Zeynep BİLGEHAN / Fotoğraf: Olcay DÜZGÜN
Oluşturulma Tarihi: Mart 04, 2018 00:04
Türkiye’deki Afganların sayısı 160 bini aştı. Zakira ve Ali Hekmat çifti üçüncü bir ülkeye gitmeyi bekleyen binlerce Afgandan sadece ikisi. Onlarla kendi hikâyelerini ve Türkiye’deki Afganları konuştuk. Zakira Hekmat, “Doğduk ülkemizde savaş vardı. 30 yıl geçti hâlâ savaş var. Umarım Suriye böyle olmaz” diyor.
‘Afgan kızı’ Şarbat Gula...
Dünya onu 1985’te National Geographic dergisine kapak olan keskin bakışlı fotoğrafıyla tanıdı.
Steve McCurry’nin Pakistan’da bir kampta çektiği fotoğraf, Sovyetler Birliği ve Afganistan savaşının ortasında kalan insanların simgesi oldu. Şarbat Gula’nın kim olduğu bu fotoğraf çekildikten 17 yıl sonra ortaya çıktı. Taliban rejimi 2001’de yıkılınca, National Geographic ekibi 2002’de tekrar Gula’nın peşine düştü. Afganistan’ın ücra bir bölgesinde ulaştıkları Gula’nın çekilen ikinci fotoğrafı da büyük ilgi uyandırdı. Ne kadar değişip değişmediği değerlendirmeleri yapıldı.
2016’da Gula tekrar gündemdeydi. 44 yaşındaydı. Pakistan’da sahte kimlikle oturma izni almakla suçlanıyordu. Pakistan’da 15 gün hapis yattı Gula. Ve yıllar sonra ülkesine Afganistan’a döndü. Gula’nın yaşadıkları, savaşın bitmediği bir coğrafyada yaşayan milyonlarca insanın hayatının özeti gibiydi. Günümüzde de Afganlar savaş, şiddet, ekonomik ve sosyal sıkıntılar nedeniyle başka ülkelerde belirsizlik içinde hayatta kalmaya çalışıyor.
Dünya, 33 yıl önce Şarbat Gula’nın yeşil gözlerinde savaşın gerçeklerini, bir insanın evinden, yurdundan uzak olmasının acı izlerini okumuştu.
Geçen zamanda savaşlar arttı.
Dünya büyük bir göç halinde.
‘Mülteci’, ‘sığınmacı’, ‘göçmen’ kelimeleri insanlığın yeni kategorileri oldu.
Ve insanlar bir çocuğun yüzündeki acıyı okumayı ise çoktan bıraktı artık...
Zeynep Bilgehan - Zakira Hekmat - Ali Hekmat
ZAKİRA Hekmat, 1988’de Afganistan’ın Gazni şehrinde doğduğunda ülke karışıklık içindeydi. Sovyetler Birliği askerleri çekilmişti ama iç savaş devam ediyordu. Altıncı sınıftayken Taliban ülkede hâkimiyet sağladı ve ilk icraatlarından biri de kızların eğitimini sonlandırmak oldu. Ancak Zakira, öğretmen babasının desteğiyle iki yıl gizli okullarda eğitimine devam etti. Hekmat, o günleri şöyle anlatıyor:
OKULLARI YAKIYORLARDI
“Taliban köylere, ‘Ya okulları kaparsınız ya biz bombayla kapatırız’ diye mesaj yolluyordu. Kız çocuklarının gittiği okulları ateşe veriyordu. Bina olmadığından boş depolarda, ağaç altlarında çalıştık. Yan köylerden haberciler bizi Taliban’a karşı uyarırdı. Hemen dağılırdık.” 2002’de, 11 Eylül saldırısı sonrası NATO müdahalesiyle Taliban devrildi. Devletin başına Hamid Karzai geldi. Okullar yeniden açıldı. Zakira, liseyi bitirdikten sonra Kayseri’deki Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okumak için burs kazandı. Zakira, “Afganistan’ın durumu eğitim açısından ileri değildi. Ayrıca savaş devam ediyordu. ABD’den pilotluk için burs aldım ama Türkiye kültürel olarak daha yakındı” diye anlatıyor. 2006’da Kayseri’ye geldi.
