Güncelleme Tarihi:
"VERGİNİN YÜZDE 43'Ü İSTANBUL'DAN... İstanbul Vergi Dairesi Başkanı Mehmet Koç, 2006'da İstanbul'da mükelleflerin ödemiş olduğu vergilerin, Türkiye'de toplanan vergi gelirleri içindeki payının yüzde 2.72 artarak yüzde 43'e yükseldiğini açıkladı." www.acikgazete.com adresindeki AÇIK GAZETE'dendi... (yanda)
*
TERÖRLE MÜCADELE OLARAK… ÇÖPÇATANLIK
Courrier International’in bir haberine göre, Yemen’de teröre bulaşan gençler, topluma kazandırılmak için devlet eliyle... evlendiriliyormuş! (21 aralık)
Yemen’de yayımlanan Eshar El-Evsat (?) gazetesine demeç veren Yemen İstihbarat Servisi Şefi Muhammed El Ensi “Bir yuva kuran gençler terörist fikirlere bir daha itibar etmiyorlar” diyor.
Oysa aynı gazetenin internet sitesinde yer alan bir yorumda, adı açıklanmayan bir Yemenli okur aksi fikirde:
“Büyüklerimizin görüş ve kararlarına saygımız sonsuz, ama bence bu girişim başarısızlıkla sonuçlanır, hatta istenenin tam aksi bir sonuç verir: Evlenecek kız yahut da başlık parası bulamayan binlerce Yemenli erkek, evlenmek umuduyla terör örgütlerine katılacaktır!”
Gördüğünüz gibi, Yemen, Türkiye’le AB’den daha yakın! Tersi de geçerli elbet…
*
BİR GAZETECİLİK BAŞARISI: 3 SORUDA DEMİREL PORTRESİ ÇİZMEK
Ertuğrul Özkök ve Enis Berberoğlu, Süleyman Demirel’e soruyorlar:
- Adnan Bey idam edildiği gece ne hissetiniz?
Demirel cevap veriyor:
- İdam edildiği gece çok kötü şey hissettim. Yani sana söyleyeyim ağladım. Çok nadiren ağlamışımdır bütün ömrümde. Şimdi bak kaç sene geçmiş aradan, 46 sene, hâlâ aklıma geldikçe gözlerim yaşarır. Böyle şey olur mu ya? Olur mu böyle şey? Ve yalnızca Adnan Bey değildi Türkiye'de idam edilen. Hangi başvekil gelecek de, cesaretle iş yapacaktı?
-Peki bu kadar üzüldünüz, Deniz Gezmiş olayında idam kararı nasıl çıktı o Meclis'ten?
- O bizim elimizde değildi, bizim işimiz değil o. O günkü hadise anarşinin başlangıcıydı. Anarşinin başlangıcında Meclis eğer o görevi yerine getirmese, askerler zaten yapacaklarını yapacaklar. Biz rejimle Meclis'i kurtarmaya çalışıyoruz. Bugün tamamen başka. Geldik yine icabı zaman...
- Adnan Menderes'in intikamı Deniz Gezmiş'le mi alınacaktı?
- Uyduruk bir şey o. Tamamen ayrı bir şey. O günkü şartlar, o günkü icapları gerektirmiştir. Bugün olsa başka şekilde olurdu. Bugün çünkü o meseleler başka istikamete kaymıştır. Biz hálá yani devletin yıkılıvereceğinden, ülkenin karışabileceğinden korku içindeydik. (Hürriyet, 31 aralık)
İşte Demirel budur!
*
HÜRRİYET HALK GAZETESİ
Hürriyet’tin Dünya sayfalarından bir iki haber cümlesi:
- Saddam Hüseyin’in bir sığınağın içinde kıskıvrak yakalanmasını basına bizzat açıklayan…
- Hürriyet gazetesi gibi Hürriyet internet de Saddam’ın idam haberinde rakiplerine fark attı.
