Güncelleme Tarihi:
Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki büyük deprem, 10 şehirde büyük yıkıma neden oldu. Sarsıntıda yeni apartmanların bile yerle bir olması bina güvenliği standartlarıyla ilgili soruları gündeme getirirken bazı binaların devrilerek yıkılması dikkat çekti.
Özellikle Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesinde yer alan Kayı Apartmanı, iki büyük depremin etkisiyle temelinden çıkarak tek parça halinde arkaya doğru yan yattı.
Hatay'da İnönü Bulvarı'nda bulunan 12 katlı, 250 dairelik Rönesans Rezidans da havuzunun bulunduğu bölgeye doğru devrildi ve sokaktaki başka binaya da hasar verdi. Kahramanmaraş'ta da benzer şekilde yıkılan pek çok bina bulunuyor.
Peki temeliyle yerinden çıkarak devrilen ya da olduğu gibi sırt üstü düşerek yıkılan binaları nasıl yorumlamak gerekiyor?
‘BİNALARIN YIKILMA ŞEKLİ BAZI ŞEYLERİ İFADE EDER’
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Nusret Suna, “Binaların yıkılma şekli bazı şeyleri ifade eder. Bu yıkımlar özellikle zeminde ya da üst yapıda noksanlıkların olduğunu ve sistem hatası bulunduğunu çok net bir şekilde gösterir. Tabii her binaya göre değişik sonuçlar da elde edilebilir” dedi. Suna, sözlerine şöyle devam etti:
“Fakat değişmeyen bir şey var; eğer biz bir deprem ülkesinde yaşıyorsak yapılarımızın yıkılmaması gerekir. Hasar almaması gerekir demiyorum, hasar alabilir ama öncelik can güvenliğini sağlamak ve göçmeyi önlemektir. Bütün prensipler bunun üzerine kuruludur.”
‘BİNANIN AĞIRLIĞININ TAŞINDIĞI YER TOPRAKTAN SONRA ZEMİN KATTIR’
İstanbul Kentsel Dönüşüm Derneği Başkanı ve İnşaat Yüksek Mühendisi Hakan Çatalkaya ise “Genel olarak bir binaya baktığımız zaman binanın ağırlığının taşındığı yer, topraktan sonra zemin kattır. Topraktan sonra tamamen etrafı açık ya da yarı açık gibi olsa da yukarıdaki bütün ağırlık orada birleşiyor. Kolonlara da o yükler biniyor. Depremden kaynaklı bir sarsıntı oluştuğu zaman en fazla ağırlık orada taşındığı için o kısım daha çok zorlanıyor” dedi.
Çatalkaya, binanın projesine uygun yeterli demir konulmadıysa sıkıntının daha da büyüdüğüne vurgu yaparak “Sonrasında aşağıya doğru düşey bir hareket başlıyor. Bu düşey harekette eğer üst kısım yeteri kadar dayanıklıysa direkt zemine çöküp yan yatıyor ve bina öyle kalıyor. Eğer zayıflıklar üst katlarda da devam ediyorsa kolonların üzerindeki yük azalıyor. Bir de malzemede eksiklik ya da demirde zayıflık varsa otomatik olarak onlar da tamamen presleniyor” ifadelerini kullandı.
“Genelde bu tür yerlerde zemin sıvılaşması dediğimiz bir olgu mevcut. Zeminin içerisinde su varsa deprem sarsıntısından dolayı o su, bir taraftan başka bir tarafa giderken binanın temelinin altındaki toprağı da alıp gidiyor. Bunu kumsalda denizin kumları alıp götürmesi gibi düşünebiliriz. Fakat bu zeminin içerisinde oluyor. Bir taraftan diğer tarafa su giderken temelin altındaki toprağı da asimetrik aldığı için bina da toprağın gittiği yöne doğru yan yatıp kalıyor.”
Sıvılaşma dediğimiz şey zeminin özelliklerine bağlı olarak kuru zeminlerde deprem anında bir titreşim olduğu vakit, o zemin muhallebi dediğimiz şekle dönüşür. Ama bunlar saniyeler içerisinde gerçekleşir. 1999 depreminde de gördük ve şimdi de görüyoruz. Bu sıvılaşan jöle halindeki zeminli binaların bazıları olduğu gibi oturur. Yani bir kat kaybolur ve toprağa gömülür. Ya da öne-arkaya veya yana yatar. Bunlar saniyeler içerisinde gerçekleşir ve depremin bitmesiyle birlikte o zemin kemik gibi olur.
İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Nusret Suna‘TEMELİN ALTINA KAZIK ÇAKILMIŞ OLSAYDI BÖYLE BİR ŞEY YAŞANMAZDI’
Bu duruma bazı tedbirlerle önlem alınabildiğinin altını çizen Hakan Çatalkaya, “Örneğin temelin altına kazık çakılmış olsa böyle bir durum yaşanmaz. Yıkılan binalara dair görüntülere bakınca anlaşılıyor ki böyle bir şey yok. Binalar zemin katta patlıyor, üstü dağılmadan zemine çöküyor ve öylece kalıyor. Zemine sondaj kazıklar yapılmalı ya da zemini enjeksiyon sistemiyle daha da sertleştirerek dayanıklılık artırılmalı. Böylece sıvılaşmanın da önüne geçilebilir. Fakat bunların hepsi ekstra bir maliyet” dedi.
Mühendislik kriterlerini sürekli vurguluyoruz fakat pek dikkate alınmıyor. Almanya’nın üç yıl önceki verilerine göre 3 bin müteahhiti var. Avrupa ülkelerinin toplamında ise 30 bin müteahhit bulunuyor. Türkiye de ise 350 bin müteahhit var. Buradan kaynaklanıyor pek çok şey...
İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Nusret SunaBİR BİNANIN TEMELİ KAÇ METRE OLMALI?
Görüntülerde devrilen evlerin 2-3 metrelik temelinin olması dikkat çekiyor. Hatta sosyal medyada çok fazla eleştirilere neden oldu. Bu doğrultuda akla şu soru geliyor; ‘Bir binanın temeli kaç metre olmalı?’
Bu soruma Nusret Suna, “Bu durum kat adeti ile bağlantılı. İki katlı binada farklı, beş katlı binada farklı, 10 katlı binada çok farklıdır. Yani kısaca temel kalınlığı üzerindeki yükle ilgili. Temelin şekli ise bir bütün hesap gerektirir” cevabını verdi.
Hakan Çatalkaya ise “Biz yeni bir proje yaptığımızda binalarla ilgili kısımda zemin etüt raporuna çok dikkat ederiz. Zemin etüt raporu gelmeden bir inşaat mühendisi asla bir tasarıma başlamaz. Yani biz, zemin ne kadar taşır, zeminle ilgili bir sıvılaşma problemi var mı, katmanlar nedir, ne zamandan sonra kayaya varıyoruz? gibi pek çok soruya yanıt arıyor ardından bir veya iki bodrumlu binalar inşa ediyoruz. Olması gereken de budur. Bunların hepsi zemin etüdüne göre hazırlanıyor. Yerinden çıkan binalara bakınca hiç üzerinde tartışılmadığı çok açık” ifadelerini kullandı.
DEPREM YÖNETMELİĞİ GÖRMEZDEN GELİNİYOR!
Tüm bu detaylarla ilgili deprem yönetmeliğine dikkat çeken Çatalkaya, “2018 deprem yönetmeliğinde ve diğer mevzuatlarda çok detaylandırmalar var. İşin sonucu şu; biz düzgün projelendirme yapılması, projenin denetlenmesi, o projenin yerinde denetlenmesi yapıldıktan sonra zaten böyle şeyler yaşamamız mümkün değil!” dedi.
Hakan Çatalkaya, şu saatten sonra binalara gerekli tespitler yapıldıktan sonra puanlama yapılması gerektiğini söyleyerek önemli bilgiler paylaştı:
-- İster bina eski olsun ister yeni, bunların depreme güvenliğiyle ilgili bir puanlama sisteminin getirilmesi gerekiyor. Binalara gerekli tespitler yapıldıktan sonra puanlama yapılması şart. Alıcıların ya da mülk sahiplerinin de gayrimenkul puanını görerek bu evlere yerleşip yerleşemeyeceklerini bilmesi gerekiyor. Şu an ki mevzuatta mülk sahiplerine dokunan bir nokta olmadığı için ister kirala ister kiralama gibi bir durum bulunuyor. Deprem kimlik belgesiyle birlikte birçok sorunu çözebiliriz. Adım atılması şart!"
-- İstanbul’u da ciddi bir deprem bekliyor. 600 bin bina var ve bunun yaklaşık yüzde 1-2'si yıkılacak deniyor. Yüzde 2 ya da 3’ü de ağır hasarlı olacak. Aynı şeyleri yaşamaya gerek yok. Yaklaşık 15-20 bin adet binadan bahsediyoruz. Ciddi bir tarama yapmamız lazım ve yıkılacak ya da ağır hasarlı binaların tespit edilmesi gerekiyor. Böylece gerekli önlemler alabiliriz. Bu kadar can kaybı yaşamayız.