Mümtaz Bey'e dokunmadan...

Güncelleme Tarihi:

Mümtaz Beye dokunmadan...
Oluşturulma Tarihi: Ekim 11, 1998 00:004dk okuma

Haberin Devamı

Sevinç Karasapan Soysal, röportaj tekliflerine temkinli yaklaşıyor. Kendine göre haklı sebepleri de var. O, Türk siyasetinin en tanınmış isimlerinden Mümtaz Soysal'ın karısı ve Mümtaz Bey'e sorulamayan sorular için zaman zaman kendisinin kullanıldığını düşünüyor. Bu yüzden, ‘‘albüm sayfası için konuşabilir miyiz’’ deyince, ‘‘ama Mümtaz ile ilgili soru olmasın’’ şeklinde bir refleks gösteriyor. Oysa Sevinç Hanım'ın Mümtaz Bey dışında anlatacak o kadar çok şeyi var ki... Babasının işi nedeniyle çocukluğunun ve öğrenim hayatının geçtiği dış ülkeler, gazeteciliği, UnIcef'te üstlendiği önemli görev ve sorumluluklar, oğullarıyla olan ilişkisi, emekli olunca yazmayı planladığı kitabı...

Karasapan Ailesi'nin, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan halkası olan Celal Tevfik Bey ve eşi Nevzat Hanım, Ankara'ya yerleştiklerinde, Türkiye Cumhuriyeti henüz bir kaç yaşındadır. Celal Tevfik-Nevzat Karasapan çiftinin, Erdinç ve Sevinç adındaki çocukları sekiz sene ara ile dünyaya gelir. Ailenin Ankara yılları, dışişlerinde memur olan babanın yurt dışı görevleri başlayınca son bulur. Her diplomat çocuğunun kaderi, aslında daha çok da şansı olduğu üzere, Sevinç Karasapan'ın öğrenim hayatı da çeşitli ülkelerin çeşitli okullarında geçer. Önce Suriye'de Fransız ilkokulu, Fas'ta İtalyan lisesi ve ona ek olarak İngiliz okulu, Sevinç Hanım'ın renkli okul yıllarının birer parçası. Bugün bu renkliliği bir şans olarak görse de, o yıllarda az isyan etmemiş: ‘‘Bulunduğunuz ülkenin diline, okulunuza, arkadaşlarınıza tam alışmışken, başka bir ülkeye gidiyorsunuz. Bu bana çok zor gelirdi. Hatta ilkokul çağlarımda tuttuğum hatıra defterime ‘işte yine gidiyoruz, yine bütün arkadaşlarım benim için öldü' diye yazmışım da, annem babam paniğe kapılmışlar.’’ Babasının onda özel bir yeri var: ‘‘İşi gereği davetlere katılan, sürekli gazeteleri takip eden, meşgul biriydi. Ama eve geldiğinde benimle oynamayı ihmal etmezdi. Beni çok sevdiğinden hep emindim. Hatta biraz zaafı vardı bana, üzülmeme dayanamazdı. Bu yüzden otoriteyi sağlama işi anneme düştü daha çok.’’ Yüksek öğrenim için, en çok sevdiği ve üstesinden en kolay geldiği, yabancı dil alanını seçer, Oxford’da, İngilizce, İtalyanca ve Fransızca'yı içine alan çağdaş diller bölümünde okur. 27 Mayıs ihtilalinin hemen ertesinde Türkiye'ye dönüp iş aramaya başlar.

ULUSLARARASI İŞLER

Sevinç Karasapan'ın çalışma hayatı da okul hayatı gibi renkli. Sento, Unicef gibi uluslararası kuruluşlarda yönetici, gazete ve dergilerde muhabir ve yazar olarak çalışmış. İlk, iş görüşmesini İhsan Doğramacı ile yaptığını hatırlıyor: ‘‘Hacettepe'ye gittim. Mülakatları Sayın İhsan Doğramacı yapıyordu. Beni, işin bana çok uygun olduğu konusunda ikna etti. Bir sağlık dergisinin editörlüğünü yapmaya başladım.’’ Sevinç Hanım, bugün Unicef Türkiye Milli Komitesi Başkanı olan İhsan Doğramacı ile tanışıklığı sayesinde mutlak bir ölümden döndüğünü de unutmuyor: ‘‘Otuzlu yaşlarımda menenjit geçirdim, üç günde götüren çok tehlikeli bir türmüş. Hiçbir şey hatırlamadığım iki hafta yaşadım. O zamanlar Hacettepe çocuk hastanesiydi. Sayın Doğramacı'nın özel emriyle beni hastaneye aldılar. Oradaki arkadaşlarımın hepsine çok teşekkür ederim, beni yaşatmayı başardılar.’’

Daily News'ta köşe yazarlığı, muhabirlik, ilk eşi Mehmet Ali Kışlalı'nın çıkarttığı Yankı dergisinde muhabirlik Sevinç Hanım'ın gazetecilik yaptığı yıllarda çalıştığı yerler. Şimdi yine uluslararası, ufku açık bir işte çalışmaktan memnun, Unicef'i şöyle tanımlıyor: ‘‘Bazen bir çocuğun hayatı 100 bin liralık bir yardıma bağlı olabiliyor, ama yardım ulaşamayınca, o çocuklar kaybediliyor. Biz, çok basite indirgersek bu yardımların ulaşması için çalışıyoruz. Ama yanlış anlaşılsın istemiyoruz; UNICEF fakir çocukları alır, yedirir, içirir, giydirir diye bir şey yok. UNICEF'in amacı, çocukların neden bu durumda olduğunu araştırmak, iyileştirici şartların yaratılması için neler gerektiğini tespit etmek ve bu doğrultuda ülkelere raporlar sunmak.’’ Konu UNICEF olunca, sokaklarda kart satan çocuklara geliyor söz: ‘‘Bu çok büyük bir sorun bizim için. Her seferinde bunun bir sahtekarlık olduğu konusunda satıcı çocukları uyarıyoruz. Sokakta, sözde özürlülere ya da lösemilere bağış topladıklarını söyleyerek UNICEF kartı satan çocuklar, gençler, insanların acıma hislerini de kullanarak sömürüyorlar. Paraları ceplerine indiriyorlar. Biz tüzel kişilik olarak bundan sonra dava açacağız.’’

EN BÜYÜK TATMİN

Başarılı bir ev kadını olduğunu kendisi değil, oğulları söylüyor. Sevinç Hanım, anneliğin içgüdüsel bir yanı olduğuna inanıyor: ‘‘Çocuğu olan ya da çocuk büyüten kadınlar, ailenin beslenme sorumluluğunu kendiliklerinden üstleniyorlar. Çocukları yedirip içirip doyurmak kadar tatmin edici bir şey düşünemiyorum ben. Sanki onların değil benim ihtiyacım.’’ ‘‘Güzel ev’’ de ilgi alanına giriyor: ‘‘Güzel ev'den, sıcak, içinde hayat olan evi kastediyorum. Özellikle eski Türk evlerine meraklıyım. Çok iyi fotoğraf çekmeyi öğrenince, Türkiye'deki eski Türk evlerini bir albümde toplamak istiyorum.’’ Çalışma hayatının kadını özgürleştirdiğini söyleyen Sevinç Karasapan'ın şimdilik emekli olmaya niyeti yok. Ama emeklilik projeleri arasında, buraya sığması mümkün olmayan Karasapan Ailesi'nin kitabı da var.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!