor. Nitekim, 31 Aralık 2005'te Hürriyet gazetesindeki açıklamasında, "Büyükbabanız Ermeni mi?" sorusunu büyük bir maharetle geçiştiriyor ve şu cevabı veriyor: "Bunu söyleyenlere bir tek sözüm var: Dedelerimiz aynı kişi. Hepimizin de dedesi Kenya-Tanganika arasındaki Olduvai boğazında yaşayan bir primat. Ortak atamız o."
Türkiye'de yaşayan ve değerlerine bağlı herhangi bir insan, "Hepimiz Adem'den geliyoruz; kardeşiz" der ama, "Hepimiz maymundan geliyoruz" diyene pek rastlamadım. Bence, bir Müslüman için dedesinin Güllü Agop olması hiç aşağılayıcı bir durum değil. Ama "Atamız maymun" cümlesi rencide edici.
Bugünlerde sinemalarda "King Kong" filmi oynuyor. Yücel Aşkın gibi düşünüp atalarını özleyenler, gidip o filmi seyretsinler.
Bütün dünya Darwin teorisini sorgularken, Yücel Aşkın'ın en "pozitivist" edayla maymuna takılması ve üstelik bütün insanlığın maymun sülâlesinden geldiğini söylemesi anlaşılır gibi değil.”
*
Yorum yerine, bir alıntı daha, tarihî bir anekdot daha doğrusu:
Hakkı Devrim’in Şempanze ve Darwin'in atası başlıklı yazısından (Radikal, 22 mayıs 2003) : (...) “Thomas Henry Huxley (1825-1895) ünlü İngiliz biyoloji bilginidir. (Benim için Aldous Huxley'in dedesi.) Ve Charles Darwin'in yakın arkadaşı, kafa dengi, hararetli savunucusu.
Yıl 1860. İngiliz Bilim Geliştirme Derneği'nin Oxford'daki tarihî toplantısı. Darwin'in Türlerin Kökeni'nde açıkladığı «tehlikeli» kuram tartışılıyor. Kilise adına konuşan Piskopos Samuel Wilberforce, yeninden çıkardığı ipek mendille terini silerek, Darwin'in yanında oturan T. H. Huxley'e sataşır:
- Mr. Darwin'in ataları arasında bir maymun olmuş mudur?
Cevabı Huxley verir:
- Darwin atasının bir maymun olmasını, zeki ve kültürlü, ama zekâsını ciddî ve bilimsel bir tartışmayı gülünçleştirmek için kullanan bir adamın soyundan gelmeye tercih eder.
*
Sir Huxley gibi ‘British humour’ sahibi değilim. Yeri geldiğinde ‘seninle aynı atadan gelmektense, maymundan gelmeyi tercih ederim’ diye açık söylemeyi tercih ediyorum.