Müslüman KardeÅŸler güçleniyor mu?

Güncelleme Tarihi:

Müslüman Kardeşler güçleniyor mu
OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 15, 2007 19:25

Türkiye'de geçtiğimiz yıllara kadar adı pek bilinmeyen ama Ortadoğu ülkelerinde özellikle Mısır ve Suriye'de çok aktif ve etkili olan "Müslüman Kardeşler"in adı nın karıştığı siyasi olaylar bugünlerde sık sık duyulmaya başladı. ABD'li parlementerlerin Hamas'la kurulamayan diyaloglarını Mısır'da MK aracılığıyla gerçekleştirmeye çalışması da dikkatlerden kaçmadı.

Haberin Devamı

Kimdir bu Müslüman Kardeşler?

Mk, 1920'lerde Hasan el-Banna tarafından Mısır'da kurulan siyasal İslamcı bir örgüttür.Mısır ve  Suriye'deki  en kuvvetli ve önemli muhalif örgüttür.

Mısır'da  2005 seçimlerine  bağımsız aday statüsündeki katılan 88 üyesinin 454 kişilik parlamentoya seçilmeleri Mubarak  hükümetinde  endişelerin oluşmasına yol açmıştır.

Örgütün tehdit oluşturduğuna yönelik tezler MK lideri Muhammad Mahdi'nin İsrail-Lübnan savaşına Lübnanlılarla beraber savaşmak için gidecek on binlerce üyesinin olduğunu söylemesi ile daha fazla güç kazanmıştır.
 Mısır'da ve Suriye'de yasadışı olarak kabul edilen, bununla birlikte faaliyet göstermesine izin verilen MK'e yönelik süregelen operasyonlar son zamanlarda daha da artmıştır.

Mısır ve Din:

Haberin Devamı

Kim ne derse desin İslam Mısır ve tüm ortadoğu ülkelerinde güç kazanıyor.Birinci dünya savaşı sonrasında kurulan devletler askeri otoriter rejimlere dönüşmüş durumdalar. Batılı ülkeler demokrasi ve özgürlükler söylemleriyle iktidara gelmelerinr yardımcı oldukları  yöresel elitlerin zaman içinde halktan uzaklaştıklarını, demokrasi uğruna çalışmak yerine baskı rejimleri kurduklarını görüp buna ya göz yumdular, ya da kendi tabirleriyle ülkelerin içişlerine karışmak istemediler.

Müslüman Kardeşler İslam adına çalıştığını gizlemiyor. Şeriat düzenini istediğini açıkça ifade ediyor. Baskı rejiminden bıkan halk İslami söylemlere yöneliyor. Bugün Mısır'da iki tür hukuk sistemi geçerli. Medeni hukuk ve İslami hukuk. Yani şeriat. Geçtiğimiz Mayıs ayında yaşanan'fetva krizi' de bu iki  hukuki sistemin ne kadar birbiriyle çeliştiğini göstermeye yetiyor..

Her şeye rağmen MK  örgütü halihazırda Mısır toplumunun çoğunluğunun desteğine sahip.Bu nedenle de iktidarın baskılarına uğruyor. Açıkça bir rejim krizi yaşanıyor.

Mısır'da 2005 rakamlarına göre toplumun yüzde otuzu işsiz, iç ve dış borçlar artmakta, nüfus  ise 70 milyonu geçmektedir ve okuma-yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 45'tir.

Mısır'da sıkıyönetim Enver Sedat'ın öldürüldüğü 1981 yılından beri sürmektedir. En son 2006 Mayıs'ında terörist faaliyetler öne sürülerek, sıkıyönetimin süresi 2 yıl daha uzatılmıştır.
Müslüman Kardeşler'in 78 Üyesi  geçtiğimiz gün tutuklandı. Şura Konseyi adlı parlamentonun üst kanadı için seçimler gelecek hafta yapılacak.

Haberin Devamı

Son günlerde Müslüman Kardeşlere karşı baskıyı arttıran Mısır polisi, örgütün yüzlerce üyesini tutuklamış bulunuyor.

Müslüman Kardeşler, 1954 yılından beri resmen yasaklandığı için  üyeleri seçimlere bağımsız aday olarak katılıyor.

Mısır parlamentosunun alt kanadı için 2005 yılında seçimlerde Müslüman Kardeşler, sandalyelerin yaklaşık yüzde 20'nin kazanmıştı.

