Oluşturulma Tarihi: Aralık 27, 2004 00:00
AB ile müzakerelerin başlayacak olması, bürokraside, iş dünyasında hatta siyasette bile yeni bir güç kavgasını başlattı.17 Aralık’tan önce de bu mücadelenin ipuçları görülüyordu ama 17 Aralık’ta müzakerelerin başlayacağının belli olmasıyla, bu kavga iyice kızışmış durumda.Bu kavgaya kısaca ‘AB ile müzakereleri kim yürütecek?’ ya da ‘müzarelerde kim etkin olacak?’ kavgası demek mümkün. Bürokrasi içinde müzakerelerde etkin olmak, başı çekmek konusunda birkaç odak birden yarışıyor. Dışişleri Bakanlığı’nın doğal olarak bu süreç içerisinde yeralacağı ortada. Bu arada Dışişleri Bakanlığı’na bağlı olarak, bu işi şimdiye kadar yürütmüş ve belli bir organizasyon yapısına ulaşmış olan AB Genel Sekreterliği, yeni döneme hazırlıklarını artırmış durumda.Devlet Planlama Teşkilatı ise AKP iktidarıyla birlikte tüm alanlarda söz sahibi olma isteğini AB ile müzarelere de yaygınlaştırdı. DPT’nin AB’ye sunulan ekonomik raporları kendilerinin hazırladığını, AB fonlarının yönlendirilmesinin kendilerince yapıldığını, Kalkınma Ajanslarını ileri sürerek, AB ile ilişkilerini büyük bölümünün ekonomik olacağını, ekonomik olacak çalışmaları da kendilerinin yürütmesi gerektiğini söylüyorlar. DPT, yaklaşık iki hafta önce tüm ilgili bakanlıklara birer form göndererek, ‘Kuruluşunuzda çalışan AB konusunda deneyimli personeli belirtin’ biçiminde bir yazı gönderdi. Bu yazı diğer kuruluşları tedirgin etmiş durumda. Özellikle Dışişleri Bakanlığı ve AB Genel Sekreterliği DPT’nin bu tutumundan rahatsız olmuş durumda.Bunların yanısıra 6. çerçeve programı yürütmekte olan, bu arada 2005 bütçesiyle birlikte araştırmaya büyük kaynak alan ve AB ile bu çalışmaları paralel götürmek isteyen Tübitak da belli bir deneyim kazandığı için AB ile ilişkilerde etkin rol almak istiyor. DPT’nin bu tutumundan Tübitak da rahatsız olmuş durumda.Bu arada bakanlıklar da AB ile kendi alanlarında yürütülecek olacak görüşmelerde sözsahibi olmak istiyorlar. Örneğin Polonya’dan bu konu için danışman getiren Tarım Bakanlığı, müzakerelerde çok önemli rol oynayacak tarım müzakerelerine şimdiden hazırlanmaya başladı. Ancak DPT’nin tarımla ilgili görüşmeleri de en iyi kendilerinin yürüteceği yönündeki girişimi, bakanlığı rahatsız etmiş durumda. BAŞBAKANLIK’TA BİR GRUP Dışişleri Bakanlığı, AB Genel Sekreterliği, DPT Müsteşarlığı yetkilileriyle tek tek konuştuğunuzda AB ile müzakereleri yürütmek için kendilerinde birikim olduğunu ve işleri kendilerinin götürmeleri gerektiği görüşünü savunuyorlar.DPT yetkilileri, ‘başka bir kurumun buna önderlik edemeyeceğini’ savunurken, AB konularında çok deneyimli, şimdiye kadarki süreçte etkin rol oynamış bir büyükelçi ise DPT’nin bu iddiasını hatırlatarak, ‘COMECON’a girecek olsak DPT müzakereleri çok iyi yürütür ama COMECON’a girmeyeceğiz ki, AB’ye gireceğiz’ diyor. Bu arada geçtiğimiz hafta bürokraside, ‘AB ile müzakereler için Başbakanlıkta bir grup çalışmaya başlamış’ sözleri dolanmaya başladı. Bürokratlar, Başbakanlıkta danışmanların oluşturduğu bir grubun AB ile müzakerelerin nasıl yürütüleceği konusunda çalışmalar yaptığını kaydederek, ‘Bu grubun ne AB genel sekreterliğine ne de DPT’ye işi bırakmayıp, oluşturacakları yeni bir organizasyonla bu çalışmaları yürütme planları yaptığını’ söylüyorlar.Aslında bu durum sadece bürokrasi içinde değil, AKP içinde de ‘AB ile müzakereleri kim yürütecek?’ kavgasının varolduğunu ve bazı partililerin bu müzakereleri kullanarak öne çıkmaya, etkin olmaya çalıştıkları görülüyor. Bu konuda ilk akla gelen isimler Brüksel’de 17 Aralık müzakerelerinde bulunan milletvekili danışmanlar oluyor. Başbakanının bunun için görev vermiş olabileceği söylenirken, teknik bir süreç olan müzakere sürecinin siyasetçilerin elinde olmasının sürece zarar getireceğini söyleyenler de bulunuyor.TÜSİAD, TOBB ve İKV de devredeBU arada müzakerelerde kim etkin olacak kavgası sadece kamu içinde de yaşanmıyor,özel sektör kuruluşları arasında da görülüyor. Şu anda çok ön plana çıkmayan bu kavganın önümüzdeki günlerde, karar süreci hızlandığında kızışması ve kamuoyunda daha fazla yer bulması bekleniyor. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, bir-kaç ay önce, yapılacak müzakerelerdeki 31 paragrafın 26’sının direk ekonomiyle ilgili olduğunu belirtip, İspanya örneğini de vererek,. müzakerelerde özel sektörün çatı örgütü TOBB’un etkin rol alması gerektiğini, müzakerelere kendilerinin de katılması gerektiğini belirtti. Aynı talebi yaklaşık bir hafta önce TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı da, kendi kuruluşu için tekrarladı.İKV’nın ise 17 Aralık’tan sonra tüm özel sektörün kendi çatıları altında müzakerelere katılma çağrısı oldu. Ancak bu çağrıya henüz somut yanıtlar verilmedi.17 Aralık sonrası hemen toplanarak,yeni süreçte ne yapılacağı konusunda takvim hazırlayan TÜSİAD’ın sektörlerle ilgili bir çalışmaya başladığı ve bu çalışmanın müzakerelerde baz olmasına çalışacağı belirtiliyor.Buna karşılık TOB da kendi bünyesinde Sektör Meclislerini etkin bir şekilde çalıştırmaya hazırlanıyor. Bu meclislerde TÜSİAD üyelerinin de yeralması gerektiğini ve sektörlerle ilgili özel sektörün bakışının burada şekillenip, müzakere sürecine yansımasını istiyor.Kısacası; AB ile müzakereler yeni bir güç kavgası başlatmış durumda ve bu kargaşanın biran önce çözülmesi, ne yapılması gerektiğine biran önce karar verilmesi ve acil olarak ‘yol haritası’ çizilmesi gerekiyor. Bu süreçte etkili olacak, son kararı verecek olan kişi ise Başbakan Tayyip Erdoğan olacak. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün bu süreçteki etkisinin ne olacağı, saptanacak baş müzakerecinin kim olacağı, müzakerecilerin kimlerden oluşacağı ve nasıl bir örgütlenmeye gidileceği, Ankara’da yanıtı merakla beklenen, neredeyse en önemli konu.Bu süreçte Başbakana yakın, sürekli beraber çalışacağı bir kişinin baş müzakereci olması ve sorunların bu yolla daha çabuk çözülebileceği savunulurken, süreçte etkin olacak kişilerin atanmasında artık ‘AKP’li olması’nın de belirleyici unsur olmaması gerektiği konuşuluyor.Bürokrasi içinde şimdiye kadar önemli atamaların pek çoğunun ‘Parti onayından geçmiş isimler’ olduğunu kaydeden bürokrasi çevreleri, ‘AKP merkeze doğru kaydıkça, Başbakanın artık parti atamalarından vazgeçeceğini ve merkez parti olma gereğini, siyasi anlayışına bakmadan işi bilmesine göre bürokrasi atamalarına dönmesini bekliyorduk ama şimdiye kadar bu henüz olmadı’ yorumunu yapıyorlar.AB ile müzakere sürecinin teknik bir süreç olduğunu ve teknik yönden yeterli kişilerin bu müzakereleri götürmesi gerektiğini kaydeden yetkililer, artık AB ile birlikte parti atamaları döneminin de kapatılması gerektiğini, bunun aynı zamanda AKP’nin merkez parti olarak kendini kabul ettirmesinde de bir gösterge sayılacağını söylüyorlar.Bizce de artık atamalarda liyakat ve teknik bilgi ve deneyime dönülmesi, Özal döneminde olduğu gibi; siyasi anlayışına değil, teknik ve yöneticilik donanımı olan, deneyimli kişilerin atanması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun yanında özel sektörün de bu sürece mutlaka etkin bir şekilde çekilmesi gerektiği ortada. Müzakere süreci başladığında özel sektörün, özellikle bazı alanlarda tekel konumundaki büyük kuruluşların, bu sürece o kadar sıcak bakmayacakları da ortada. Bu nedenle özel sektörü etkin ama ülke menfaati doğrultusunda müzakerelere çekilmesi gerekiyor. Bunu da yapacak olanlar ancak deneyimli, birikimli kişiler olabilir.
button