Güncelleme Tarihi:
Aslında damarlarında bir damla bile Bulgar kanı yok. 93 Harbi'nden sonra Bulgar prensliği kurulunca, büyükbabası Ferdinand'a piyangodan çıkmıştı bu taht. Topu topu 60 yıl iktidarda kalmış bir hanedanın öyküsü...
Bir krallığım olsun da nerde ve nasıl olursa olsun! Almanya'nın doğurgan prenslik ailelerinden Saksonya Coburg'ların hanedan dövizi herhalde buydu.
19. yüzyılda, Avrupa'da yeni ülkelere birer kral bulmak gerekmişti. Bunların da tümü hiçbir işe yaramadan pinekleyen küçük Alman prensleri arasından seçilmişti. Coburg'lar bu ailelerin en bereketlisiydi. Bir tanesi (I. Leopold) Belçika'nın ilk kralı oldu; yeğenlerinden biri (Albert) İngiltere Kraliçesi Victoria'yla evlenip İngiliz hanedanının atası haline geldi; bir başka yeğeni (Ferdinand) Portekiz Kraliçesi II. Maria'yla evlenip bu ülkede kral ilan edildi; bu sonuncusunun yeğeni bir başka Coburg da (yine Ferdinand) Bulgaristan'a uygun görüldü.
Bu yeni prenslik, Türklerin hafızasında 93 Harbi olarak anılan büyük faciayla doğmuştu: 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında yenilen Osmanlı devleti, Bulgaristan diye güya özerk bir prensliğin kurulmasına izin vermek zorunda kaldı. Prenslik kurulmuştu da, kim prens olacaktı? Herhalde bir Bulgar değildi! Dönemin süper güçleri Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa ve Avusturya bir Coburg prensi buldular.
KADINSI VE USTA POLİTİKACI
Genç Ferdinand 1887'de Bulgaristan Prensi olduğunda Bulgarca bile bilmiyordu. O güne kadar tek yaptığı, Brezilya'ya gidip bitkileri inceleyerek bir kitap yazmak olmuştu. Sonra da Avusturya ordusunda işsiz bir subay olmayı tercih etmişti. Bulgaristan'a gitti, Fransız-İspanyol Bourbon hanedanından Parma Dükü'nün kızıyla evlendi. Katolikti; Bulgarlar ortodoks olduğu halde kendi dininden vazgeçmedi. Neyse ki 1894'te doğan oğluna bir Bulgar adı (Boris) verdi, ortodoks olarak yetiştirdi.
Ferdinand çok zekiydi ama, kadınsı elbiseler giymekten ve bir kadın gibi hareket etmekten de hoşlanıyordu: Ahlaki tutuculuğun simgesi olan kuzini Kraliçe Victoria için ne utanç verici! I. Dünya Savaşı'nda yenilen tarafta olmanın bedelini ağır ödedi. Tahtını oğlu Boris'e bırakıp 1918'de ülkesine, Coburg'a döndü ve 30 yıl orada yaşadı.
Boris'e III. Boris dediler. Çünkü, tam bin yıl önce, 9.-10. yüzyıllarda Büyük Bulgar Çarlığı döneminde Boris adını taşıyan iki efsanevi çar vardı... Damarlarında bir damla Bulgar kanı taşımayan III. Boris, kana dayalı ırkçılığın en güçlü olduğu yıllarda, Bulgar milliyetçiliğinin sembolüydü. Ama tabii bir Bulgar'la evlenecek değildi. İtalya Kralı II. Vittorio Emmanuele'nin kızlarından Giovanna ile evlendi.
III. Boris oyuncak buharlı trenlere feci meraklıydı. Ama usta bir politikacıydı. Darbeler, isyanlar arasında tahtını korumasını bildi. Nazi ordusunun 1941'de Bulgaristan'ı işgal etmesine göz yumdu, İngiltere'ye savaş ilan etti. Şöhreti hiç de parlak sayılmazdı. Neyse ki, ölümü onu bir anlamda kurtardı: 1943'te Hitler'le yaptığı şiddetli bir tartışma sonucu aniden ölüverdi. Kimilerine göre kalp krizi geçirmiş, kimilerine göre Nazilerce öldürülmüştü. Bu sayede birden cesur Nazi karşıtı kral oluverdi.
Altı yaşındaki oğlu Simeon tahta çıktı. Ona da II. Simeon dediler. Çünkü I. Simeon, yine bin yıl önce yaşamış o efsanevi Bulgar çarlarından biriydi. 1946'da annesi ve kızkardeşiyle ülkesinden kaçan II. Simeon umutsuz bir sürgün olarak hayatına başladı. İspanya'ya yerleşti. Franco rejimiyle arası iyiydi. 1962'de Margarita Gomez Aceboy y Juela adında bir İspanyol'la evlendi. Karısının babası, Franco yanlısı olduğu için İspanya iç savaşında kurşuna dizilmiş büyük bir bankacıydı.
Ancak bir kere kralsan, her zaman kralsın demektir. II. Simeon hiçbir zaman tahtından feragat etmiş değildi. O hep ‘‘sürgündeki’’ kraldı. Gayet güzel Bulgarca konuştuğu gibi, beş çocuğuna da tumturaklı, hepsi K harfiyle başlayan Bulgar adları verdi.
ÇOK GÜZEL... HADİ....
II. Simeon, Jivkov döneminde Bulgaristan'da Türk azınlığa zorla isim değiştirildiği sırada, Türk gazetecilerinin de gözdesiydi. Kendisiyle röportaj yapan Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zabcı ve Mihrişah Safa'yı hatırında kalan Türkçe sözcüklerle karşıladı: ‘‘Çok güzel... Hadi...’’ Simeon, Türk muhabirlere babası III. Boris'in çok güzel Türkçe konuştuğunu anlatarak, Türklere yapılan zulmü şiddetle kınamayı da ihmal etmedi.
Demir perde yıkıldığında, Doğu Avrupa'nın 20. yüzyıl başındaki Alman asıllı kralları, komünizmden yılmış halklara, efsanevi bir kayıp cenneti hatırlatıyordu. Tarih yeniden yazılıyordu; o krallar çok iyiydiler; kurtuluş onlardaydı. Naftalinlerini silkeleyenlerin arasında en başarılısı II. Simeon'du. 1946'da komünistlerin düzenlediği bir tür referandumla tahttan indirilmişti; 2001'de yine bir tür referandumla geri dönüyordu.
SARAYLARINI GERİ ALDI
Bulgaristan'ın üçüncü ve son kralı II. Simeon, İspanya'da zengince bir işadamı olarak yıllarca yaşadıktan sonra 1998'de birdenbire Avrupa'nın en büyük gayrimenkul zenginlerinden biri oldu. 2 Haziran 1998'de Bulgaristan Anayasa Mahkemesi, Simeon'a hanedanın Bulgaristan'daki bütün mülklerini devretmeyi öngören bir kararı onayladı. Bunların arasında Sofya yakınlarındaki Vranya'daki saraylar, Rila dağlarındaki Czarska Bistritsa adındaki saray, üç av köşkü, Plovdiv kenti yakınlarında iki çiftlik evi var.