Oluşturulma Tarihi: Şubat 10, 2008 00:00
Edebiyat dünyasında sık yaşanan bir tartışma önümüzdeki günlerde yeniden alevlenecek gibi gözüküyor.
Konu, bir yazar veya şairin yaşarken yayımlama gereği duymadığı eserlerin, notların ölümünden sonra yayımlanmasının doğru olup olmadığı. Genelde insanların görüşleri ikiye ayrılıyor bu konuda. Bir tarafta yayımlanmaması gerektiğini savunanlar diğer yanda ise mutlaka yayımlanmalı diyenler.
Yayımlanmamalı diyenlerin gerekçesi bana daha mantıklı geliyor. Bir eseri yazarken tuttuğu karalamaları kastetmiyorum. Onlar eserin oluşum sürecini, yazarın çalışma yöntemini göstereceği için önemli. Ama yazarın izni olmadan, okura sunma gereği duymadığı bir eseri basmak yıllarca kurmaya çalıştığı edebi imajını yerle bir etmek değil midir? Kılı kırk yararcasına titizlendiği, belki son şeklini verene kadar tekrar tekrar yazıp okurunun karşısına çıkarttığı eserleriyle tanırız çünkü onu.
Geçen yıllarda Edip Cansever’in kitaplarına almadığı şiirlerin yayımlanması üzerine yaşanmıştı böyle bir tartışma.
MEMET FUAT’IN MİRASI
Geleyim önümüzdeki günlerde tekrar neden alevleneceğine.
Názım Hikmet’in son olarak kitaplarına girmemiş yeni şiirleri bulunmuştu biliyorsunuz.
Sıkı durun, üç de yarım kalmış romanı bulunmuş. Edebiyat eleştirmeni ve Názım’ın eşi Piraye’nin oğlu Memet Fuat’ın ölümünden sonra bulunan belgelerin arasından çıkmış romanlar. Tamamlanmamış bu romanların her biri yaklaşık yüzer sayfa uzunluğundaymış.
Şu anda Názım’ın kitaplarını yayımlayan Yapı Kredi Yayınları’nın editörlerinin masasında duruyormuş romanlar. Onlar inceledikten sonra karar verilecekmiş yayımlanıp yayımlanmayacağına.
Názım’ın bütün eserlerini yayına sağlığında üvey oğlu Memet Fuat hazırlamıştı. Eğer bu bu romanların yayımlanması gerektiğini düşünse mutlaka okurla buluştururdu diye düşünüyorum.
NABOKOV’UN OĞLU BABASININ ESERLERİNİ YAKIYOR
Şu günlerde benzer bir olay Lolita’nın Rus yazarı Vladimir Nabokov’un son romanı çerçevesinde yaşanıyor. Arkadaşımız Ezgi Başaran’ın Hürriyet Cumartesi Keyif’teki köşesinde okudum. Vladimir Nabokov bitiremediği son romanının yakılmasını istemiş. Sebebini de, "Kafamda bitirdiğim ama kağıtta henüz tamamlayamadığım bir eseri okurlarımın görmesi midemi bulandırıyor" şeklinde açıklamış.
The Original of Laura adlı romanın 50 endeks kartından oluşan müsveddesi 30 yıldır bir İsviçre bankasının kasasında saklanıyormuş. Çünkü karısı bunları yakamamış. O öldükten sonra Nabokov’un yaşayan tek várisi olarak kalan opera sanatçısı oğlu Dimitri de 1991’den, yani annesinin ölümünden beri ne yapacağına karar veremiyormuş. 73 yaşına gelen Dimitri Nabokov geçen haftalarda Amerikalı edebiyat eleştirmeni Ron Rosenbaum’a "Galiba babamın vasiyetine uyup romanı yakacağım" demiş. Şimdi diğer yazarlar ve eleştirmenler bunun doğru olup olmayacağını tartışıyormuş.
Özdemir Asaf’ın ailesi, kararı Doğan Hızlan’a bırakmıştı
Şair Özdemir Asaf’ın ölümünden sonra ardında bıraktığı şiirlerin hangilerinin yayımlanıp yayımlanmayacağı kararını eşi, fotoğrafçı Yıldız Moran eleştirmen Doğan Hızlan’a bırakmıştı. Bu kararı da Özdemir Asaf’ın sağlığında söylediği "Şiirimi en iyi Doğan Hızlan bilir" cümlesini referans alarak vermişti. Özdemir Asaf’ın Adam Yayınları tarafından basılan Bütün Şiirleri bu şekilde buluşmuştu okuruyla.
Selçuk Demirel dede oldu torunu için çizdi
Fransa’da yaşayan ünlü çizer Selçuk Demirel’in çocuk kitapları Mumuk serisiyle Ayağına Diken Batan Süper Karga’nın yeni basımları çıktı geçen hafta Yapı Kredi Yayınları’ndan.
Çocuk kitaplarının artık özel bir önemi var Selçuk Demirel için. Çünkü dede oldu. Torunu Justin dünyaya geldi geçen ay.
Dede olmanın verdiği motivasyonla olsa gerek yeni kitapları yayımlanıyor, eski kitapların tekrar baskıları yapılıyor.
Kağıttan Kediler’in yeni basımı geçen ay yapılmıştı. Defter, Kıyıdaki Adam ve Göz Alabildiğine’nin sırada olduğunu biliyorum. Bir de Kaleydeskop adlı yeni kitabı çıkacak. Promat da geçen hafta onun çizgilerinden oluşan bu yılın Sanat Takvimi’ni çıkarttı. Bizde küçük Justin’e uzun ömürler diliyoruz.
25 milyon dolara iki Renoir ve bir Monet tablosu alan reklamcı kim
Geçen gün duyduğuma göre Türkiye’de yaşayan ünlü bir reklamcı ve aynı zamanda fotoğraf sanatçısı yurtdışından iki Renoir ve bir Monet tablosu satın almış. Ve bu eserlere yaklaşık 25 milyon dolar (30 milyon YTL) ödemiş. Kim mi bu sanat koleksiyoncusu? RPM Radar reklam ajansının kurucularından, İrlanda kökenli grafik tasarımcısı ve fotoğrafçı Paul McMillen.