TEHDİT EDİLDİ, KAÇIRILDI
Eşi Ali Hekmat ise Zakira’nin biraz uzağındaki köyde, 1984’te doğmuştu. Liseden sonra Kabil’de mimarlık eğitimi aldı. Erkek olduğundan Taliban’ın gelmesi veya gitmesi eğitimini sekteye uğratmadı. 2005’te ülkenin kalkınması için projeler yapan bir şirkette iş buldu. Celalabad, Kandahar ve Mezar-ı Şerif’te çalıştı. Köyüne, okul inşa etmek için geri döndüğünde Zakira’yla karşılaştı, evlendiler. Zakira, Türkiye’ye gitti. Ali, kalkınma sürecinde ülkesinde kalıp faydalı olmak istiyordu. Taliban’ın infaz listesine girdi. Tehdit edildi. Kaçırılıp ölümün kıyısından döndüğü üçüncü seferden sonra artık eşinin yanına Türkiye’ye gelmeye karar verdi. Ancak, Türkiye Afganlara vize vermiyordu. Dört başarısız teşebbüsten sonra eşinin uğraşlarıyla turist olarak 2009’da Türkiye’ye geldi. Bir ay sonra Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne ‘mülteci’ olarak kayıt oldu. Çiftin biri iki yaşında, diğeri iki aylık iki çocukları oldu. Zakira, tıp eğitiminin son senesine geldi. Ali’yse kayıtdışı olarak bir mimarlık şirketinde çalışıyor hem de yüksek lisans yapıyor.
BİRLİKTE DERNEK KURDUK Ali Hekmat, Türkiye’de yaşadıklarını “Başta zorlandık ama sonra diğer Afgan mültecilerin koşullarının çok daha kötü olduğunu gördük. 2010’dan itibaren Kayseri’de Afgan ailelere destek olmaya başladık. Dil bilmiyorlardı. Çoğunun işi yoktu...” diye anlatıyor. Sonrasını Zakira Hekmat tamamlıyor: “Ben Türkçe, eşim İngilizce dersi veriyorduk. ‘Afgan Mülteciler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’ni 2014’te kurabildik. Şimdi başka illerdeki temsilciliklerimizle beraber 100 üyemiz var. Türkçe, okuma-yazma kurslarımız var. Türk mutfağı öğretiyoruz.”
ARKADAŞIM DÖNDÜ ÖLDÜRÜLDÜÂ Zakira Hekmat: “Afganistan’a dönmek isterdim. Ülkem bize muhtaç ama evden çıkıp sağ döneceğinizin garantisi yok. Buradan mühendis arkadaşım tatile gitti. Taliban öldürdü. Ülkemizde barışı hiç görmedik. Savaşsız, huzurlu bir ülke hayal ediyoruz. Kimse kendi ülkesini terk etmek istemez. Suriyeliler de ülkelerini terk etmek istemiyordu. İnşallah Suriye’de savaş Afganistan’daki kadar uzun sürmez.”
SINIRLAR AÇILDI GÖÇ AKINI BAŞLADI HEKMAT çifti, üçüncü bir ülkeye gönderilmek üzere Kayseri’de bekleyen 850 aileden biri. Türkiye’de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) kayıtlı Afgan sayısı 160 bini aşmış durumda. Bu sayı 2010’a kadar sadece 5 bindi. Bu artışı Ali Hekmat şöyle açıklıyor: “Türkiye’ye ilk Afgan göçü 1980’lerde oldu. 2010’a kadar nüfus 4-5 bin civarındaydı. 2012’de İran’daki ekonomik ve sosyal durumun kötüleşmesi üzerine üç ayda 40-45 bin Afgan sığınmacı geldi. BMMYK taleplere yetişemeyince parklarda kalmak zorunda kalmışlardı. 2015’te Avrupa yolu açılınca transit geçiş için akın oldu.”
Zakira Hekmat ise “2013’ten sonra Suriyeliler geldikten sonra sağlık sigortasına kavuşsak da artık iş, ev bulamıyoruz. Suriyeliler geçici korunma statüsünde olduğundan daha kolay çalışma izni alıyor. Afgan toplumunda herkes işsiz” diyor.
