Oluşturulma Tarihi: Ekim 29, 2000 00:00
Murat BARDAKCIErmeni tasarısının gündeme gelmesi üzerine hatırladığımız ve hakkında hemen her gün ‘‘Açalım, çalışalım, araştıralım’’ gibisinden sözler edip durduğumuz Osmanlı Arşivleri'nde akıl almayacak bir iş yapılıyor: Arşivin depolarında saklanan tasnif edilmemiş milyonlarca belge, İstansbul'da sanki başka bir yer kalmamış gibi kamyonlarla SEKA tarafından eskiden káğıt deposu olarak kullanılan şehir dışındaki barakalara naklediliyor. Yerli ve yabancı araştırmacılar bundan böyle adına ‘‘Arşiv Sarayı’’ denilen, etrafında keçilerin otladığı ve gecekondularla çevrili bir çayıra yayılan bu mekánda çalışacaklar. Hani hemen her Ermeni iddiasının gündeme gelmesinden sonra can simidine sarılır gibi medet umduğumuz ama sadece Ermeni iddialarının ortaya atılmasıyla hatırladığımız Osmanlı Arşivleri var ya... İşte bu arşivde son haftalara akıl almaz bir iş ediliyor, arşivin henüz tasnifi yapılmamış milyonlarca belgenin bulunduğu Bayezit, Sultanahmet ve Süleymaniye'deki depoları boşaltılıyor, içerideki belgeler eskiden SEKA tarafından hurda káğıt deposu olarak kullanılmış olan şehir dışındaki barakalara naklediliyor. Kamyonlar günlerdir adına ‘‘Arşiv Sarayı’’ denilen, etrafında keçilerin otladığı ve gecekondularla çevrili bir çayırın ortasında bulunan İkitelli'deki barakalara tarihimizi taşıyorlar. Yerli ve yabancı araştırmacılar, artık birkaç ay sonra bu çayırda çalışmaya başlayacaklar. SÖYLEDİLER, İNANMADIM Tarihçi arkadaşlarım Osmanlı Arşivleri'ndeki bu son olup bitenleri bana anlattıkları zaman ne yalan söyleyeyim, ‘‘Galiba biraz fazla abartıyorlar’’ diye düşünmüştüm. Ama bundan iki gün önce sözü edilen yere gidip de bir çayırın ortasında yeralan ve üzerinde ‘‘Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’’ yazılı barakaları görünce inanmaktan da öte içim burkuldu. Birileri, 600 yıllık bir tarihe ancak burayı láyık görmüş ve vaktiyle hurda káğıt deposu olarak kullanılan yere ‘‘Arşiv Sarayı’’ ismini vermeye utanmamışlardı. Ve bütün bu işler Amerikan Temsilciler Meclisi'ne sunulan Ermeni tasarısının hálá gündemde olduğu, Türkiye'nin ‘‘Bu işin çözüleceği yer Osmanlı Arşivleridir’’ diye bas bas bağırdığı bir sırada ediliyordu. Milyonlarca belge kamyonlara doldurulup çayıra sevkedilirken, üstüne üstlük, Ankara'da ‘‘Tabii Afetlerde, Savaş Öncesi ve Sonrasında Arşivlerin Durumu, Korunması, Restorasyonu ve Belgeye Erişim’’ gibisinden garip isimli bir toplantı yapılmadaydı. TAHSİS EDİN DE GÖRELİM! Arşivin boşaltmaya devam ve ettiği ve Mülkiyeti Vakıflar'a ait olan Bayezit'teki, Sultanahmet'teki ve Süleymaniye'deki mekánların bundan sonra kimlere tahsis edileceğini ziyadesiyle merak etmekteyim. Tahsislerin yapılmasından sonra uğruna tarihimizi taşıdığımız muhterem zevátın kimler olduğunu tabii ki ilán edeceğim. Şimdilik böyle bir tarih cinayetine izin veren başbakanlık müsteşarını, arşivden sorumlu müsteşar yardımcısını, artık sorumlu olmadığı halde arşivle uğraşmayı ve orayı karıştırmayı senelerdir tutku haline getiren diğer müsteşar muavinini, depolar dolusu belgenin SEKA'nın boşalttığı barakalara nakline ses çıkarmayan arşivin genel müdürlüğünü tedvire görevli çiçeği burnunda yeni idarecisini can u gönülden kutlamakla yetiniyorum. Ama asıl tebrikim bu işin mimarına, yani arşivde birkaç senelik aradan sonra yeniden makam ve ikbal sahibi olup belgelerin SEKA'nın barakalarına nakledilmesine öncülük eden zata... Bu konuda daha fazla söz etmem de zaten lüzumsuz, zira bu sayfadaki fotoğraflar herşeyi apaçık gösteriyor. Ama koskoca bir imparatorluk arşivini şehrin dışındaki balçık arazide kurulmuş barakalara nakleden zevata eksik bıraktıkları bir hususu hatırlatmadan edemeyeceğim: HAMUR YAPIN, KURTULALIM Ben, bu kafadakilerden Osmanlı Arşivileri'ni SEKA'nın boşattığı bir depoya değil, doğrudan doğruya SEKA'nın fabrikasına göndermelerini beklerdim. Yüzlerce senelik belgeler kazana