Güncelleme Tarihi:
Halk elindeki taşıt araçları ile orduya ait malları parasız taşıyacaktır. Bu uygulamayı hizmet vergisi uygulamalarına benzetebiliriz. Bu tür uygulamalarda, halk devlete belirli bir hizmette bulunmak suretiyle vergi ödemiş oluyor; buna karşılık para ödemek isteyen, hizmet etmekten kurtulmuş oluyordu. Ancak Ulusal Yükümlülük Emri’nde hizmet şart koşulmuş, hizmet yerine para ödeme şekli kabul edilmemiştir. Ülkeyi terk etmiş olanların mallarından ordunun işine yarayacak olanlara el konulacaktır. Bunu, Medeni Hukuk’ta yer alan terk edilmiş malların bulana ait olacağı ve Miras Hukuku’nda yer alan mirasçı bırakmadan ölenlerin mallarının devlete kalacağına ilişkin genel hukuk kurallarının bağdaştırılması şeklinde bir uygulama olarak nitelemek mümkündür. Ülkeyi terk etmiş olanlar daha çok yurtdışına kaçan azınlıklar olmaktadır. Halkın elinde bulunan, savaşta yararlanılabilecek bütün silah ve cephaneye el konulacaktır. Uygulama günümüzde yasak silahların yakalanması durumunda el koyma biçiminde yürütülen uygulamaya benzemektedir. Bazı sanat erbabı ve imalathaneler belirli işleri yapmak ve belirli malları üretmekle görevlendirilmektedir. Günün koşullarına göre az da olsa bir ücret ödeneceğinden, zorla çalıştırma söz konusu olmamaktadır. Görülüyor ki, Ulusal Yükümlülük Emirleri’ni gerek kapsamı ve gerekse tekniği yönünden klasik vergilendirme sistemlerine benzetmek olanağı yoktur. Bazı emirlerle yüklenen yükümlülükler öylesine iç içe girmiştir ki, karma vergi sistemleri bile yükümlülüğü kapsamaktan uzak bulunmaktadır. Örneğin, Anadolu’daki her ev bir çift çorap hazırlayacaktır. Çorap o günlerin ekonomik koşulları altında genellikle evlerde ve elde örülen, ev ekonomisi ürünü olarak ortaya çıkan bir maldır. Zaten, emirde de “çorap verilecektir” yerine “çorap hazırlanacaktır” deyimi kullanılmaktadır. Her ev kendi yünüyle bir çorap örecek, yani mal vergisine emeğini, daha doğrusu hizmet vergisini de katmış olacaktır.