Güncelleme Tarihi:
İşte Murat Yetkin'in bugünkü yazısı:
Suriye'de zinciri kıracak zayıf halka
Gelişmeler Türkiye-Suriye sınırı boyunca ABD ve Rusya çıkarlarının bu gidişle çelişeceği bir noktaya ilerlediği ve bu kesişmenin ortasında YPG'nin yer alabileceğine işaret etmektedir.
Suriye’de bıçak sırtında duran ateşkes dün düşe kalka ikinci gününü doldururken Rusya’dan ilginç bir açıklama geldi.
Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ribakov, Suriye’nin federasyonlara bölünebileceği fikrini attı ortaya.
Bu aslında öteden beri en derin komplo teorilerinin konusu; Batı’da Akdeniz kıyısında Alevi-Nusayri federasyonu, orta ve güney kesimde Sünni ve nihayet Türkiye sınırında Kürt bölgeleri.
İşin ilginç yanı, bu bölünme ya da federasyonlara ayrılma senaryosu, hep İsrail-Amerikan patentli sunulurken, dile getirenin Rusya olması.
Hatırlayacaksınız, geçenlerde Beşar Esad, bütün Suriye topraklarını “geri alma” planından söz edince, Moskova’dan esaslı bir zılgıt yemişti.
Bu hamle aslında ABD ve NATO’ya bir tür “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” hamlesi de olabilirdi.
Ribakov’un bu açıklamasıyla hemen hemen aynı saatlerde NATO’dan Rusya’ya hitaben bir uyarı geldi.
NATO Genel sekreteri Jens Stoltenberg, Rusya’nın Suriye’deki askeri yığınağını “endişe verici” bulduklarını açıkladı.
Bir yandan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rus mevkidaşı Sergey Lavrov Suriye (yanı sıra Ukrayna ve Kuzey Kore) üzerine artık günlük telefon konuşmaları yaparken, ABD’nin lokomotif güç olduğu NATO’dan gelen bu açıklama ortalığın hiç de sütliman olmadığının kanıtı.
Rusya, aslında bir Türk F-16’sının Suriye sınırını ihlal eden Rus S-24’ünü 24 Kasım’da düşürmeden önce de Suriye’ye askeri yığınağa başlamıştı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bu işe İran’ın (hafta sonu yapılan seçimlerden zararla çıkan sertlik yanlısı dini lideri) Ali Hamaney’in “Yoksa Esad düşecek” uyarılarının ardından kalkışmıştı.
Gerçekten de Rusya gelmemiş olsaydı, İran Devrim Muhafızları ve Lübnan Hizbullah’ı Esad’ı artık ayakta tutamayacak takate gelmişti.
Tartus’taki donanma üssünü takviye edip Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim hava üssünü genişlettikten sonra Rusya Suriye’ye Boğazlar kanalıyla yeni gemiler ve savaş uçakları gönderdi.
Nitekim Rusya ilk şovunu daha Ekim başında Hazar Denizi'nden ateşlediği Oniks ve Kalibr seyir füzeleriyle 3 bin kilometre ötede Suriye’deki IŞİD hedeflerini İran ve Irak hava sahalarından geçip vurarak yaptı.
Bu füzelerin atıldığı Buyan-M tipi füze korvetleri istendiğinde Volga-Don kanallarından geçerek Karadeniz’e de çıkabiliyordu.
***
Ama asıl yığınak 24 Kasım’dan sonra başladı ve giderek Rusya’nın Suriye iç savaşını canlı bir silah fuarına çevirip en son model savaş araçlarını sergilemeye başladığı bir şekle dönüştü.
Önce iki füzeatar destroyeri, Karadeniz filosu amiral gemisi Moskva ve Varyag’ı dönüşümlü olarak Suriye açıklarında devriyeye yollamaya, NATO da sık sık Karadeniz’de tatbikata başladı.
Rus gemileri S-300 füzeleri ile donanmıştı. Bunun üzerine ABD Türkiye kıyılarına Perry sınıfı füzeatar destroyerleri dönüşümlü olarak gönderir oldu.
Türkiye, Rus uçaklarının ihlale devam ettiğini (NATO ile birlikte) açıklayınca, Moskova bir adım daha attı.
Elindeki en gelişmiş dört Su-35 savaş uçağının dördünü de Lazkiye’ye gönderdi. Bu uçaklar Amerikan F-22’leriyle birlikte halen dünyadaki en etkili avcı-bombardıman uçakları olarak biliniyor.
ABD öncülüğündeki IŞİD-karşıtı koalisyon çerçevesinde Suudi F-15 uçaklarının İncirlik’e gelmesi kararında Su-35’leri dengeleme ihtiyacının payı olabilir.
Ardından 15 Şubat’ta bir adım daha atıldı. Rusya, elinde sadece iki tane olan son nesil istihbarat uçaklarından birisini Lazkiye’ye gönderdi.
Tu-214R tipi bu istihbarat ve keşif uçakları, belki Türkiye’de konuşlu NATO erken uyarı uçaklarına, AWACS’lara cevap niteliğinde, ama Rusya’nın Suriye cephesine verdiği yüksek önemi gösteriyor.
Görülebileceği gibi, Rusya (ve İran) ile ABD ve Batı ittifakı kâğıt üzerinde IŞİD’e ve el-Nusra’ya karşı işbirliği içinde, ama gerçekte iki cephe de birbirini kolluyor; özellikle de Rusya, Türkiye’nin bir açığını kolluyor.
Yine de kimse ateşkesi bozan taraf olarak damgalanmak istemiyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dün Fildişi Sahili’nde gazetecinin sorusuna beklenmedik ölçüde mutedil bir ateşkes cevabı vermesi bunu gösteriyor.
Türkiye ateşkesten bu yana ilk sınır ötesi ağır topçu atışını dün “koalisyon çerçevesinde” IŞİD’e karşı yaptığını açıkladı.
Ama bu karşılıklı askeri yığınakla sağlanmaya çalışılan dengede bir zayıf halka var.
Suriye zincirinin zayıf halkası, aslında durumu en sağlammış gibi görünen PYD-YPG’dir.
ABD Başkanı Barack Obama’nın (Afganistan ve Irak dersleriyle) Suriye’ye asker göndermeme kararı, onu karada YPG desteğine Türkiye’yi kızdırma pahasına itmiştir.
Ancak artık İngiliz Dışişleri Bakanı Philip Hammond gibi Batılı yetkililerin de ifade ettiği üzere, PYD-YPG ikili oynamaktadır.
Türkiye sınırının doğu bölgesinde ABD’yle ve Türkiye açısından Hatay ve Türkmenler bağıyla daha da hassas olan Batı bölgesinde Ruslarla işbirliği yapmaktadır.
Oysa gelişmeler Türkiye-Suriye sınırı boyunca ABD ve Rusya çıkarlarının bu gidişle çelişeceği bir noktaya ilerlediği ve bu kesişmenin ortasında YPG’nin yer alabileceğine işaret etmektedir.
İşte o noktada Rus yazar Çehov’un meşhur kuralı akla geliyor.
Oyunun ilk sahnesinde bir silah görünüyorsa, oyunun sonuna dek o silah patlar.
Suriye zinciri zayıf halkasından kırılırsa, sahnede patlamaya hazır o kadar silah var ki, insan endişe etmeden duramıyor.