- Sovyet lideri Joseph (İngilizdir ya kendisi onun için adı Joseph !) Stalin 30 yıl ülkeyi demir yumrukla yönettikten sonra 5 mart 1953 tarihinde bütün gece kafayı çektikten sonra inme sorucu hayatını kaybetti.
Hürriyet boşuna HALK GAZETESİ değil!
Hürriyet, 31 aralık
*
CEVABI ÖNCEDEN BELLİ TARAFSIZ BİR ANKET
Emin Çölaşan, ‘Saddam’ın idamı’ başlıklı yazısında birkaç soru soruyor. Biri de şu:
- Irak halkı arasında bugün tarafsız bir anket yapılsa ve sorulsa... “Saddam döneminde özgür değildiniz ama rejime karşı çıkmadığınız sürece can ve mal güvenliğiniz, işiniz, ülkenizde istikrar vardı. Şimdi kanlı diktatör yok ama ABD işgali altındaki ülkenizde bir dakika sonra ne olacağını, kaç kişinin patlayan bombalar ve silahlarla öleceğini, başınıza neler geleceğini bilmiyorsunuz. Ayrıca ülkeniz bölündü, üç parçaya ayrıldı. Hangi dönemi tercih edersiniz?” (Hürriyet, 31 aralık)
İlahi Emin Abi, böyle ‘tarafsız anket’ nerede görülmüş? Bir ankette bundan daha ‘taraflı’ bir soru sorulabilir mi?
*
Hürriyet’in popüler pazartesi başlığı ‘AHMET DEDE YATIRI’NIN SIRRI’ diyordu.
“Kartal’da 51 yıl önce bahçe duvarına tuvaletini yapanları uzaklaştırma için yapılan sahte mezar yatıra dönüştü. Yoldan geçenler mum yakıp dua okudu, belediye mezarı mermerle çevirdi.” (Ali Dağlar’ın haberi, Hürriyet, 1 ocak)
Bir öğrencim çok heyecanlanmış, “Hocam, inanılır gibi değil… Böyle bir şey ancak bizde olur!” diyordu. Ona anlatmaya çalıştım, tarihte pek çok peygamberin, pek çok dinin ortaya çıkışı, yatırlar, azizler, mucizeler… hep böyle (!) olmuştur!
Sonradan not: Aynı öğrencim, 4 ocakta tekrar aradı. “Hocam ne kadar haklıymışsınız…” diyor. Hürriyet’in haberini okumuş: Bayramin ilk üç gününde İzmir Hayvanat Bahçesi ziyaretçi rekoru kırmış. 20 bin ziyaretçinin büyük bölümü… ‘Allah diye kükrediği’ söylentisi yayılan yaşlı aslan Golyat’ı görmeye gelmişler. Önünde saatlerce kuyruk oluşmuş, vatandaş, elinde kameralı cep telefonu, Golyat’ın ‘Allah’ diye kükremesini beklemiş. (Bu vatandaşların tamamı sizin gibi, benim gibi seçmen, biliyorsunuz. O zaman oy verip iktidar yaptıklarına ne şaşıyorsunuz?)
*
DEMİREL’İN NEFİS CEVABI
Kadir Çöpdemir, Süleyman Demirel’e ‘internete giriyor musunuz?’ diye soruyor. Hayır, diyor 9.Cumhurbaşkanı ve çok sevimli bir gerekçe ortaya atıyor:
- İnternet beni içine sokmuyor!
Milliyet, 1 ocak
*
16 POSTA YILBAŞI VE KIRMIZI DON
Yılbaşı’nın tadını en çok Uluslararası Uzay İstasyonu’unda görevde olan astronotlar çıkarmış. İstasyon dünya çevresinde bir günde 16 tur attığı için onlar da yılbaşını 16 kere kutlamışlar…
‘Uzayda bir gecede 16 kez yılbaşı oldu’ diyor Milliyet. (1 ocak)
Güzel bir espri sayılabilir… bilimsel açıdan yanlış olsa da!
