Güncelleme Tarihi:
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Halûk Pepeyi, silah üretim tesislerini gezmek maksadıyla 1943 senesinin Şubat’ında Nazi Almanyası’na yaptıkları bir resmî gezi çerçevesinde, Berlin yakınlarındaki Sachsenhausen Temerküz (Toplama) Kampı’nı da gezdi. Gezi, Pepeyi’nin isteği üzerine yapıldı. İstanbul Emniyet Müdürü’nü kamp komutanı SS Tugay Komutanı Glücks ve kurmayları ağırladı.
Buraya kadarı belgeli...
Buradan sonrası belgesiz ancak doğruysa dehşet, Bali’nin yazısından aktarıyorum:
“Nazilerin Türkiye’yi işgal etmeleri halinde de imha fırınları Sütlüce’de, Hasköy’ün kuzeyinde İmrahor ile Karaağaç yollarının kesiştiği noktanın doğusunda kalan meskûn olmayan geniş bir arazide işgal ediyecekti.” (Toplumsal Tarih, temmuz 2006, s.38)
Bitmedi...
“Temerküz kampı hekimlerinden (...) Dr.Baumkötter’e göre, Türk heyeti benzeri bir kampı Türkiye’de kurma amacıyla Sachsenhausen’i ziyaret etmişti.” (a.g.e. sayfa 40)
Doğruysa eğer... Türk Devleti, 1943 yılında, İstanbul’un göbeğinde bir toplama kampı inşasını planlıyormuş. Yahudiler’i tecrit etmek için!..
(Bali, ısrarla, elde bu iddiayı destekleyecek herhangi bir belge olmadığını söylüyor, bunu da vurgulayalım!)
*
Tarihçi Bali’nin aynı derginin Ağustos sayısında yayımladığı belgeler ise çarpıcıydı.
Ankara’daki ABD Askerî Ataşeliği’nin, ABD Genelkurmay Başkanlığı Askeri İstihbarat Bölümü’ne gönderdiği 4 Aralık 1944 tarihli istihbarat raporundan alıntılardı söz konusu olan.
Raporda, İstanbul’daki ‘güvenilir kaynaklar’ bazı Türk gazetecileri için şöyle diyordu (bu bölümü, yeniden dizmemek için, Emre Aköz’ün 2 ağustos tarihli yazısından araklıyorum) :
Cumhuriyet gazetesinin sahibi Yunus Nadi Abalıoğlu: Her ne kadar emekli olarak yaşadığı varsayılsa ve artık başyazı yazmasa da halen gazeteyi kontrol eder ve yönetir. Bir zamanlar mebustu ancak taraflı (ve Alman yanlısı) yazıları ve faaliyetleri nedeniyle emekli olmaya mecbur edildi.
Nadir Nadi: Oğlu ve şimdiki başmuharrir. Onun da Nazi yanlısı olduğu sanılmakta. Nadir şu anda babasının fikirlerini kaleme alan bir elden fazla bir şey değildir.
Cumhuriyet yazarı Abidin Daver: Alman Deniz Ataşesi Julius Seiler ile birlikte çokça vakit geçirdiği bir gerçektir. Seiler'in bu bilgi için şahsına yaptığı nakit ödeme, tahminen 25 ila 30 bin Türk lirası civarındaydı.
Ziyad Ebüzziya: Tasviri Efkar gazetesinin başmuharriri. Başyazılarının birçoğunu Seiler ile fikir teatisinde bulunduktan sonra yazardı. Almanlar, İsviçre'den altın ithal edip güzel bir kârla satması için ona şahsen yardımcı oldular.
Tasviri Efkar yazarı Peyami Safa: Fena halde içki içen bir dejenere. Ayık olduğu zaman iyi yazar. Almanlar onu sadece maaşa bağlamışlardı. Seiler kendisine ayda 1500 lira öderdi.
Rapora göre nakit ödemelerin dışında Almanlar, Türk basınına şöyle kaynak aktarıyordu:
(1) Büyük ilanlar vererek.
(2) En az 5 bin gazete için üç ay boyunca abone olarak...
*
Aklıma gelen sorular:
(1) Dönemin tanınmış gazetecileri hakkındaki bu iddialar acaba ne kadar doğru?
(2) Doğruysa, acaba bugün de yabancı istihbarat teşkilatları ve süper güçler Türkiye’de bazı gazetecilere böyle menfaat temin ediyorlar mı?
(3) Ediyorlarsa, kimdir bu satılmış gazeteciler?
(4) Yine acaba bugün de bazı gazetelere benzer bir destek veriliyor mu? Mesela şu kadar yüz bin satıyorum diyen ama bunu belgeleyemeyen gazetelerin ‘toplu alımları’ için mesela CIA’dan para geliyor olabilir mi?
(5) ABD istihbaratının yukarıdaki 1944 tarihli raporundaki iddialar doğru değilse, acaba bugün de istihbarat kaynakları benzer ithamlarda bulunuyorlar mı ve bugün hangi gazeteciler karalanıyor? (Çünkü bu gazeteciler, bugün kaleme alınan raporlar ortaya çıktığında, yarın, Yunus ve Nadir Nadi gibi, Abidin Daver gibi, Ziyad Ebüzziya yahut Peyami Safa gibi, bu dünyadan göçmüş olacaklarından, kendilerini savunamayacaklar...)
Aklıma gelen ama itiraf edemediğim sorular:
(1) Yabancı devletlerin yemlediği gazeteciler varsa, üç kuruş da bize atın yahu, biz burada korkuluk muyuz?!
(2) Yok, bana iyi bir teklif yapıp, adam gibi de bir ödeme yapmayacaksanız da, böyle istihbarat raporlarında filan zikredip, adımı casusa çıkarmayın...
Çocuklarıma ya temiz (ama biraz keriz) bir isim bırakayım, ya da bankada birkaç yüz bin dolar! J
Hem arkandan casus diye küfretsinler, hem de parasını vermesinler, yok artık!..