Oluşturulma Tarihi: Kasım 29, 2003 00:00
Türkeş, 1992 yılında İstanbul Balat'taki sinagogu ziyaret etmişti. Sinagogdaki dini törenden ayrılırken, gençler kendisini ‘Başbuğ Türkeş’ tezahüratı ve ‘bozkurt selamı’ ile uğurluyordu. Türkeş, bu gençlerin kimliğini şöyle açıklıyordu: ‘‘Musa'nın Bozkurtları.’’ALPARSLAN Türkeş, aktif siyaset yıllarında aldığı bazı kararlarla kamuoyunu, hatta kendi siyasi tabanını dahi zaman zaman şaşırtıyordu. Nitekim, ‘Türk milliyetçiliğinin lideri’ olarak kamuoyuna sunulan Türkeş, özellikle 12 Eylül İhtilali'nden sonraki siyaset döneminde, Yahudiler ve Ermeniler il dostluk ilişkileri kuruyor, MHP Lideri'nin bu tavrı merakla izleniyordu. Türkeş, 1992 yılında, İstanbul'daki Yahudi cemaati yöneticileri tarafından Balat Sinagogu'ndaki bir törene davet edildi. Daveti, kabul eden Türkeş, yanına yardımcısı Rıza Müftüoğlu'nu alarak Balat Sinagogu'na gitti. Bakalım, bu davette neler olmuş... Yine Rıza Müftüoğlu'ndan dinleyelim:‘‘Genel Başkanımız, özellikle Yahudilerle ilişkilere çok önem veriyordu. Bu konuları gündeme getirirken, dünyada üç güçlü lobinin varlığından söz ediyor, bunları, ‘Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar' şeklinde sıralıyordu. Başbuğ'un değerlendirmelerine göre, Rum lobisi, Ermeni lobisini yanına alarak sürekli Türkiye aleyhinde çalışmaktaydı. Bizim, bu birleşik güçle ancak Yahudi lobisini yanımıza alarak mücadele edebileceğimizi vurgulamaktaydı.YAHUDİLERLE SAVAŞMADIKGenel Başkanımız, şunları söylüyordu: ‘Biz Türklerin, tarihte savaşmadığı milletlerden birisi de Yahudilerdir. İspanya'da, Engizisyon Mahkemeleri'nde Müslümanlar ve Yahudiler katledilirken, biz Padişah Yıldırım Bayezid döneminde, bu iki dinin mağdurlarını gemilerle Türkiye'ye getirmişiz. Hatta, Yavuz Sultan Selim de Ortadoğu seferine çıkarken, bir Yahudi zengininden borç altın almış. Dünyada cami, kilise ve sinagogun yan yana olduğu şehir, İstanbul'dur. Ayrıca Yahudiler, bugün dünyada etkin üç büyük güç merkezine hákimdir. Bunlar, finans merkezleri, basın ve üniversitelerdir. Bu gücü dikkate almalıyız. Bize düşman olan milletler ve lobiler irdelenirken bu güçleri hesapta tutmalıyız. Yahudiler konusunda, ülkemize karşı en fazla dayatma Müslüman Arap ülkelerinden ve Farslardan gelmektedir. Ancak, bu Arap ülkelerinin çoğu, uluslararası platformlarda maalesef Yunanistan'la birlikte hareket etmektedir. Yunanistan'la anlaşmalar yaparak PKK'yı besleyen Suriye, bize dost mudur?PARAŞÜTLERİNİ VERDİLERBiz, asırlar boyu ‘Kutsal Topraklar'ı bekledik, savunduk, savaştık ve şehit verdik. Oysa onlar, Hıristiyan İngilizler ile işbirliği yaptılar. Onların büyük bir bölümü bizi sevmez. İngiliz Kraliyet Ailesi'nin mücevherlerinin çoğu, Arap ülkelerinden hediye olarak gelir. Kralları, ABD Başkanı Reagan'la diz çökmüş bir vaziyette viski kadehi tokuşturur, ama Türkiye gündeme gelince sırt dönülür. Bütün bu şartlar altında Yahudilerle iyi ilişkiler kurmak zorundayız. Yahudiler, Kıbrıs savaşı sırasında, Hayfa kumsallarındaki paraşütlerini Ankara Esenboğa'ya döktüler, bize yardımcı oldular.' Rahmetli Genel Başkanımız, bu değerlendirmeler ışığında İstanbul'daki sinagoga gitmemizi emrettiler. Ben kendilerine, ‘Hayırdır efendim' diyerek yüzüne bakınca, güldü ve şunları söyledi: ‘Bizi tenkit ederler, aleyhimize konuşurlar diye korkma. Osmanlı döneminde bu sinagog açılışlarına vezirler ve paşalar katıldı. Hatta bu törenlerde, Osmanlı ordularının muzaffer olması için dualar edildi. O bakımdan bu davete katılacağız.'ÜLKÜCÜ MUSEVİLERTören bitti. Sinagogdan ayrılırken bir sürprizle karşılaştık. Yaklaşık 50 kadar genç, bozkurt işareti yaparak, ‘Başbuğ Türkeş' diye slogan atıyorlardı. Sinagog, adeta MHP'nin miting alanına dönmüştü. Genel Başkanımız da bu gençlere aynı şekilde bozkurt işareti yaparak cevap veriyordu. Gençlerin kimler olduklarını pek anlayamamıştım. Onları, ülkücü gençler zannediyordum. Genel Başkan'a hemen oracıkta, ‘Efendim, buraya geleceğimizi kimse bilmiyordu. Bu gençler, nereden