Her yıl dünya üzerinde milyonlarca kişi savaş, şiddet, kıtlık gibi nedenlerle ülkelerini terk edip, daha iyi bir gelecek hayaliyle tehlikeli ve yasadışı yollarla Avrupa, Amerika, Kanada’ya ulaşmaya çalışıyor. Binlercesinin hayatı bu umut yolculuğunun sonunu göremeden batan bir teknede son buluyor.
DÖNMEK İMKÂNSIZ KALMAK ÇOK ZORBİRLEŞMİŞ Milletler’in 2016 raporuna göre 2009’dan beri Afganistan’da 17 binden fazla sivil öldürüldü. Uluslararası Af Örgütü’ne göre üç yılda 1 milyondan fazla Afgan şiddet, toplumsal ve ekonomik sorunlar nedeniyle evlerini terk etti. 160 binden fazlası Türkiye’de. 2013’te Afgan sığınmacıların dosyaları Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği’nce (BMMYK) askıya alındı. Bu nedenle üçüncü bir ülkeye gitmeleri engellendi. Türkiye 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nde geçen sığınmacı tanımını coğrafi kısıtlama ile imzaladığından Afganistan’dan gelenler Türkiye’de sığınmacı konumunda. Özetle, ölüm korkusundan ülkelerine dönemiyor, Türkiye’den üçüncü bir ülkeye geçemiyor, Türkiye’de ise ‘mülteci’ haklarına sahip olamıyorlar.
NEDİR?
MÜLTECİ: Irkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu’ için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişilere denir.
SIĞINMACI: Mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere denir. Bu terim mülteci statüsü almaya yönelik başvurularının hükümet ya da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından karara bağlanmasını bekleyen kişiler için kullanılmaktadır. Statüleri resmi olarak tanınmamış olsa da sığınmacılar vatandaşı oldukları ülkelerine zorla geri gönderilemezler.
GÖÇMEN: Maddi ya da sosyal durumlarını iyileştirmek, kendileri veya ailelerinin gelecekten beklentilerini arttırmak gibi sebeplerle ülkeleri dışında bir ülke veya bölgeye göç eden kişilere denir. Mülteciden farklı olarak göçmen, zulme uğrayacağından korktuğu için değil, eğitim ve çalışma gibi sosyokültürel ya da ekonomik nedenlerle ve kendi arzusu ile ülkesinden ayrılan kişidir. Göçmenler, vatandaşı oldukları ülkelerin korumasından yararlanmaya devam ederler.
DÜZENSİZ GÖÇMEN: Maddi imkânsızlık ya da suç kaydı olması sebebiyle başka bir ülkeye yasadışı yollardan ulaşmaya çalışan, göç ettiği ülkede kalmak için yasal bir hakkı bulunmayan kişilere göçmen denir.
VATANSIZ: Kendi yasalarının işleyişi içinde hiçbir devlet tarafından vatandaş olarak sayılmayan kişilere vatansız kişiler denir.
GEÇİCİ KORUMA: Haklarında olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara sağlanan koruma. Türkiye’deki Suriyeliler bu statüde.
İŞKENCE DOLU YOLCULUK: AFGANİSTAN’dan kaçmak için insan tacirlerine 8 bin dolar verip yasadışı yollarla Türkiye'ye getirilen 100’den fazla Afgan, kapatıldıkları yerden kaçtıktan sonra donmak üzereyken Erzurum polisi tarafından bulundu. Nenehatun Köyü ve Çevre Yolu güzergâhında karlı arazide toplanan Afganlar, Türkiye’ye yasadışı yollardan giriş yaptıklarını ve Ankara yerine Doğubayazıt’a getirildiklerini belirterek şunları anlattı: “Afganistan’da insan kaçakçılarıyla kişi başı 8 bin dolar karşılığında anlaştık. Bizi İran üzerinden Türkiye’ye getirdiler. Doğubayazıt’ta bir yere hepimizi kapattılar. Burada günlerce işkence gördük. Tırnaklarımızı çektiler. Kulaklarımızı kestiler. Boğazınızı keseriz diye ölümle tehdit ettiler. Herhangi bir şey olursa onların deşifre etmeyelim diye. Daha sonra kaçtık. Yürüyerek geldik. Soğukta donup öleceğiz.