Güncelleme Tarihi:
Bütün işaretler, önümüzdeki bir, bir buçuk ay içinde, güvenlik, ekonomi özellikle Merkez Bankası atamaları ama en çok da siyasette gelişmelerin daha da hızlanacağını göstermektedir.
Zaman gazetesi yönetimie el konulmasının Başbakan Ahmet Davutoğlu’na göre ne basın özgürlüğüyle bir ilgisi var, ne de AK Parti’nin bir tasarrufuyla; tamamen bağımsız yargının işi.
Oysa CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na göre “kararı veren hakim siyasi otoritenin sopasını elinde taşıyor”, “hakim değil, siyasi organın elemanı."
Davutoğlu’na göre herşey hukuka göre işliyor, sorun yok. Kılıçdaroğlu’na göre “bir sivil darbenin ön hazırlıkları” söz konusu.
İktidar ile ana muhalefet arasındaki uçurum hem görüşlerde, hem de asimetrik olarak artıyor?
Ne mi demek asimetrik artış? CHP’nin Meclis siyaseti anlamında muhalefette giderek tek kalması demek.
Neden mi? Çünkü HDP’nin siyasetteki tek önceliği Güneydoğu'da PKK ile sürmekte olan mücadeleye indirgenmiş durumda.
Hükümetin 5 HDP milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması konusunda düğmeye basmış olması, HDP’yi o alana daha da hapsedecek gibi.
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın son açıklamalarının hükümetle birlikte, belki ondan çok MHP lideri Devlet Bahçeli’yi hedef alması ise boşuna değil.
Bahçeli, HDP ve PKK ile mücadele konusunda dozu artırması şartıyla AK Parti’nin Meclis komisyonuna getireceği bir anayasa taslağı konusunda MHP’nin “40 milletvekili ile üzerine düşeni yapacağını” söyledi.
Bir yandan (arkasında Fethullah Gülen grubunu gördüğü) parti içi muhalefetle, diğer taraftan PKK ile mücadelenin sertleşmesi sürecinde parti tabanının
AK Parti’ye kayması sorunuyla uğraşan MHP lideri adeta muhalefet alanını sadece CHP’ye bırakıyor görüntüde.
PKK ile mücadele Davutoğlu’nun “Nevruz’a kalmaz” demesine karşın şiddetinden bir şey yitirmiş değil.
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Meclis’te ”sürecin bittiği” 20 Temmuz 2015’ten bu yana “219 şehit verildiğini” açıkladı. Anadolu Ajansı ise dün aynı sürede “1250 PKK’lı teröristin” öldürüldüğünü duyurudu. İki ateş arasında kalıp öldürülen çocuk, yaşlı sayısı konusunda ise güvenilir rakam yok.
PKK şeflerinden Murat Karayılan hafta sonu Özgür Gündem’de yayınlanan mülakatında yeni terör eylemlerinin işaretini verirken, Resmi Gazete rakamları 4 Mart’ta Başbakan’ın Cuma namazı kıldığı Silopi’de 27 adedi tamamen yıkılmak üzere 6 bin 694 binanın oturulamaz hale geldiğini gösteriyor.
Yani Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın güçlü başkanlık sistemi öngören anayasa değişikliğine PKK ve Kürt meselesine bağlı olarak verdiği destek ilginç bir zamanlamada geliyor.
Keza Zaman ve Boydak gruplarına Fethullah Gülen grubuyla mücadele çerçevesinde yargı kararlarıyla yapılan müdahale de...
Çünkü birincisi, Bahçeli’nin parti içi muhalefetin arkasında Gülencileri göstermesi, ikincisi de AK Parti eski topları tarafından yapılan son çıkışların adeta AK Parti bünyesinde başkanlık sistemine yeterli destek yokmuş görüntüsünün öne çıkarılmaya başlamasıyla örtüşüyor.
Bu AK Parti görüntüsünün siyasete getirdiği hararetin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından soğutulması çalışmaları da anlaşılan –Gül’ün yakın dostu Boydak örneğinde görüldüğü üzere- yeterli olmamış.
Aslında bu son hareketliliğin neredeyse tamamı İslamcı/muhafazakar seçmen tabanı bünyesinde meydana gelmektedir.
Unutmamalı ki, 17-25 Aralık 2013 soruşturmalarının ardından Erdoğan’ı devirmeye çalışmakla suçlanana dek, Gülen hem Erdoğan, hem AK Parti’ye “ölüleri mezardan kaldırıp oy kullandırmayı” dileyecek kadar açık destek vermiştir.
Sadece Türkan Saylan’ın ahı herkese yeter ama, şimdi AK Partililer'in “kandırıldık” diyerek sıyrılmaya çalıştıkları bütün o “paralelci kumpaslar”, neticede AK Parti hükümetleri dönemlerinde kurulmuş, uygulanmıştır.
O davalara ABD ve AB’den Türkiye’de demokrasi önündeki tek sorunun askeri vesayet olduğu indirgemeciliği ile destek verilmiştir; şimdi askeri vesayetten söz edilmemektedir ama demokrasinin de altın çağını yaşamadığı ortadadır.
Haklı şikayetlere konu olan 28 Şubat sürecindeki en rahatsız edici görüntülerden birisi, bir polisin bir üniversite öğrencisinin başörtüsünü çekmeye çalıştığı fotoğraftır.
Zaman gazetesi önünde biriken gruba polisin kauçuk mermiler ve biber gazıyla müdahalesinde yaralanan başörtülü kadınların görüntüsünün İslamcı/muhafazakar kanatta iç kanamaya yol açmayacağını düşünmek mümkün müdür?
Bütün işaretler, önümüzdeki bir, bir buçuk ay içinde, güvenlik, ekonomi (özellikle Merkez Bankası atamaları) ama en çok da siyasette gelişmelerin daha da hızlanacağını göstermektedir.
Üstelik bu gelişmelerle eş zamanlı olarak, AB ile Suriyeli mülteciler ve üyelik müzakereleri üzerine görüşmeler gibi, Suriye ve Irak’ta IŞİD’le mücadelede yeni bir döneme girilmesi gibi kritik dış siyaset konuları gündemde olacaktır.
Bu durum, siyasetteki bu baş döndürücü hızlanmanın iyi bir kriz yönetimi gerektirdiği, aksi halde Türkiye’deki demokratik siyaset ve ekonomik risklerin artabileceğini göstermektedir.
Önümüzde demokrasinin sağlıklı işleyişi ve ekonomik dengeler adına riskleri yüksek bir süreç bulunmaktadır.