Not: Pakize Suda’nın Mış-Muş yorumu da güzeldi: “Uzayda bir gecede 16 kez yılbaşı olmuş. Kırmızı don giyip çıkarmaya yetişemez insan ayol!” (Hürriyet, 2 ocak)
*
1 Ocak sabahı, Star yazarlarının çoğu ‘BEN DE STAR OKUYORUM, ÇÜNKÜ…’ başlıklı birer yazı yazdılar.
Star yazarı Ahmet Kekeç kendi gazetesine niye okuduğuna dair 3 gerekçe sayıyordu.
“Birincisi… Çok iyi bir gazete.”
“İkincisi… Demokrat ve özgürlükçü.”
“Üçüncüsü… Söylemesi ayıptır, ben de Star’da yazıyorum. El mahkûm…”
Bu üçüncüsü pek anlaşılmadı doğrusu.
Star’da yazdığı için Star okumak zorunda olduğunu mu söylüyor yoksa Star’da yazmaya elim mahkum mu diyor?
Star, 1 ocak
*
ÇAĞDAŞ TÜRKİYE diye manşet atmış Akşam. (1 ocak)
“Biz işte buyuz… 65 yıl sonra aynı güne denk gelen Kurban Bayramı ile ile yeni yılı bir arada yaşadık. İki kutlamanın da hakkını layıkıyla verdik. İslam ülkeleri içinde olgunluğumuzla örnek olduk.”
İyimserlik güzel şey. Ben olsam kendi kendime sorardım:
1-İslam ülkeleri içinde en olgunu olmak övünülecek bir şey midir? Mısır’dan, Irak’tan, Afganistan’dan, Pakistan’dan daha ‘ileri’ ülkelerle mukayeseye tahammülümüz var mıdır?
2-Kurban kesenlerle yılbaşı kutlayanlar aynı insanlar mıydı? Yahut da ne oranda?
3-Boğayı tek bacağından kamyonete asıp sürükleyen; kaçan danayı bacağını baltayla kesip yakalamaya çalışan; çocuk çocuğun önünde koyun boğazlayan; olmadı kendini yaralayan; caddeleri, kaldırımları, denizi kan gölüne çevirenlerle, Taksim meydanında kızlara fortçuluk yapan, havaya ateş edip 3 kişiyi öldürenler de ÇAĞDAŞ TÜRKİYE’ye dahil miydi?
*
SADECE 18 BİN ŞEHİT
Enver Paşa’nın torunu imiş Arzu Enver Sadıkoğlu, dedesini ‘hain değil kahramandı’ diye savunurken diyor ki ‘Sarıkamış’ta 80-90 değil, 18 bin askerimiz şehit oldu.” (Sabah, 1 ocak)
O kadarcık mıymış? Ayol üzülmeye değmezmiş be…
*
ALLAH VERMESİN!
Kazada eşinin, oğlunun ve kayınvaldesinin ölümünden sorumlu tutulan ve yargılanan adama hâkim ‘Sen en büyük cezayı almış, çekiyorsun’ diyerek beraat vermiş.
Türkiye’de hâkimler var ve seslerini (çok şükür) giderek yükseltiyorlar.
Sabah, 1 ocak
*
SABAH’IN OKUR TEMSİLCİSİ YAVUZ BAYDAR İTİRAF ETTİ:
Türk Silahlı Kuvvetleri Avrupa’nın En Büyüğü başlıklı yazıda fotoğrafı kullanılan çıkarma gemisi … Yunan deniz kuvvetlerine aitmiş; fotoğraftaki üç asker… Yunanlı imiş! ?
