Güncelleme Tarihi:
Mustafa Demir, Posta’dan Alev Gürsoy’a verdiği röportajda Fatih ilçesindeki gelişmelerden 17 Aralık’a; Gezi Parkı olaylarından 15 Temmuz’daki darbe girişimine kadar birçok konuda samimi açıklamalar yaptı.
Sulukule Sanat Akademisi Projesi’nin amacı nedir?
Bu proje, en büyük hayallerimden biriydi. Hem gençlere, hem ailelere, hem de sanata büyük katkı sağladık. Müziğe çok önem veriyorum. Belediye başkanı olduğum ilk dönemde, tüm çocukların birer enstrüman çalmalarını hedeflemiştim. Sulukule’deki Roman çocukların müziğe yetenekleri doğuştan.
Bu çocukların eğitime ihtiyaçları var. Akademimizde iki türlü eğitim var. İlki, akademik eğitim konservatuarın altını oluşturacak 2 yıllık sürekli eğitim. İkincisi de anne, babaların ya da 14 yaş üstü kişilerin etüt yapabilecekleri hobi sınıfları. Konservatuar sınıfımızda yaklaşık 190 öğrencimiz var. Çocukların her yıl açtığımız sınavları geçmesi gerekiyor. Burada bütün hizmetler ücretsiz. Akademik eğitimlerimizi 7-14 yaş arasındaki çocuklara veriyoruz.
Hobi sınıflarında ise yaklaşık 2 bin öğrenci var. Burada da enstrüman eğitimi veriliyor. Görsel Sanatlar Merkezi de var. Türk sanat musikisi ve Türk halk müziği koromuz var. Plastik sanatlara da heykelle başlayacağız. Televizyon çekimlerinin yapılabileceği stüdyo da yaptık. Ayrıca keman sınıfımız var. Akademimize sadece Sulukule’den değil, İstanbul’un her tarafından öğrenci geliyor.
‘Her Okula Bir Orkestra’ projesi epey ses getirdi. Onu da dinlemek isterim…
Nisan sonunda Zorlu Center’da çocuklarımız konser verecek. Şu an 15 okulda müzik sınıflarımız var. O sınıfları biz alıyor, yalıtımlarını yapıyoruz. Piyanosundan, çellosuna kadar enstrümanlarını biz veriyoruz. Hocaları da biz gönderiyoruz.
Şu an her okulda 25 öğrenci müzik eğitimi alıyor. Sanat ve insan bizim için çok önemli. Hobi sınıflarımızda 15 branş var. Medeniyetler ve kültürler buluşuyor. Engelli sınıfımızda öğrenciler vurmalı çalgılarla çalışıyorlar. Projemizin sanat direktörü Ozan Çolakoğlu.
‘Yüz nakli’ dediğiniz cephe yenileme çalışmaları yapıyorsunuz, bahseder misiniz?
Şehirler kimliğimizin bir parçasıdır. Türkiye’ye gelen turistlerin hemen hepsi Tarihi Yarımada’yı ziyaret etmişlerdir. Burayı gezen insanlar bize not verecekler. O yüzden şehrin mimarisi çok önemli.
İstanbul’da kimliği olmayan bir sürü yapı var. Ama buna karşı geçmişle günümüzü bağdaştıran tarihi eserlerimiz de var. Mesela Sultanahmet Meydanı ve çevresi. Ama kimliksiz ve kişiliksiz binaları ne yapacağız?
Yüz nakliyle bu soruna el attık. Yüz nakli projemizle yaklaşık 2 bin binaya ulaştık. Ayrıca 320 cadde ve sokağı yayalaştırdık. Bu adımımızla şehre ciddi bir katkı sağladık. Şunu da belirteyim, tarihi eserlere cephe yapamıyoruz, tarihi olmayan eserlere cephe yapıyoruz.
Dünyanın en büyük ve en eski alışveriş merkezi Kapalıçarşı sizinle tekrar hayat buldu. Restorasyon çalışmaları nasıl gidiyor?
Kapalıçarşı, bizim için hayati önem taşıyor. Yılda 92 milyon 200 bin ziyaretçisi olmasına rağmen sıkıntıları vardı. 2009’da Eminönü bize bağlandığında ilk üzerine gittiğimiz yer burası oldu. O yıllarda bu sorunların çözümü için araştırmalar ve projeler yaptık. Başkanlıkta üçüncü dönemim. Restorasyon konusunda tecrübe sahibiyiz. Biz başladık, çok çalıştık ama yine de kanun gerekiyordu.
O dönem başbakanımız olan Tayyip Bey önümüzü açtı. Tüm bunları üst üste koyduğumuzda, Kapalıçarşı kurtuldu diyebilirim. Buranın projelerini yapmak çok zordu ama yaptık. Fatih’te orta ölçekli bir tarihi eserin bile projelerinin yapılıp, Anıtlar Kurulu’ndan onay alınması 3 yıl sürer. Kapalıçarşı gibi bir yer için bu süre 30 yıla çıkar. Ama biz başardık.