Burada tüm yorumcuların birleştiği konu MK örgütünün şeriat ve İslam adına iktidarla büyük bir mücadele içine girmiş olduğudur. Burada baskıların fayda etmediğini, demokratik çözümlerin üretilmesi gerektiğini söyleyenler çoğunluktadır.

Suriye:
Mısır ve Suriye'nin oluşturduğu siyasi birlik yıllarında  Müslüman Kardeşler, 1950'lerde Suriye politikasında siyasal İslamın temsilcisi olarak belirmeye başlamıştır.

Haberin Devamı

Artan gücüne paralel olarak 1958 yılında siyasal parti olarak yasaklanmıştır. 1970'lerde rejimle örgüt arasındaki ilişkiler çatışmacı bir nitelik kazanmıştır.

1980 yılında Hafız Esad'a yönelik suikast girişimi sonrasında örgüte üyelik ölümle cezalandırılmaya başlanmıştır. 1982 Hama olaylarında polisin  10,000 civarında, çoğu Müslüman Kardeş üyesi kişiyi öldürmesiyle örgüt  yeraltına inmiş görünürdeki gücünü tamamen kaybetmiştir.
Kayıtlı  tüm üyeleri ya sürgüne gönderilmiş ya da hapsedilmiştir.

Ä°SLAM VE Ä°KTÄ°DAR

Ortadoğu'da Türkiye dışında hemen hemen tüm müslüman ülkede askeri idareler, sıkı yönetimler ve katı İslami monarşiler hüküm sürmektedir. Batılı anlamda laik ya da seküler  hukuk devleti kavramı oluşmamıştır.Zaten batılı yorumcuların'laik' ve'seküler' arasında ne gibi bir fark olduğunu  yeterince anladıklarını ve bunu okuyucularına anlatmaya çalıştıklarını görmüyoruz.

Haberin Devamı

Batılı okuyucu'hoşgörü kanunu', 'bağımsız kilise', 'bağımsız birey' kavramlarından farklı sonuçlar çıkarmaktadır. İslamî geleneklerle yönetilen ülkelerde tabandan gelen demokratikleşme isteği yeterince güçlü olmadığı nedeniyle, ülkeleri idare eden elitlerin halkı hiçe sayan baskıcı idareleri toplumlarda rüşvet mekanizmaları yaratmıştır.

Çaresiz  halk kitleleri tepki olarak, toplumda bilinmeyen ve izin verilmeyen demokrasi kavramları yerine bildikleri ve kültürlerinin bir parçası olan dini kavramlara ve dini liderlere yönelmişlerdir. Ortadoğu ülkelerinde İslamın yükselişinin ardında yatan ana neden,  baskıcı rejimlerin halkla bütünleşmeyi sağlayamamış olmasında yatmaktadır.

Haberin Devamı

Toplumun kısıtlı kaynaklarının bir elit azınlık elinde heba olduğunu gören ve iktidara ortak olmak isteyen siyasal güçler İslami rejimin iktidara gelmesini savunmuşlardır. Bir yanda halkın bilmediği, kültürüne aykırı bir demokrasi ideolojisi, öte yanda yılların ötesinden gelen kendi kültür kalıpları ve İslami yaşama tarzı.
İslamın demokratikleşme sürecinde ne gibi bir rol oynayacağı konusu yeniden tartışılmaya başlanmıştır.
Örneğin Şerif Mardin şöyle söylüyor:

"Birçok insan şunu söylüyor ve ben de tamamen yanlış bulmuyorum. Siyasal İslam, iktidara tam sahip olduğu zaman bayağı ağır şartlar yaratan bir rejim de kurabilir. Onun için tamam, İslam Türkiye'nin önemli bir yapısal boyutudur ama İslami güçlerin iktidara gelmesi, beğenmeyeceğimiz sonuçlara yol açabilir."

Türkiye İslamın iktidardan uzak tutulması için laikleşme sürecinde tam olarak 1923 - 1937 arasında 14 yıl mücadele vermiştir. Hukuki ve anayasal anlamda  gerekli değişiklikleri yapmak uzun zaman almıştır.
1937-2002 yılları arasında geçen süre içinde iktidarlar demokratikleşme sürecini tabana yani halka indirmede yeterince başarılı olamamışlardır.

Ülkede siyasi iktidarı elinde bulunduran siyasi partiler, rüşvetin yaygınlaşmasına, bürokrasinin içinden çıkılması zor bir döngüye girmesine ve her 10 yılda bir tekrarlanan askeri darbelerle gerileme dönemine girmiştir.