Sabah, 1 ocak
*
YÜZYILIN… KEÇİ PROJESİ
Deniz Feneri Derneği’nin bir projesi varmış, fakir köylülere bedava ‘Saanen’ cinsi keçi dağıtmışlar. Köylünün yüzü gülüyormuş, güya…
Bugün bu keçi projesini ‘İŞTE YÜZYILIN PROJESİ’ başlığıyla veriyor! (1 ocak)
Eğer Türk basınına has abartma hastalığı değilse, Bugün’lü meslektaşlarımın Türkiye ile ilgili vizyonları keçiyle sınırlı!
*
AL SANA TARAFSIZ BİR ANKET !!!
Yükselen AB karşıtlığı ve milliyetçi tepkilerden kendine bir ekmek çıkarmaya çalışan Tercüman sorumsuz davranıyor, halka gaz verip iki tane fazla gazete satmak için yangına körükle gidiyor.
1 Ocak tarihli gazetenin birinci sayfasında yarım sayfa bir fotoğraf: boynuna ilmik geçirilmiş Saddam fotoğrafına fotomontajla Apo’nun uğursuz kellesi oturtulmuş, ‘TÜRK HALKI BUNU İSTİYOR’ diyor manşet. “Bebek katiline bu bayramı yaşatma hakkını kim verdi?”
Güya anket yapmışlarmış da:
2007 yılının ilk sabahı Tercüman'ın halk röportajından (???) çıkan sonuç
1) Geçim sıkıntısı içinde boğuluyoruz
2) Apo'yu asmayana oy yok
Tehlikeli bir oyun, bence değmez ve Tercüman’a bir faydası olmaz…
*
15 MİLYAR DOLARI DAHA DEVE EDECEKLER…
Belediye Başkanı Kadir Topbaş ‘kaynak arıyor’ imiş.
İstanbul’un trafiğini ‘açmak’ için ihtiyacı olan para… 15 milyar dolar imiş!
Başka?
Radikal, 2 ocak
*
BİRİSİNİN ANNESİ YALAN SÖYLÜYOR
2 ocak tarihli iki gazetede aynı fotoğrafa iki farklı haber:
Akşam: Yuvru kurt ava giderken avlandı - Kışın etkisini göstermesiyle birlikte bembeyaz örtüye bürünen Finlandiya dağlarında av peşinde koşan yavru kurt, dev kartalın pençeleri arasında can verdi. Kurt, gözüne kestirdiği bir kuşun üzerine atılmaya hazırlanırken gökyüzünden gelen dev kartalı fark etmedi. Yavru kurdun ölüm anı o sırada bölgede geziye çıkan dağcılar tarafından saniye saniye görüntülendi.
Vatan: Karda yemek bulamayan aç kartal tilkiyi kaçırdı - İstandinavya ülkesi Finlandiya’da aşırı soğuk ve kar nedeniyle vahşi doğada yemek bulamayan kartallar hayatta kalmak için boylarından büyük işlere kalkışıyor. Ülkenin Kuzey Kutbuna yakın bölgesi Oulu’da bir kartal, genelde avladıkları fare, tavşan gibi hayvanları bulamayınca bir tilkiyi gözüne kestirdi. Kıvrak bir hareketle tilkiyi kuyruğundan kapan kartal, ağır avını kaldırmakta zorlanınca bırakmak zorunda kaldı. Karadaki her hareketini kurnazlıkla planlayan tilki de havadan gelen bu beklenmedik tehlikeye karşı gafil avlandı.
Yuvru kurt mu, tilki mi? Öldü mü ölmedi mi? Kartal büyük avını bırakmak zorunda kaldıysa tilki yahut kurt niye öldü?
Birisi atıyor ama… ikisi de olabilir mi?
*
YUMURTACA CAN VEREN ALLAH…
Bugün’ün birinci sayfasında bir haber anonsu:
“Bilim adamlarının kuşların göç yollarını nasıl buldukları konusunda değişik söylemleri var. (Bu cümleden, bilim adamlarının, kuşların göç yollarını buldukları anlamı çıkıyor ama olsun) Ancak bunların hiç birisini akıl kabul etmiyor. Bu istikametteki çalışmalar tatmin edici değil.”
