Güncelleme Tarihi:
Türkiye ile Yunanistan hükümetleri arasında 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan Lozan Mübadele Antlaşması çerçevesinde 2 ülke sınırları içinde yaşayan yaklaşık 2 milyon Müslüman ve Hristiyan halkın göçüne sahne olan tarihi olay, mübadillerin çocuk ve torunları tarafından büyüklerinin anlattığı kadarıyla hala hafızalarda tutuluyor.
Mübadil çocuğu olan Tuzla Sosyal Dayanışma ve Yardım Derneği Başkanı Nursen Temizel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ailesinin 1923 yılı Aralık ayı sonunda Selanik'in Kılkış kazasının Sevindik Köyü'nden Türkiye'ye göç ettiğini anlattı.
Mübadilleri taşıyan gemilerin büyük bir kısmının mutlaka Tuzla'daki tahaffuzhaneye uğradığını ve mübadilleri burada indirdiklerini kaydeden Temizel, şunları söyledi:
“İskan olmak için buradan Türkiye'nin değişik yerlerine gidiyorlar. Ailem Tuzla'nın merkezinde Rumlar'ın terk ettiği o zaman ahşap bir evde iskan oluyor. Ben de o evde dünyaya geldim. Evler sefer tası gibi aşağıda bir oda, üst katta bir oda, yani 2 odalı. Eğer ev 3 katlıysa en üst katta da bir oda daha var. Çoluk çocuk bu küçücük eve sığınıyorlar. Bu insanların acıyla, hüzünle terk edilen köyler, bir daha açılmamak üzere kapısı kilitlenen evler, yollarda yaşanan çileler, ölümler yanlarına kar kalıyor.”
Bir gün babasına “Geldiğin köyü hatırlıyor musun?” diye sorduğunu anlatan Temizel, “Babam köylerinin çok güzel olduğunu söyledi. Evlerinin altından bir dere geçermiş. Evin önünde annesinin ekmek yaptığı bir fırınları ve bir de kuyuları varmış. Köyün ortasında da kocaman bir dut ağacı varmış. Bazı mübadil aileleriyle birlikte 2002 yılında Sevindik Köyü'ne gittik. Köyde bizim oturduğumuz evlerden eser yoktu ama o dut ağacı hala orada duruyordu” dedi.
Yük gemisi ile göç
Ailesi yine Sevindik Köyü'nden Türkiye'ye gelen mübadil çocuğu Nevzat Özcan da annesinin anlattıklarını şöyle aktardı:
“Annem anlatıyor; bir Yunanlı, bir Türk ve bir de Birleşmiş Milletler görevlisi geliyor. 'Bavulunuzu bohçanızı hazırlayın sizi Türkiye'ye götüreceğiz' diyorlar. Böyle başlıyor mübadele süreci. Bizimkiler Selanik'e geliyor, o rıhtımda bir müddet çadırlarda yaşıyorlar. O dönemde insanlar kışın haftalarca 'umut gemisi' bekliyor. Babaları rahatsızlanıyor çadırda, doktor yok tabii. Bir süre sonra vefat ediyor. Köye gidip defnediyorlar geri geliyorlar.
Gemi dediğiniz de bugünkü gibi yolcu gemisi değil, yük gemisi. Ambara bu insanları dolduruyorlar ve yolculuk böyle başlıyor. 2 gün 2 gecede Tuzla Tahaffuzhanesi'ne geliyorlar. Burada 40 gün tutuluyorlar. Sonra diyorlar ki 'Tuzla'ya yerleşin'. Tabii, adam dağda Yörük. Koyun besleyen adamı getirdin deniz kenarına koydun. Denizden korkuyoruz. Ben de hatırlıyorum evimiz denize 25 metre. Bir lodos oluyordu, annem hemen dua okumaya başlıyordu 'dalga dursun' diye...”
Köyünü 2002 yılında gezmeye gittiğini anlatan Özcan, “Köyde bir tek okulun duvarları kalmış, bir de dut ağacı. Çok üzüldük. Atalarımızın topraklarında hiçbir iz, hiçbir eser kalmamış” dedi.
“Bulgar çeteleri evimizde altın aramış”
Nurhayat Filiz de ailesinin Selanik'in Sarıdoğan Köyü'nden Türkiye'ye geldiğini belirterek, göç sırasında dayısı ve amcasının yolda öldüğünü kaydetti.
Ailesinin Türkiye'ye göç edeceği dönemde bazı çetelerin baş gösterdiğini ve insanlara çok eziyet çektirdiğini anlatan Filiz, şöyle devam etti:
“Memlekette çok rahatlarmış. Babamın bir tarafı manifatura, bir tarafı da bakkal olan bir dükkanı varmış. Babam 40 günde buraya gelebildiklerini anlatırdı. Çok çileler çekmişler. Türkiye'ye gelince Bilecik'te iskan olmuşlar. Babam bir müddet sonra Tuzla'ya gelip yerleşmiş. Maddi durumu iyi olduğu için Tuzla'da bütün malını kendi parasıyla almış. Biz de köyümüze gittik. Gezdik oraları. Bir dede, babamı tanıdı. Bana o günleri, evimizi, ailemin yaşadıklarını anlattı. Çok duygulandım. Ailem oradan ayrılınca Bulgar çeteleri gelip evimizde altın aramışlar, darmadağın etmişler.”
87 yaşındaki mübadil çocuğu Salih Eser de mübadele zamanı ailesinin Sevindik Köyü'nden Selanik'e yürüyerek geldiğini belirterek, “Yolculuk günlerce sürmüş. Köy çok dağlıkmış ve hiç araba yokmuş. Hastalıklar, ölümler... İnsanlar için büyük çile olmuş” dedi.
Ragıp Temizel de mübadele döneminde insanların Bulgar çetelerinden çok çektiklerini dile getirerek, “Selanik'e inmek için gündüz mısır tarlalarının aralarında yatarlarmış. Çeteciler görmesinler diye gece yol alırlarmış. Öyle kendilerini kurtarmışlar. En büyük darbeyi mübadele sırasında Yunanlılardan değil de Bulgar çetelerinden görmüşler” ifadelerini kullandı.