2002 yılına kadar % 8 civarında oy potansiyeli olan İslami görüş,diğer Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi  halkın son çareyi  dinde  İslami bir partide aramasına neden olmuştur.
AKP'ye giden tepki oylarının % 25'i  bu nedenle oraya gitmiştir. AKP bir gecede iktidar olmuştur. Günümüzde yaşanan rejim krizinin ana kaynağı  "İslam ve İktidar" çelişkisinin toplumda yarattığı kutuplaşmadır.
İslam ve Laik kutuplaşması 22 Temmuz seçimlerinde ana gündem maddesidir. Bu seçimler bu hesaplaşmanın, çatışmanın dönüm noktası olacaktır.


FÄ°LÄ°STÄ°N VE HAMAS

ABD ve İngiltere'  bölgede uyguladıkları stratejiyi  11 Eylül olaylarından sonra değiştirmiştir.
Neo-Con siyaset'Medeniyetler Çatışması' tezini ortaya atarak, terörün geldiği yer olarak tanımlanan  Ortadoğu'ya artık demokrasi ihraç  etme vaktinin geldiğine karar vermişlerdir.
Bölgede destekledikleri ya da kendi tabirleriyle' İçişlerine' karışmadıkları diktatörlükle idare edilen ülkelere demokrasi götürme kararı vermişlerdir.

Afganistan ve Irak'ın işgalinden sonra  Ortadoğu'da  dengeler değişmiştir.
İhraç etmek istedikleri'Batı türü demokrasi'adımlarıyla birlikte Mısır'da Müslüman Kardeşler'in meclis seçimlerinde en büyük muhalefet olduğunu ispat etmesi, Lübnan'da ilk defa Hizbullah'ın meclise girmesi ve son olarak Filistin'de HAMAS'ın iktidara gelmesi, bölgede İslami hareketlerin yükselişi demokrasinin tehlikeye düştüğü  korkusunu yaratmıştır..

HAMAS'ın Filistin'de seçimleri kazanması, Arap ülkeleri tarafından olumlu karşılanmasına rağmen, bazı ülkelerde endişelere yol açmıştır..

DEMOKRASİ  İTHALATI

Kahire Üniversitesi öğretim üyelerinden Huda Cemal Abdul Nasır, dışarıdan yapılacak baskılarla bölgeye demokrasi gelemeyeceğini, bunun her ülkenin kendi içinde oluşabileceğini söylüyor.
Mısır'ın  daha fazla demokrasiye ihtiyacı olduğunu dile getiren Abdul Nasır, bunun için de öncelikli olarak daha fazla siyasi partinin ortaya çıkması ve sivil toplumun aktif hale gelmesi gerektiğini belirtiyor.

Amerika"nın yeni projesinin, örneğin Mısır ve Suudi Arabistan'da aynı şekilde uygulanamayacağını vurgulayan Abdul Nasır, Mısır"ın daha demokratik, daha açık bir toplum olduğunu, Suudi Arabistan'ın ise farklı bir yapı arz ettiğini dile getiriyor.

Mısır'daki demokratik yapının yeterli olduğunu söylemenin mümkün olmadığına da işaret eden Abdul Nasır, halkın yönetim üzerinde daha fazla söz sahibi olması gerektiğini ifade ediyor.
Büyük Ortadoğu Projesi"nde asıl hedefin Suudi Arabistan olabileceğine değinen Abdul Nasır, Irak'a atıfta bulunarak demokrasi getirmek için bir ülkenin işgal edilemeyeceğini vurguluyor.
Uzmanlar, bölgede başarılı olmak isteyen Amerikan yönetiminin öncelikle bu politikalarını gözden geçirmesi gerektiğini ifade ediyor. ABD"nin bölgede Filistin sorunu durduğu sürece atacağı her adımın ters tepeceğini vurgulayan Uluslararası Araştırmalar Merkezi Başkanı Abou Elela Mady, Amerikan yönetiminin yıllarca bölgede demokratik olmayan rejimleri desteklediğini, bunu da İsrail'i yaşatmak ve petrolü kontrol altında tutmak için yaptığını  söylüyor..

Ortadoğu ülkelerine demokrasi ihraç etmek isteyen'uygar dünya'  haçlı ordusu gibi karşılanıyor.
Örnek mi?

Irak, Lübnan ve Afganistan.Â

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!