Buraya kadar ne anlıyorsunuz: bilim adamlarının getirdiği açıklamalar ‘akıl’ ile ölçüldüğünde tatminkâr değil. Öyle değil mi?
Ama anonsun son cümlesi şöyle: “Peki öyleyse bu içgüdüyü veren kim?”
Hay sizin ‘aklınıza’ şaapim!
Bugün, 3 ocak
*
AKP’nin yayın organı Yeni Şafak, ‘VETO REKORU SEZER’DE’ diyor. “Sezer, veto ettiği 62 kanun ve 447 atama ile kendinden öncekileri ikiye katladı.” (3 ocak)
Acaba meseleye tersten bakamaz mıyız?
Mesela “AKP hükümeti, Anayasa’ya, kanun ve yönetmeliklere aykırı kanun ve atamalarda rekor kırdı” diyemez miyiz?
*
DÜN DÜNDÜR, SABAH SABAH’TIR...
Yukarıda Demirel’den bahsettik…
Yıllar önce bir gün, Sabah grubu Bayram’da da gazete yayımlamaya karar verdi. Böylece gazetecilerin tek gerçek tatili de tarihe karıştı. O tarihte Hürriyet’te yazan Fatih Altaylı da bu haksızlığı protesto ederek ‘Ben bayramlarda yazmıyorum arkadaş’ dedi, bir daha da yazmadı. Ta ki... Sabah’a genel yayın yönetmeni olana kadar ! ?
Bayramda yazmazdım
Bilirsiniz, yıllardır bayramlarda yazmam. Eski bir geleneğe saygımdan, gazetecilerin tek gerçek tatillerine inancımdan, Bayram Gazetesi geleneğinin sürmesini isterim.
Hâlâ da istiyorum ama bugün yazdım.
Niye mi yazdım?
Çünkü “Bayramda taze gazete okumak okurların hakkıdır. Bayramda gazeteler çıkmalıdır. Bu demokrasidir” diyen sevgili meslektaşlarım bayram tatilinde “araziye uydular.”
Kimi yazmıyor, kimi eski yazılarını koyuyor.
Ben de sizlerden gelen istekler üzerine yazdım.
Sabah, 3 ocak
*
REHA MUHTAR VE SADDAM HÜSEYİN
Reha Muhtar, ‘Yaşasın Ölüm / Viva la muerte’ başlıklı yazısında ‘ölüme giderken vakur, ölüme meydan okuyan, duruşu olan bir insan olarak tarihe geçti’ diye Saddam Hüseyin katilini övdüğü yazısını şöyle bitiriyordu:
Ama Saddam için ‘viva la muerte’ YAŞASIN ÖLÜM sloganı geçerlidir...
Ölüm yaşamalıdır...
Çünkü ancak o zaman Saddam yaşayacaktır... (Vatan, 3 ocak)
Muhtar’ın Saddam’ın hatırasını niye yaşatmaya çalıştığına dair bir fikriniz var mı?
*
KİM BUNLAR?
Oktay Abi (Ekşi) “Cumhurbaşkanı seçiminin yapılacağı gün TBMM Genel Kurulu en az 367 üye ile mi açılabilir?’ tartışmasını kendi yönümüzden bitirelim diyoruz” diyordu. (Hürriyet, 3 ocak)
Hep soruyorum, kimse cevap vermiyor: Oktay Abi’nin ‘BİZ’ dediği kimdir? Kimlerdir? ‘Derin medya’ felan mıdır? ?