haber aldı? Sayıları da pek fazla deÄŸilmiÅŸ. Bunlar, semtin Ãœlkü Ocakları mensupları mı acaba' dedim. Rahmetli gülerek, ÅŸu cevabı verdi: Yok Rıza, bunlar bizim gençlerimiz deÄŸil; bunlar Musa'nın bozkurtları.’’Böyle karşılandılarTürkeÅŸ ve Rıza MüftüoÄŸlu, Balat'taki Ahrida Sinagogu'nda iÅŸte böyle karşılanmışlardı. MüftüoÄŸlu anlatıyor: ‘‘Törene katıldık. Yahudi vatandaÅŸlarımız tarafından çok sıcak ÅŸekilde karşılandık. Bir ara dualar okunurken, ben, ilk defa böyle bir ibadethaneye geldiÄŸim için sürekli kelime-i ÅŸahadet getirmeye baÅŸladım. Bir ara rahmetlinin kulağına eÄŸildim, ‘Efendim ben kelime-i ÅŸehadet getiriyorum, Fatiha okuyorum; ne olur ne olmaz diye' dedim. Kendileri bana aynen ÅŸunu söylediler: ‘OÄŸlum, ben de bildiÄŸim bütün duaları okuyorum.'Türkeş’e inat krediye retALPARSLAN TürkeÅŸ ile dönemin baÅŸbakanı ve DYP Genel BaÅŸkanı Tansu Çiller, 1994 yılında, aynı gün fakat ayrı ayrı uçaklarla ABD'ye gittiler. Liderlerin, bu seyahate aynı saatlerde çıkışları acaba bir tesadüf müydü? Aradan 9 yıl geçti; söz konusu seyahatle ilgili sis perdesi bugüne kadar ortadan kalkmadı. Ä°ÅŸte bu sis perdesini de yine Rıza MüftüoÄŸlu kaldırıyor. Dinleyelim: ‘‘Bu eÅŸzamanlı yolculuk, tesadüfi deÄŸildi; planlı ve programlı bir geziydi. ABD'nin Yahudi lobisine mensup büyük bir iÅŸadamları grubu, GAP için Türkiye'ye 20 milyar dolar kredi teklifinde bulunmuÅŸtu. Teklif, önce bize geldi. Genel BaÅŸkanımız da konuyu Sayın BaÅŸbakan Çiller'e intikal ettirdi. Söz konusu görüşmeyi, her iki liderin yapacakları ortak bir ziyaret içinde programladık. GAP için bu astronomik krediyi teklif eden grup yöneticileri ile New York'ta buluÅŸtuk. Bu arada, John P. Sears ve Joel D. Hoppenstein isimli iÅŸadamları ile Dillion Read & Co. Inc.'in Genel Müdür Yardımcısı'nı BaÅŸbakan Çiller'le görüştürdük. Bunlardan John P. Sears, aynı zamanda Nixon ve Reagan'ın baÅŸkanlık seçimleri sırasında yürütülen kampanyanın başında bulunmuÅŸ. Kendisi, Cumhuriyetçi Parti'nin ileri gelen ÅŸahsiyetlerinden birisi. Joel D. Hoppenstein ise Yahudi kökenli bir Amerikan vatandaşı. GÖLGEDE KALMAKAmerikalı iÅŸadamları, söz konusu krediyi, her yıl 2 milyar dolar olmak üzere, 10 yılda temin edebileceklerini söylediler; eÄŸer bu proje gerçekleÅŸirse PKK'nın dış boyutlu desteÄŸinin de büyük ölçüde kırılacağını ilave ettiler. Yahudi lobisinin bu büyük finansörleri, ayrıca Türkiye'den Ä°srail için su talebinde bulundular. Türkiye'nin bu konuya sıcak bakması halinde, ayrıntılı bir proje sunacaklarını ve finansman imkánları saÄŸlayacaklarını da ifade ettiler. Görüşmeler sırasında, bir ön protokol yapılması gündeme geldi. Çiller'le görüşme tamamlandıktan sonra, bunun teyidi için bir gün beklendi. Ama Türkiye tarafından bir haber çıkmadı. Amerikalılar, bizim önerimizle Türkiye'ye resmi müracaatta bulundular. Bir süre sonra da topluca Türkiye'ye gelip Ankara'da, GAP Ä°daresi BaÅŸkanlığı ilgilileriyle görüştüler. Aradan zaman geçti, Türk hükümetinden yine ses çıkmadı. Sonra konuyu araÅŸtırdık; bürokratların, bu büyük projeye engel olduklarını öğrendik. Bizim bürokratlardan bazıları, BaÅŸbakan Çiller'e ‘‘Bu ön anlaÅŸmayı yaparsak, siz TürkeÅŸ'in gölgesinde ABD ziyareti gerçekleÅŸtirmiÅŸ olursunuz’’ demiÅŸler. Bütün bu geliÅŸmelerden sonra Genel BaÅŸkanımız, ‘Anlaşıldı, bunlar bize deÄŸil de baÅŸkalarına gitmiÅŸ olsalardı, ülkemiz bu krediyi kazanırdı. Bilseydim, baÅŸtan onlara gönderirdim. Yazık, çok yazık' diyordu.’’Â
button