Büyük bir ekiple proje ihalesine çıktık. Bir kamyonet kasası kadar proje oluşturduk. Kültür Bakanlığı’nda çalışan tüm raportörleri İstanbul’a davet ettik. Raportörler aylarca çalıştı ve kuruldan böyle geçti. Proje, sadece restorasyon demek değildir. Bu tür projelerde anıt eserin problemlerini de çözüme kavuşturmak gerekir. Netice itibariyle proje onaylandı. İlk projeyi de çatıdan başlattık. Şu an çatılar yapılıyor.
‘KAPALIÇARŞI’DA PROBLEMİ BİLİYORUZ’
Kapalıçarşı’nın röntgenini çektik. Sorunlarını biliyoruz. Kapalıçarşı’yı geleceğe aktarılacak bir eser haline getirdik. Bu başarı sadece Fatih Belediyesi’nin değil. İstanbul Valiliği’nin, Büyükşehir Belediyesi’nin, Kültür Bakanlığı’nın ve hükümetin desteği de çok önemliydi. Şu an 13 kişilik bir yönetimi de var. Bu yönetim, problemlerin çözümünde tam yetkiye sahip. Çatıyı 2017’nin sonunda bitireceğiz.
‘CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN MİLLETİYLE DARBEYİ PÜSKÜRTTÜ’
15 Temmuz’u da sormak istiyorum. Fatih, o gece en ağır mücadelelerin yaşandığı semtlerden biriydi…
O gece Antalya’da futbolcu Eto’o’nun Afrikalı çocuklara yardım amacıyla düzenlediği maç organizasyonundaydım. Akşam 22.30’da darbe girişimi olduğunu anladık. Hemen İstanbul’a geldik, olaylar devam ediyordu.
Özellikle Cumhurbaşkanımızın çağrısından sonra insanlarımız oluk oluk alanlara doldu. Kimse insanların tankların önüne yatacağını, 70 yaşında yaşlı amcanın bastonuyla tanka karşı duracağını tahmin edemedi.
Ne hissettiniz peki?
İstanbul Emniyet Müdürlüğü darbeciler için hayati öneme sahipti. 15 Temmuz gecesi Vatan Caddesi, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ana binası ve Saraçhane'de çok sayıda şehit ve gazilerimiz oldu.
İstanbul'u darbeci paralellerin eline bırakmamak için canını ortaya koyan halk ve emniyet görevlileriyle darbeciler arasında sabaha kadar ağır çatışmalar yaşandı. Büyükşehir ve burası bizim için son derece önemliydi. Çünkü Ankara’da polis merkezini ve meclisi bombaladılar.
Buraya da helikopterle inmeye çalıştılar. Ama insanlar helikopterin ineceği alana girdiği için amaçlarına ulaşamadılar. Vatan Caddesi’ne tankla girmeye çalıştılar. Oradaki arkadaşlarla telefonda sürekli konuştum. Arkadaşımız Hasan’a, ‘tanka çıkmadan bu iş bitmez’ dedim. Belediye araçlarını Vatan Caddesi’nin iki noktasına koyduk.
Çöp kamyonlarımızla iki tarafa da barikat kurduk. 200 işçimizle kamyonlarımızı emniyetin önündeki beton bariyerlere yerleştirdik. Halkı sokağa çağırdık. Yerel yönetimler inanılmaz başarılıydı. Belediyeler bütün ana arterleri kapattı. Sonrasında 1 aydan fazla Demokrasi Nöbeti tuttuk. Nöbetlerimize on binlerce insan katıldı.
MUSTAFA DEMİR: 17 ARALIK’TA İFTİRA ATTILAR
17-25 Aralık sürecinde FETÖ’nün hedefindeydiniz. Neler söyleyeceksiniz?
Bunun hikâyesi 40 yıl öncesine dayanıyor. 2012’de MİT Krizi ile kendilerini gösterdiler. MİT müsteşarını ifadeye çağırıp, başbakanımızla uğraşacaklardı. Sonra Gezi Parkı olayları çıktı. Ne istiyorsunuz diye sorulduğunda, “3. Köprü, havalimanı ve Kanal İstanbul’u istemiyoruz” dediler. Gezi meselesinde çok ciddi manipülasyon olduğunu gördük. Arkasından da 17-25 Aralık geldi.
Beni neyle suçladılar? Sözüm ona beni iki dosyayla suçluyorlardı. İftira attılar. Ama hiçbir suçum olmadığını zaten biliyorlardı. Neticede bunların ne kadar hain olduğunu herkes gördü. Gezi’yle gençlerin enerjisini kullanarak hükümeti devirmeye çalıştılar. 17-25 Aralık’ta da yargı yoluyla darbe yapmaya çalıştılar.