*
5 NEEEE 1 K
Yılbaşını internetten tanıştığı bir Türk genciyle geçirmek üzere kalkıp İstanbul’a gelen Guatemalalı bir kız, 8 ila 10 kişinin tecavüzüne uğradığını iddia ederek polise baş vurdu. (Sonradan kızın Yılbaşı gecesi bir barda tanıştığı iki erkekle bir inşaata gidip rızasıyla ilişkiye girdiği, 8 kişinin daha ‘onlara var da bize yok mu’ diye sıraya yazıldığı anlaşıldı.)
İlk gün, (3 ocak) Hürriyet’in haberi şöyle giriyordu:
“Bir hafta önce İstanbul’a gelen Green Card sahibi Anna ifadesinde...”
Green Card’ın konuyla ne ilgisi var arkadaşlar? diye sormaz olaydım...
Haber merkezinden, adı lazım değil bir arkadaşın savunması:
- Guatemalalı’yı kim dıııt Serdar Abi?
*
PROSTAT KANSERİNİN SUÇLUSU BULUNDU: KIZ ÇOCUKLAR…
Demek ki bilim haberlerini bile sulandırmadan, magazinleştirmeden okutmak mümkün değil ki hemen bütün (renkli) gazeteler aynı şeyi yapıyor.
Bilimadamları (ben mantığını çözemedim ama) sadece kız çocuk babası olan erkeklerin prostat kanserine yakalanma riskinin, erkek çocuğu olanlara göre % 40 fazla olduğunu iddia etmişler.
Star (ve galiba Takvim) bu haberi sürmanşetten veriyor ama… ‘ALİ SADİ KURTARDI’ diye. “… Mehmet Ali Erbil de olası tehlikeden son anda kurtuldu. Sezin ve Yasmin adlı iki kızı olan Erbil, üçüncü çocuğu Ali Sadi ile tehlike dışında kaldı.” (Star, 4 ocak)
Not: Bu haberin, ciddi tıbbi ve bilimsel haberleri sulandırmanın ötesinde bir sakıncası daha var. Bizim davarlar, kız çocuklarına ve erkek doğur(a)mayan kadınlara zaten iyi gözle bakmazlar; bir de şimdi ‘prostat kanserinin sebebi kızındır, erkek çocuk babası olmayışındır’ dediniz mi yandılar!
*
NİYE KEMER TAKMAZLAR Kİ, HAYSİYETLERİNE Mİ DOKUNUR?
Geçen hafta iki siyasetçi trafik kazasında öldü.
Eski bakanlardan Mustafa Taşar ve CHP Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz.
Hürriyet’in yazdığına göre her ikisi de kaza anında… kemer takmıyormuş. (5 ocak)
Gerçekten aklım almıyor. Aklı başında insanlar, toplumsal sorumluluk sahibi insanlar…
*
ERBAKAN MOLLA OLSAYDI…
Recep Tayyip Erdoğan yine insaflıdır, hocası Necmettin Molla olsayda çıkar ‘Türkiye iktidarımızda o kadar gelişmiştir ki, eskiden Türkiye’den AB’ye kaçak işçi giderken, artık AB’den Türkiye’ye kaçak işçi gelmektedir’ derdi.
Yalan da değil! Bulgaristan ve Romanya 1 Ocak’ta AB üyesi olunca… Türkiye’de (inşaatlarda, lokantalarda, evlerde vs) kaçak olarak çalışan Romenler de AB vatandaşı oluverdi! (Vatan, 5 ocak)
Not: Aklıma geldi… Gençler, Doğu Almanya’daki komünist rejimin Berlin’i ortadan ikiye bölen UTANÇ DUVARI’nı niye diktiğini bilmezler. Batı’nın fakir ve mutsuz işçileri, zengin ve mutlu Doğu’ya… kaçmasınlar diye!
*
HABER DOĞRUYSA… İNTİKAM DİYE BUNA DERLER!
