Güncelleme Tarihi:
Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem ayının İslam tarihinde önemli bir yeri vardır. Bu ayın onuncu gününe "aşure günü" denilmektedir. Peki 2016 Muharrem ayı ne zaman başlayacak? Aşure günü ne zaman? İşte merak edilen soruların yanıtı. İslam aleminin en çok önem verdiği aylardan bir tanesi olan Muharrem ayı ve Hicri Yılbaşı bu sene hangi güne denk geliyor. Muharrem ayı veya Hicri Yılbaşı ne zaman peki işte bu haberimizde bu sorularınıza cevap bulabileceksiniz.
MUHARREM AYI NE ZAMAN?
Muharrem ayı, tarih boyunca insanlık için dönüm noktaları sayılabilecek önemli olayların yer aldığı bir aydır. Bu sene Muharremin başlangıcı 2 Ekim Pazar günü olacak ve 31 Ekim Pazartesi günü son bulacak. Muharrem ayının 10. günü ihya edilen aşure günü ise 11 Ekim Salı gününe denk geliyor.
HİCRİ takvimde 1437 yılı, bu gece yarısı sona erecek, 1438 yılı 1 Muharrem ile başlayacak. Aynı zamanda Türkiye’deki Alevi inancındakiler de yine Pazar gününden itibaren Muharrem ayı matemi orucuna başlayacak. Caferiler de 2 ay sürecek yasa başlayacak. İstanbul’daki camilerde okunan son Cuma hutbesinde 2 Ekim’de Hicri Takvim’in başlangıcı kabul edilen 1 Muharrem’de Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye Hicret ettiği bu günün büyük önem taşıdığı vurgulandı. İslam alemi için büyük önem taşıyan aylardan biri olan Muharrem ile birlikte Türkiye’deki Caferiler 2 ay boyunca evlenme, sünnet ve düğün gibi eğlencelere katılmazken, süs ve nefse hitap eden davranışlardan uzak duruyor. Caferiler, Muharrem ayında siyah kıyafetler giyerken, özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde Caferiler’in yoğun olduğu camilerde 2 ay süren yas törenleri yapıldığı ifade edildi. Küçükçekmece’de Caferiler’in yoğun olduğu Zeynebiye Mahallesi’nde bazı sokaklara yası simgeleyen siyah bezler asıldı.
ALEVİLER’İN YAS ORUCU
Türkiye’deki Aleviler de Kerbela’da günlerce susuz bırakılan Hz. İmam Hüseyin ve yanındaki ehlibeyt imamlarının başları kesilerek şehit edilişi nedeniyle yarından itibaren yas orucuna da başlayacak. Küçükçekmece’deki Garip Dede Dergahı Başkanı Celal Fırat, tuttukları 12 günlük orucun semavi dinlerde farklı bir içeriği bulunduğunu, bu süre sonunda getirilen aralarında kuru üzüm, nohut, pirinç gibi 12 çeşitten hazırlanan aşurenin on binlerce kişi tarafından paylaşıldığını söyledi. Fırat, Alevi inancındakilerin tuttuğu Muharrem orucu ile ilgili şu bilgileri verdi;
BIÇAK KULLANILMIYOR, SU İÇİLMİYOR
"Bizim Muharrem orucumuzun ana temasında sahur yok. Saat 12.00’den sonra kesinlikle su içilmez. Sıvı şeyler içilir. Hayvansal maddeler; özellikle et kesinlikle tüketilmez. Yumurta yenilmez. Hiçbir şey canlı özellikle elma dahil bıçakla kesilmez. Çünkü bıçak çok şeytani mahiyette kullanılmış insanları katledilmiş. Ama gelin görün ki 1400 sene önce de Şah Hüseyin’in başını kesen mantık, zihniyet günümüzde de Ortadoğu’da ‘Allah-u Ekber’ nidaları altında insanların başını kesiyor. Şu anda sadece bir zihniyet değişikliği var. Onun için ibadetlerimizin ana teması içerisinde herhangi bir kesici aleti kesinlikle kullanmayız. Tamamen sıvısal maddelerden oluşan sıvı şeyleri tüketiriz 12 gün boyunca. Ama su içmeyiz."
Fırat, bu Muharrem ayında birlik beraberliğe çok ihtiyaç duyduklarını, insanların ötekileştirilmemesini, herkesi sınıflara ayırmaktan vazgeçilmesini dilediklerini belirtirken, "Her geçen gün Aleviler daha fazla Alevileşiyor, Sünniler daha Sünnileşiyor, Kürtler daha Kürtleşiyor, Türkler daha Türkleşiyor. Hepimiz bir geminin içerisindeyiz. Bu ülke hepimize yeter. Birlik içerisinde gönül kapılarımızı birbirimize açalım. Gelin hep beraber böyle insani eksende birbirimizin farklılıklarını zenginliğimiz olarak görelim bir olalım iri olalım diri olalım diyorum" dedi.
Rivayetlerden anlaşıldığına göre, haram aylarla ilgili hükümler Hz. İbrahim zamanında konulmuş olup hac ibadetiyle ilişkilidir. Haram aylar zilkade, zilhicce, muharrem ve recep aylarıdır. Recep ayı dışındakiler birbiri ardınca gelir. Hac günlerini de içeren bu üç ay geçmişte hac mevsimi olarak değerlendirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında, muharrem ayı -bir bakıma- hac mevsiminin son ayıdır. Bu aylarda savaşmanın yasak oluşu da büyük ölçüde hac ibadetinin huzur ve güven içinde eda edilmesini sağlamak içindir. Haram aylarla ilgili ayetlerde hac ibadetine de değinilmiş, konuyla ilgili hükümlerin insanların iyiliği için konulduğu vurgulanmıştır. (DHA)
MUHARREM AYININ ÖNEMİ
Muharrem, hicri yılın da ilk ayıdır. Savaşmanın yasak olduğu haram aylardan biridir. Allah Teala haram aylara saygı gösterilmesini istemiş (Maide, 2.) ve bu aylarda savaşmanın büyük günah olduğunu bildirmiştir. (Bakara, 217.)
“Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. (…)” (Bakara, 217.)
“Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu din) nişanelerine, haram aya, hac kurbanına, (bu kurbanlıklara takılı) gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâbe’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. (…)” (Maide, 2.)
“Allah, Kâbe’yi, o saygıya layık evi, haram ayı, hac kurbanını ve (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları (maddi ve manevi yönlerden) insanların belini doğrultmaya sebep kıldı. (…)” (Maide, 97.)
Peygamber Efendimiz, muharrem ayını “Allah’ın ayı” olarak nitelendirmiş ve ramazan orucundan sonra en faziletli orucun muharrem ayında tutulan oruç olduğunu bildirmiştir. (Müslim, “Sıyam”, 202-203.)
Muharrem ayı, içerisinde müstesna günlerden biri olan aşure gününü de barındırır. Aşure, muharrem ayının onuncu günüdür. İsmini Arapça on manasına gelen “aşera” kelimesinden almıştır. Dilimizde, bugün pişirilip dağıtılan tatlıya ad olarak “aşure” şeklinde telaffuzu yaygındır. Tarihte bugün, insanlık ve İslam tarihi açısından önem taşıyan bazı olaylar meydana gelmiştir. Rivayetlere göre Hz. İbrahim aşure günü dünyaya gelmiş, Hz. Musa ve kavmi Firavun’un zulmünden bugünde kurtulmuş, Hz. Nuh’un gemisi Cûdi dağına aşure günü oturmuştur… Bu özellikleri bakımından aşure bir sevinç, mutluluk ve kutlama günüdür. Nitekim Hz. Aişe’den nakledilen bir rivayette, cahiliye döneminde Kureyşlilerin aşure gününü kutladıklarından; Kâbe’nin örtüsünü değiştirip oruç tuttuklarından bahsedilmektedir. (Müsned, VI, 244.)
Muharrem ayı ve aşure günü, ehlikitap olan Hristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılmıştır. Nitekim Peygamberimiz Medine’ye geldiği zaman Yahudilerin aşure orucu tuttuklarını görmüş, kendilerine bu orucu niçin tuttuklarını sormuş. Onlar, “bugün hayırlı bir gündür, bugünde Allah İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardı. Musa (a.s.) bugünde oruç tuttu” cevabını vermişlerdir. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “biz Musa’ya sizden daha evla ve layığız” demiş, aşure orucunu tutmuş ve ashabına da tutmalarını emretmiştir. (İbn Mace, “Sıyam”, 41.)
Bi’setten önce birkaç kere aşure orucu tutan Hz. Peygamber, hicretten sonra da birkaç kere aşure orucu tutmuş, diğer Müslümanların da tutmasını istemiştir. (Buhari, “Savm”, 69.) Ramazan orucu farz kılınınca aşure orucu bir yükümlülük olmaktan çıkarılmakla birlikte tutulması tavsiye edilmiş ve sünnet kabul edilerek tutula gelmiştir.
Hz. Peygamber sadece aşure gününde değil bir önceki ve bir sonraki günlerde de oruç tutulmasını öğütlemiştir. (Buhari, “Savm”, 69.) İslam âlimleri de, bugünü oruçlu geçiren Yahudilere benzememek için, aşure orucunun önceki veya sonraki günle birlikte tutulmasının uygun olacağını bildirmiştir.
Bu mübarek günde, acısı Müslümanların gönlünden hiçbir zaman çıkmayan müessif bir olay da yaşanmıştır: Kerbela…
Cinayet ve zulüm her zaman kötüdür. Ancak kutsal bir günde işlenmişse acısı kat kat artar… Hele Hz. Peygamber’in “ehlibeytine” karşı yapılmış ve insanlık tarihinde eşine az rastlanan türden ise…
Hz. Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin ve birçok aile ferdi 10 Muharrem 61 (10 Ekim 680) tarihinde Kerbela’da hunharca şehit edilmiştir. Bu acıyı paylaşmak üzere Arap, Fars ve Türk edebiyatında pek çok manzum ve mensur eser kaleme alınmıştır.
Kerbela, eskiden hacılarımızın da uğrak yerlerinden birisiydi. Hacılarımız önce buraya uğrar, Âl-i abâ sevgisini tazeler; sonra Harem-i Şerif’e giderlerdi. Günümüzde ise Kerbela bir başka kederle mahzun. İnşallah tekrar Müslümanların uğradığı, ehlibeyti ziyaret edip acısını paylaştığı günlere kavuşur.
Bu mübarek ay vesilesiyle kutsal zaman ve mekânlara saygımızı tazelemeliyiz. Muharrem ayı ve aşure gününde meydana gelen hayırlı hadiseler hatırına Yüce Rabbimize kulluk ve şükrümüzü arttırmalıyız. Kerbela’da meydana gelen zulmü de hatırdan çıkarmamalıyız ki bir daha hiç kimse böyle bir zulüm yapmaya cesaret edemesin.
Zalimlerin ve zulmün içimizi kin ve nefretle doldurmasına ve kirletmesine de izin vermeyelim. Zalimin zulmü varsa mazlumun da “Âh”ı var. İçimizdeki Allah (c.c.), Peygamber (s.a.s.) ve ehlibeyt sevgisi, nefret, kin ve zulmü yok etmeye kadirdir.
Hak gelince batıl yok olmaya mahkûmdur.