Güncelleme Tarihi:
Bir 68’li annesinin anıları
70'li yıllarda THKP-C davasından yargılanan Münir Aktolga'nın annesi, o günlere ait anılarını kitaplaştırdı
Muazzez Aktolga, '68 Kuşağı'nın tanıdık simalarından Münir Ramazan Aktolga'nın annesi. 76 yaşındaki Muazzez Aktolga, Türkiye'de terörün hakim olduğu yıllarda yaşananları, ‘‘Bir Annenin '68 Anıları’’ adlı kitabında akıcı bir şekilde aktarıyor.
THKP-C davasında yargılanan, 1979 yılında aftan yararlanarak hapisten çıkan ve daha sonra yurt dışına kaçan Münir Ramazan Aktolga, bugün Düsseldorf'ta açtığı küçük döner büfesinde, kendi deyişiyle ‘‘Döner keserek hayatını kazanıyor.’’
Muazzez Aktolga'nın anıları, Türkiye'nin yaşadığı sancılı dönemi farklı bir gözle görmeyi sağlayacak ilginç ve çarpıcı bir kitap. Kitapta Aktolga'nın dönemin başrol oyuncularından, yani birinci elden aktardığı pek çok ilginç anekdot var. Bu anekdotlardan seçtiklerimizi sunuyoruz. Daha fazlası, Aktolga'nın Sistem Yayıncılık tarafından yayınlanan kitabının sayfaları arasında okuru bekliyor.
Uğur Mumcu’nun şaşırtan sözleri
(Dev-Genç Davası) Dev-Genç mahkemesinde Münir'in, altında ‘‘Ben insanım’’ yazılı Mevlevi resmini sunduğundan olsa gerek, birkaç gün sonra damadım Arif, Kızılay'da Uğur Mumcu'ya rastlamış. Damadım hukukta okurken Uğur Mumcu asistanmış. ‘‘O kayınbiraderine söyle; ne o öyle mahkemede mevlevilik falan? Şimdi de o homoseksüele (Mevlana) sarılmasın bakalım’’ diyor. Arif o anda bir şey söyleyememiş. Eve gelince; ‘‘Ana, bu gidişinde Münir'e Uğur'un sözlerini aynen ilet’’ dedi. Bir Maltepe ziyaretinde Münir'e aktardım. 'Anne sen Arif'e söyle. Uğur'a benden selam söylesin. Kendisini severim ama yesin, içkisini içsin, o köşede de yazsın, başka bir şeye karışmasın' dedi.’’
Perinçek ve Alpay, ameliyatlı oğlumu foruma götürecekti
Ailecek Tıp Fakültesi'ne koştuk. 2,5 saatlik ameliyat (apandisit) sonucunda doktorlar, ‘‘Oğlunuzu mucize olarak kurtardık’’ dediler...
Ertesi gün ziyaret günü... Baktım oğlumun başında iki genç adam; 'Çabuk kalk Münir, forum senin yüzünden yapılmıyor' falan deyip duruyorlar. Onlar gidince sordum: ‘‘Kim bunlar’ deyince, ‘‘Bunlar Hukuk Fakültesi'nde asistanlar’’ diye cevap verdi.
Biraz kızdım. ‘‘Adları ne, amaçları ne? Senin sağlığın umurlarında değil. Forummuş!’’
‘‘Doğu Perinçek ve Şahin Alpay.’’
Commer'in arabasını, Sinan Cemgil'in atkısıyla yaktık
(ODTÜ'de Commer'in arabasının yakılmasının ertesi günü) (...) Çok geçmedi kapı çalındı. Baktım Ulaş Bardakçı ile İrfan (Uçar); ‘‘Nerede Münir?’’ dediler. Biraz sonra Münir'i de alıp ‘‘Okula gidiyoruz’’ diyerek çıktılar.
Sonradan bu olayı İrfan'a sordum. ‘‘Niçin arabayı yaktınız, hep senin de adın geçiyor’’ deyince, ‘‘Commer'e Vietnam kasabı deniyordu. Duyduk ki bu adam Türkiye'ye elçi olarak atanmış. Uçağının Esenboğa'ya ineceğini duyunca ODTÜ arabalarını şoförlerini ayarladık. Esenboğa'ya geldik ama Commer'in uçağı oraya inmedi. Okula döndük. Bir müddet sonra bir de baktık ki, rektörlüğün önünde Commer'in arabası. Meğer adam başka alana inmiş, soluğu bizim okulda almış. Hemen yurtlara ve bütün okula haber saldık. Toplandık, arabayı devirmek istedik, itekledik.
Korumalar karşı çıkınca 'Çekilin, karışmayın' dedik. Arabayı 20- 30 kişi itekliyoruz ama yerinden oynamıyor. Ulaş Bardakçı cebinden çıkardığı bir çakıyla lastiğe vurdu, lastik tınmadı.