atılıp hamura döndüğü zaman káğıt yapmak için bir miktar daha az ağacın kesilmesiyle çevreye ve ekonomiye hem katkı yapılmış olur, hem de iş temelinden halledilir, ortada ne bilgisayar ihalesi hevesleri kalırdı, ne sahil arazisi kavgaları, ne de Ermeni iddialarına belgeyle cevap verme gibisinden can sıkıcı işler... Dünyanın en seçkin altı asırlık arşivi yok olup gidince herkes muradına ererdi... O arşive ne fareler dadandı ah bir bilseniz Biz, dünyanın en zengin belge hazinesi kabul edilen Osmanlı Arşivleri'ni sadece Ermeni iddialarının gündeme gelmesiyle hatırlar ama milyonlarca belgenin saklandığı bu arşivin ne olduğunu, nasıl çalıştığını, daha da önemlisi içerisinde nelerin olup bittiğini her nedense merak etmeyiz. Ama Osmanlı Arşivleri'nin üzerinde yıllardan beri birilerinin gözü vardır ve arşiv ihale oyunlarından kadrolaşmaya, siyasi çekişmelerden gayrımenkul kavgalarına kadar çeşit çeşit mücadelenin hedefi ve mekánı olmuştur. İşte, Osmanlı Arşivleri'nde son birkaç senede olup bitenlerin kısa öyküsü: İŞSİZ PARTİLİYE İŞ Eski adı ‘‘Hazine-i Evrak’’, yani ‘‘Evrak Hazinesi’’ olan arşivin en parlak dönemi, Özal'ın başbakanlık yıllarıydı. Yarım asırdan fazla bir zaman boyunca sadece birkaç memurla faaliyet gösteren arşive bu yıllarda el atıldı. Teşvik edici yüksek aylıklarla çok sayıda arşivci kadroya alınıp eğitildi, yıllardır yapılamayan belge tasnifi yeniden ve geniş şekilde başlatıldı ve Osmanlı Arşivleri'ne İstanbul Sultanahmet'te güzel bir bina tahsis edildi. Osmanlı belgelerinin bu parlak dönemi sadece birkaç yıl sürdü. Arşivciliği teşvik için verilen yüksek aylıklar zamanla düşük dereceli devlet memuru maaşı seviyesine indi. İstifalar başladı, uzman sayısı bir anda azaldı ve belge tasnifi durma noktasına geldi. 1997'de, Osmanlı arşivleri bu defa kadrolaşma çabalarına sahne oldu. Başbakanlıktaki bir müsteşar yardımcısının yılların uzmanı arşiv memurlarını durup dururken göstermelik bir sınava sokarak kapı dışarı edeceği ve yerlerine ‘‘işsiz sosyal demokratları alacağı’’ söylentilerinin yoğunlaşması üzerine arşiv kaynamaya başladı. İş basına yansıyınca sınav iptal edildi ama iptalin vebalini arşivciler ödedi: Memur aylıklarında her yıl yapılan artırıştan mahrum bırakıldılar, tasnifin yerini Danıştay'a dava dilekçesi yazdırma çabası aldı, arşivciler açtıkları davaları kazanıp haklarını faiziyle aldılar. İHALE YÜZSÜZLERİ Taaa 1846'dan beri İstanbul'da varolan Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı da bu arada her nedense birdenbire Ankara'ya taşınıverdi. Belgeler İstanbul'da ama yöneticiler Ankara'daydılar ve neticede Osmanlı arşivlerinde rahat da kalmadı, huzur da, heves de... Kadrolaşma çabalarının arkasından, ihale mücadeleleri geldi: En gelişmiş memleketlerde bile belgeler mikrofilme alınırdı. Ankara'daki bir grup bürokrat ise, Osmanlı belgelerini ‘‘bilgisayar ortamına geçirmeye’’ kalktılar. Bu iş için iki yıl öncesinin parasıyla bir trilyon liralık ihale açılmasına karar verildi ve bir bilgisayar firması daha ihale açılmadan kazandığını ilán edince ihale meraklılarının ümitleri suya düştü, herşeyi iptal etmek zorunda kaldılar. ÇİLE DAHA BİTMEDİ Arşivin çilesi hálá bitmemişti... Topkapı Sarayı'nın önünden sahile uzanan çok büyük bir arazi yıllar öncesinden arşive tahsisliydi ve buraya bir ‘‘Arşiv Sarayı’’ inşa edilecekti. Tahsis geçen yıl kaldırıldı ve arazinin bir kısmı Kültür Bakanlığı'na, diğer bir kısmı da küçük bir semt takımına verildi ve arazide spor tesisi inşaatına girişildi. Bütün bunlar, Osmanlı Arşivleri'nde birkaç seneden beri yaşanan garipliklerin sadece bir kısmı... Bu işler olup biterken biz ne mi yapıyorduk? Fransız Parlamentosu'na ve Amerikan Temsilciler Meclisi'ne sunulan Ermeni tasarılarıyla mücadele ediyor, ‘‘Bu işin çözümü Osmanlı Arşivleri'ndedir’’ diyor ama can simidine sarılır gibi sarıldığımız arşive kimlerin neler ettiğini her nedense göremiyorduk.
button