Oluşturulma Tarihi: Şubat 02, 2002 00:00
TEORİYE kaçmadan, başlıktaki sorunun cevabını iki pratik örnekte arayalım. AB Komisyonu Maliye Sorumlusu Pedro Solbes önceki gün Almanya'yı ‘uyardı’.Çünkü, bütçe açığı GSMH'nın yüzde 2,7'sine ulaşmış olan Berlin, Brüksel'in ‘sınır’ addettiği yüzde 3 oranına yaklaşıyor. Bundan ötesine hakkı yok!Ve, Solbes'in uyarısından sonra Alman Maliye Bakanı Hans Eichel binbir dereden su getirdi ama, ‘egemenliğe müdahale ediliyor’ diye bir şey söylemedi.Zaten söyleyemez, zira Federal Cumhuriyet euro'ya geçişte ‘İstikrar Paktı’ nı tüm üyelere şart koşan ve yüzde üç oranını getiren ülkenin ta kendisiydi!Dolayısıyla,
seçim arifesinde musluğun ağzını açmış olan Schröder hükümeti şimdi mecburen ‘hizaya girecek’ ve Topluluk bürokratının ‘talimat’ına uyacak.* * *İKİNCİ örnek için Brezilya'da toplanan ‘Dünya Sosyal Forumu’na uzanacağım. Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan ve kendisini ‘egemenci’ diye vaftiz eden Fransız politikacı Jean Pierre Chevenement, tüm ‘anti küreselleşmeci’ lerin buluştuğu Puerto Alegre oturumunun en ‘star’ şahsiyetini oluşturuyor. Saddam'la flört etmekten euro'ya lanet okumaya, yurttaşı Regis Debray'in deyimiyle pek ‘nasyonal cumhuriyetçi’ ya, kameralar hazretin peşinden koşuyor.Zaten, ‘ne olursan ol gel, yeter ki gel’ hesabı, faşist - komünist ayırımı yapmaksızın altıgen ülkenin bilumum antika madam ve mösyölerini etrafına toplayan bu Chevenement, yapılaşmasına ‘Cumhuriyetçi Kutup’ adını veriyor.Söylediği de özet olarak şöyle: Küreselleşme ve AB, Paris ‘egemenliğini’ tırpanlıyor. Demokrasi ise cumhuriyete ağır basıyor. Bunlara hayır da hayır!Şimdi gelelim, iki örneğin hayatın gerçeğiyle uyuşması sorununa* * *OTARŞİ denilen ve kendi yağıyla kavrulmayı hedefleyen Chevenement'vari bir ‘egemenlik’ ve onu tamamlayan ‘anti küreselleşmecilik’ artık mümkün değildir!Hele hele, Fransa gibi sanayi ötesi bir toplumda hiç mümkün değildir!Bakın, söz konusu ülke ‘Renault’ otomobillerin bir bölümünü Türkiye'de üretiyor ve dünyaya bizden ihraç ediyor. Çünkü maliyet daha ucuz.Ve Mösyö Chevenement, göster boyunu ve ‘Renault’yu tam devletleştir. Senin tabirinle, ‘millileştir’. Vasıtaları da yeniden Fransız fabrikalardan çıkart.‘Küreselleşmeden’ nasiplenen Bursalı çırağımızın işsiz kalması bir yana, meta pahalılaşacağından sen o otomobille artık dünya piyasalarında rekabet edemeyeceksin! Orta vadede de bizzat Fransız işçini kapı önüne koyacaksın!‘Parasal egemenlik’ diye de frangının üzerine ister kızoğlan kız Jeanne d' Arc'ın bekaret kemerini; ister Robespierre'in kelle uçuran giyotinini resmet, AB'yle kemikleşmiş Fransa'yı eurodan ayırırsan, soğan cücüğü gibi kalacaksın!Dolayısıyla, evet, Brüksel çerçevesini aşarsan, menbası da seçim bölgende, o laf-ı güzaf ‘egemenliği’nin üzerine bir bardak ‘Evian’ suyu içeceksin!Sana fark atmasına rağmen ses edemeyen Almanya gibi ‘hizaya gireceksin’!Yeni ‘egemenlik’ bu ve giderek de daha çok böyle olacak.* * *FAZLA uzağa gitmessek, ‘egemenlik’ tarihi ilkin derebeylerinin küçümen alanlarda; ardından imparatorlukların geniş sahalarda; daha ardından da ‘ulus-devlet’lerin ‘orta’ bölgelerde sürdükleri ‘hükümranlık’lara tekabül eder.Bu toplumsal organizmalar önce zaman içinde aşındılar. Sonra da aşıldılar. Dolayısıyla, onların ‘egemenlik’ kavramları da aşındı ve aşıldı.İşte bugün, hem aşınma, hem de yavaştan yavaşa aşılma sürecine girmiş olan ‘ulus - devlet’ ötesinin yeni tür bir ‘egemenlik’ kavramıyla tanışmaktayız.Her yeni şey karşısında olduğu gibi de, şaşırıyor, ürküyor ve korkuyoruz.Üstelik, insani bir korunma refleksiyle, kah reddediyor, kah dışlıyoruz.Fakat, şaşırtsa da, korkutsa da, yeniyle yaşamayı öğrenmeye mahkumuz!
button