Suudi Arabistan’da çıkan El Vatan ile El Riyad gazetelerinin iddiası çok ilginçti:
Saddam’ın boynuna ilmiği geçiren kar maskeli cellatlardan biri, iddiaya göre, Mukteda Es Sadr imiş. (Vatan, 5 ocak)
Necefli Şii liderin babası Muhammed Es Sadr ve iki kardeşi 1999’da bir silahlı saldırıda öldürülmüştü. Katili de… Sadr’ın eliyle ipe çektiği Saddam idi!
*
TAKSİLER İSTANBUL’DA KENDİ KENDİNE Mİ SEYREDECEK?
Bir işadamı, Londra’nın sembolü olan kara taksileri Türkiye’ye getirmeye karar vermiş. Cengiz Semercioğlu geçenlerde haklı olarak ‘Londra’nın kara taksileri İstanbul için bir şey ifade etmez? Niye eski damalı Amerikan arabalarını getirmiyorlar?’ diyordu çoook haklı olarak.
Hıncal Uluç ise sevinmiş, ‘Dilerim taksiye binmek, gitmek ve inmek Londra gibi İstanbul’da da keyif haline gelir’ diyordu. (Sabah, 5 ocak)
Sanki taksi getirmekle iş bitecek… Taksi şoförlerini de İngiltere’den getireceklerdir inşallah!
*
AL SANA BİR GRUP ‘SEÇMEN’ DAHA
İstanbul’daki meşhur piyango bayii Nimet Abla Gişesi’nin sorumlusu Bilal Yıldız gazetelere açıklama yaptı: ‘5 trilyon kazanan talihlilerden biri biletini bizden aldı’ diye.
Adamcağız ağlamaklı… yüzlerce kişi telefona sarılmış. Kapısına dayanmış ‘Biz senin akrabanız’ diye.
Posta ‘Ya bir de (ikramiye) kazansaydı!’ diyor… (5 ocak)
*
BİR GRUP DAHA… ALLAH RAHMET EYLESİN!
Ankara’da bir aile sobadan zehirlenmiş. Üç kişi ölmüş, iki kişi de ölümden dönmüş.
Ölenlerin çocukları ve başsağlığına gelen akrabaları ertesi gece aynı evde kalmışlar.
Sonuç: İki ölü, iki kişi de komada…
Şaka gibi vallahi…
Yeni Şafak, 5 ocak
*
TAARRÜB
İstanbul Müftülüğü yakında camilerden hutbe okutacakmış, selamlaşırken birbirinize ‘Esselamu aleyküm’ veya ‘selamın aleyküm’ deyin diye… (Şok, 5 ocak)
İsterseniz doğrudan Arapça konuşalım… Türkiye’ye vahabileştirmeniz daha kolay olur!
*
ACTS OF GOD
İran ‘havalar çok soğudu, iç tüketime yetmiyor’ dedi, Türkiye’ye verdiği doğalgazı kesti.
İddiaya göre itiraz edemiyormuşuz, çünkü 1996’da imzalanan anlaşmada ‘mucbir sebepler’ adasında ‘acts of God’ diye bir madde varmış, yani ‘Allah’ın işi’ ! (Akşam, 5 ocak)
Bu anlaşmayı kimin imzaladığını merak ediyor musunuz?
Bir tahminde bulunun bakalım, bu yazının dibinde cevabı vereceğim…
*
İLLA BİR SEPET LAZIM MI?
Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Sultanı Evvel Emine Hanım üzerinden az bi’şey genel başkanıma yağ yakayım derken saçmaladı. Bence çok da üstüne gitmemek lazım, kadını poşete sokan bir partiden Meclis’e girip kadın haklarını savunur gibi yapmak yeteri kadar ağır bir ceza zaten.
Bu arada, “Eşiyle akşam yemeği bile yemeyen, yanında hiçbir yere götürmeyen biri, başörtüsüyle eşini her yerde temsil eden kadını (Emine Erdoğan) oraya (Köşk’e) yakıştıramıyor” diyen kadına bakan bakana Deniz Baykal “Sepet mi ki Olcay’ı (eşi hanımefendi) yanımta taşıyayım?” diye cevap verdi; “Ancak isterse o beni taşır…” (Hürriyet, 6 ocak)
Tabii ki eşi hanımefendiyi onore etmek için söyledi ama, peki Deniz Baykal sepet mi?
