Güncelleme Tarihi:
Vücudumuzda mikrobiyom adı verilen ve bin farklı türü olan bakteriyle yaşıyoruz. Toplam ağırlığı 2 kiloyu bulabilen ve vücut hücrelerimizden 10 kat fazla olan bu mikroorganizmalar artık bir organ olarak kabul ediliyor. Bu mikroorganizmaları anlamak için yapılan, İnsan Mikrobiyom Projesi bir süredir devam ediyor. ABD’de başlayan Uluslararası İnsan Mikrobiyom Projesi’nin yetişkinlerdeki ayağı bitti. Araştırmalardan elde edilen bilgilere göre, insan hücrelerinden çok daha küçük olan mikroorganizmaların yani mikrobiyomun içerdiği genlerin sayısının 3 milyon kadar olduğu tahmin ediliyor.
İLİŞKİ İYİYKEN DOSTLAR
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Pediatrik Probiyotik Prebiyotik Mikrobiyota Derneği Başkanı Prof.Dr. Ener Çağrı Dinleyici, “Mikrobiyota (mikroorganizmalar) yıllardır bizimle birlikte yaşıyordu. Ama yeni tanı yöntemleriyle bunu kanıtlar hale geldik” diyor.
Bu bakteriler sindirim sistemi ve vücut savunma sisteminin sağlıklı çalışmasını sağlıyor. Bu dost bakterilerin sayı ve çeşitliliğinin herhangi bir nedenle bozulması (disbiyoz) ise birçok hastalık ile yakın ilişkili.
Prof. Dr. Dinleyici, şunları söylüyor: “Klinik çalışmalar şu anda birçok hastalıkla (obezite, ateroskleroz, Tip 2 diyabet, psikiyatrik hastalıklar, bağırsak hastalıkları) disbiyoz arasındaki ilişkiyi gösterdi. Bilim insanları şimdi bu hastalıklar durumunda mı mikrobiyota bozuluyor, yoksa mikrobiyota bozuk olduğu için mi hastalanıyorsunuz sorusunun yanıtını arıyor. Benzer şekilde başta bağırsak (kolon) kanseri olmak üzere mikrobiyota içeriğinin değiştiği gösterildi. Yeni nesil teknolojiler ile hastalıklarda bağırsak mikrobiyotasının durumunun fotoğrafını çekiyoruz. Çevresel ve endüstriyel faktörlerden uzak yaşayan topluluklarda yapılan çalışmalarda, mikrobiyota farklı ve bizim uğraştığımız birçok hastalık görülmüyor.”
Mikrobiyota doğum eylemiyle birlikte hayatımıza dahil oluyorlar. Doğum şekline (normal veya sezaryen) göre ilk mikrobiyota gelişiyor. Sonra beslenme ve çevresel faktörlerin etkisiyle şekillenerek kişiye özel bir form alıyor. Prof. Dr. Çağrıcı, “Yaşadığınız coğrafya ve bazı genetik faktörler de belirleyiciler arasında” diyor.
MİKROBİYOTA PARMAK İZİ GİBİ
Tüm vücut bölgelerinin kendine ait bir mikrobiyota özelliği var. Mikrobiyota toplumlar, kişiler arasında büyük benzerlikler gösterse de aradaki küçük farklar ‘parmak izi’ gibi. Kişiler arasındaki farklılıkları belirliyor. Sağ ve sol el mikrobiyotası arasındaki benzerlik bile yüzde 15 sadece. Prof. Dr. Dinleyici, “Mikrobiyotamızın doğal üyeleri ile dostuz aslında, bu dengeyi bozan faktörler devreye girdiğinde, denge bozulup hastalıklar oluşabiliyor ya da tam tersine bazı hastalıklar mikrobiyotanın kendi dengesini bozuyor. Biraz yumurta tavuk ilişkisi gibi bir durum, zaman içerisinde yeni araştırmalar ile aydınlatılacak” diyor.
DOST BAKTERİLER İÇİN MAYALI EKMEK
Vücuttaki yararlı bakterilerin sayı ve çeşitliliğini artıracak gıdaları tüketmek katkı sağlıyor. Probiyotik gıdaları hastalıkları tedavi etmek amacıyla değil de sağlıklı yaşamın ve beslenmenin bir parçası olarak yaşama dahil etmek en doğrusu. Ekşi maya ile hazırlanmış ekmek, yoğurt, kefir, sirke, turşu zaten mutfak kültürümüzde var olan ve probiyotik açısından zengin gıdalar. Prebiyotikler ise en fazla sebze ve meyvelerde (özellikle soğan, sarımsak, pırasa, kuşkonmaz, enginar, domates, muz, mürdüm eriği) var. Kepek başta olmak üzere taneli tahıllar ve fındık da bu özelliklere sahip.