Oluşturulma Tarihi: Nisan 14, 2005 00:00
Türk okurunun "Okuyucu", "Gordiyon Fiyongu" ve "Aşk Kaçışlarıyla" tanıdığı Alman yazar Bernhard Schlink, bu kez polisiye edebiyatın ilk Nazi dedektifi Gerhard Selb'in öyküsünü anlatıyor. Schlink'in, Walter Popp ile birlikte yarattığı bu sıradışı kahramanın üzerine kurulu üçlemenin ilk kitabı olan Selb'in Yargısı, kitabevi raflarındaki yerini aldı. Çiğdem Öztekin'in dilimize çevirdiği kitap Can Yayınları tarafından okura sunuluyor.Üçlemenin ilk kitabı olan Selb'in Yazgısı'nda, artık 68 yaşına gelip gençliğini kaybettiği için eskisi kadar iş alamayan Gerhard Selb, geçmişiyle hesaplaşıyor. Karlsruhe’li bir demiryolcunun oğlu olan Gerhard Selb, varlıklı bir aileden gelen ve her zaman gıpta ettiği en iyi arkadaşı Ferdinand Korten’le birlikte Berlin’de hukuk öğrenimi görmüştür. Korten’in kız kardeşi Klara ile evlenmiş ve öğrenimini tamamladıktan sonra Heidelberg’de savcı olarak görevlendirilmiştir. Ne var ki Selb’in savcı olarak meslek hayatı çok da uzun sürmez; zira artık II. Dünya Savaşı sona ermiş ve Nazi devletinin kadroları görevden el çekmiştir; dahası kimse devlet kadrolarında eski Nazileri görmek istememektedir ve öyle ya da böyle Selb de bunlardan biridir işte. Selb’in özel dedektiflik hikâyesi de böyle başlar: O artık bir özel dedektiftir.Yıllar geçer, Selb’in karısı ölmüştür. Çocukluk arkadaşı ve karısının ağabeyi Korten’le bütün ilişkileri ara sıra tiyatro ve konserlerde karşılaşmaktan ibarettir. Diğer bir deyişle savaş sonrası dönem Dedektif Selb’i mesleki kariyerinden ederken, Korten’e hiç dokunmamış gibidir.İşte Selb’in Yargısı’nda anlatılan hikâye bu noktada başlıyor. Ren Kimya Tesisleri’nin genel müdürü Ferdinand Korten’in, firmasının bilgisayar sistemi ile başı fena halde derttedir ve eski arkadaşı Dedektif Selb’den, bilgisayar sistemine girerek firmaya ait verileri fütursuzca değiştiren suçluları bulmasını ister. Selb ise her şeyden önce yaşı dolayısıyla bir bilgisayar erbabı değildir, ama yine de işi alır. Ne de olsa söz konusu olan, Almanya’nın önemli bir kimya tesisidir. Ancak “hacker” aramakla başlayan bu vaka, giderek içinden çıkılmaz bir hâl alır. Kaldı ki bu durumdan Selb de Korten de kendi payına düşeni alacaktır. Selb’in izini sürdüğü ipuçları onu Korten’in Nazi geçmişine götürecek ve böylece savcı kimliğiyle aralarında Selb’in de bulunduğu aynı yaş grubundan pek çok insanın ister istemez paylaştığı bir olgu olarak “kahverengi yıllar” gün ışığına çıkacak, bizzat Selb de dahil olmak üzere aslında eline kan bulaşmayan kimsenin kalmadığı anlaşılacaktır. Tam da Korten’in romanın sonunda söylediği gibidir her şey: “Devletimizin üzerinde yükseldiği temel, 1933 ile 1945 arasındaki yılların unutulmuş olarak kalmasıdır.” Selb’in Yargısı'nın, 1992 yılında Nico Hofmann tarafından Der Tod kam als Freund (Ölüm Arkadaş Olarak Geldi) adıyla filme de çekildiğini de hatırlatalım.
button