*
AL SANA BİR DE … SEÇİLMİŞ!
Zonguldak’ın Ontemmuz Mahallesi Muhtarı Süleyman Kavşut, Yılbaşı gecesi ruhsatlı tabancasıyla havaya ateş ederken polise yakalandı.
Peki kendini nasıl savunduğunu duydunuz mu?
“Çocuklarımla ve torunlarımla uzun bir aradana sonra ilk defa bir araya geldik. Bu mutluluk içerisinde içimden silah atmak geldi…”
Kendini mutlu hissedince içinden havaya bir ‘carcür’ bolaştmak gelmiş dıt’ın…
Hürriyet, 6 ocak
*
DÜNYAYI KURTARAN MAHİR
Hayatta istihbaratçı olarak tuttuğu kuş, 9 Mart 1971 darbesine hazırlanan arkadaşları Cemal Madanoğlu grubuna gammazlamak ve yakalatmak olan, böylece 12 Mart faşist darbesinin yatağını yapan Mahir Kaynak iyice uçtu.
“Şöyle bir hesap yaptım: Cuntanın önünü kesmesem, Türkiye AB’nin (o tarihte AB yoktu ama olsun) parçası haline gelse ve onun kontrolü altına girse, dünyada daha iyi bir denge oluşur muydu? Hem Türkiye hem de dünya açısından kararımı bu yönde verseydim, onların da yolunu açmaya karar vermiştim.”
Star, 6 ocak
*
KADIN MİT’ÇİLER
Bu arada, MİT’in 3.500 çalışanından 630’u kadınmış. (Hürriyet, 7 ocak)
Düşündüm, acaba kadınlar gizli istihbarat işinde erkekler kadar / erkeklerden daha başarılı olabilir mi, diye…
Tamam ‘dümen çevirme’ ve milleti (özellikle de erkek milletini) burnundan tutup çevirmede üstlerine yoktur da… hani susup sır saklama konusunu bilemem! ?
*
SİMÜLATÖR
Hürriyet’in Pazar ekindeki Kokpit ekindeki yazısına Tolga (Özbek), Türkiye simülatör merkezi oluyor başlığı atmış.
İlahi Tolga, Türkiye zaten ‘simülatör merkezi’ değil mi?
Yani ‘yapar gibi yapanların’ (ve işini başkasına yaptıranların) memleketi…
Hürriyet-Pazar, 7 ocak
*
İRADESİYLE VERGİSİNİ ÖDEYEN HALK, KERİZDİR
Malum, Türkiye’de sadece SALAKLAR vergisini, elektrik su faturasını öder. Uyanıklar ise, başkasına ait arsaya ev diker, vergi mükellefi bile değildir, elektriğini, suyunu namuslu vatandaşlara ödettirir, ondan sonra da gider terörist olur (PKK, Hizbullah, mafya, bireysel kapkaç…) demokratı da AKP’yi iktidara getirir.
İşte ‘bunların bağrından çıkan’ AKP Hükümeti şimdi bizim SALAKLIĞIMIZI müesseseleştirmeye karar vermiş.
Faturasını ödeyen SALAK İstanbullular önümüzdeki 4 yıl içinde, faturasını ödemeyen, kaçak elektrik kullanan Güneydoğular’ın 3,5 katrilyon lira borcunu da ceplerinden ödeyecekler!
Siz seçtiniz, hâlâ da birinci parti yapıyorsunuz…
*
SORUNUN CEVABI: İran’la bu anlaşmayı kim mi imzaladı? Tabii ki Necmettin Molla’nın Enerji Bakanı Recai Kutan!