Bu kez lastiğin havasını boşalttı, araba biraz yan yattı. Bu şekilde devirip ters çevirdik. O sırada Sinan Cemgil, boynundaki atkıyı arabanın benzin deposuna batırdı, birisi de çakmakla ateşleyerek benzini tutuşturdu.
Hocalarımız rahmetli Mustafa Parlar ve Sadık Kakaç geldiler. 'Hocam sizler karışmayın' dedik. Bu arada itfaiye geldi. Ulaş, 'Çakıyla hortumlarını keseriz' diye durdurdu.
Bu olayda hep benim adımın geçmesi hocalarımıza 'Siz karışmayın' dememden kaynaklandı.'
Mahir soygundan sonra binbaşının evinde saklandı
Gene İrfan'dan dinlediğim bir başka anı: Denizler'in ilk banka soygunundan sonra Mahirler de Ziraat Bankası Küçük Esat Şubesi'ni soyarlar. Olaydan sonra saklanmak üzere Maltepe'deki bir havacı subayın evine giderler. Silahlar ve paralar yanlarındadır. Binbaşı rütbesinde bir havacı subay eve gelir, ev sahibi subaya ‘‘Dev-Genç'lilerle beraber banka soymuşsunuz’’ der. Daha sonra, Mit Başkanı'nın da bir Kuvvet Komutanı'na, havacı subayların Dev-Genç'lilerle birlikte banka soyduklarını, şu anda da Maltepe'de bir evde kaldıklarını bildiklerini söylediğini, fakat adamın komutanca fena halde azarlandığını anlatır. Ev hemen boşaltılır. Ancak hemen hemen aynı şahıslar, aynı silahlarla İstanbul'a geçip eylemlerine orada devam ederler. Kimbilir, bu insanlar o zaman bir şekilde yakalansalardı daha sonra ne bunlardan kimse ölür, ne de darbe ortamını oluşturan diğer eylemler yapılabilirdi.
Yekta Güngör Özden'in yüzüne niye tükürüldü?
(ODTÜ İşgal Davası) Gençler, elleri birbirine kelepçeli, öbür elleri havada, 'Bağımsız Türkiye' sloganı ile jandarma eşliğinde salona getiriliyorlardı. Salon da ufacık bir yer. Dinleyiciler, hákimler, avukatlar burun buruna...
ODTÜ'nün avukatı Yekta Güngör Özden, -sonraları Anayasa Mahkemesi Başkanı olup emekli oldu-, çocuklara galiba hakaret etti ki, İbrahim adlı öğrenci Özden'in suratına tükürmüştü de, şaşırmıştık.
İlhan Selçuk'un eşini annesi sandım
‘‘(Selimiye'de bekleme odasında) (...) İçerde karikatürist Turhan Selçuk (...) vardı. İltifat ettim kendisine. Ben Turhan'a iltifat edince o da bana ‘‘Siz de iyi evlat yetiştirmişsiniz’’ dedi. O arada yaptığım gafı da hiç unutmam. Yanlarında bir de hanım vardı. Gözümde uzak gözlüğüm de yok. Kadıncağızı biraz yaşlı görmüş olmalıyım ki ‘‘Anneniz mi?’’ diye sordum. Hanım bana ters ters baktı. Meğer İlhan Selçuk'un eşiymiş. Sonradan duydum ki, karısı İlhan'dan büyükmüş. Neyse ki onlara bir daha rastlamadım.
Ertuğrul Kürkçü diskodan çıkmazdı
Ertuğrul'u (Kürkçü) ilk tanıyışım, Dev-Genç Başkanı seçildiği gün oğlumun eve getirişi iledir. ‘‘Anne, yeni Dev-Genç başkanımız’’ dedi. Ertuğrul da pek zayıf, çelimsiz bir gençti, hiç gözüm tutmadı. O gidince oğluma, ‘‘Bu nasıl Dev-Genç Başkanı?’’ demişim. Çelimsiz, ufak tefek olunca. Oğlum, ‘‘Anne, sen onun çelimsizliğine bakma, çok akıllı, sağlam bir çocuktur. Hem biliyor musun, daha önce diskodan çıkmazdı, hippiydi’’ dedi. O zamanlar gençler arasında hippilik modası vardı...
Memoli'nin dedesi sadece sempatizandı
(...) Mahkeme devam ediyor. Bir gün yanımda oturan bir baba usulca, ‘‘Siz galiba Münir'in annesisiniz’’ deyince ben de sordum, ‘‘Ya siz kimin babasısınız?’’ diye. ‘‘Mustafa Alabora'nın (Meşhur Memoli'nin babası) babasıyım. Keşke bir suçu olsa. Sempatisi vardı, çocuklar bize gelir kalırlardı. Mahir falan...'