Güncelleme Tarihi:
Halime şükrediyorum. Kitap istiflerken umutsuzluğa kapılmış, taka tuka yaparken testereyle elimi kesmiş veya perde sökerken küfrü basmış olsam da, tatili evimde ve şehirde geçirmiş olmaktan yakınmıyorum. Yaz kentlerini ve aynı kaderi paylaştığım yaz kenti insanlarını seviyorum.
TATİLDE ne mi yaptım? Hiç bir şey yapmadım...
Daha doğrusu, ev toparladım. Bilhassa da kütüphanemi hale yola soktum.
Dışarıya adım atmadım desem yeridir, şaka değil aşağı yukarı üç bin kitap, tam iki hafta boyunca hemen yalnız cilt tozlarıyla boğuştum.
Birikmiş olanları için yeni raflar monte ettim. Düzen manyağıyım ya, sonra hepsini indirdim. Konulara ve alfabetik sıraya göre tekrar istifledim.
Bir de, çıraklık yıllarında edinmiş olduğum zenaatkar yönüm depreşti. Su tesisatından elektrik sigortasına kadar bilimum taka tuka işleriyle uğraştım.
Mutfaktaki musluğu değiştirdim, sittin senedir elimin değmediği prize toprak bağladım, eskiciden aldığım sandalyeye zımpara ve cila çektim.
Bu arada, hanidir temizlenmeyen perdeleri söktüm. Kapıcıya yıkattım.
Doğrusu, anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. Bütün yer sathını kaplayan kitapların arasından umutsuzluğa kapıldığım oldu. Testereyle de elimi kestim.
Ama değdi. Üstümden çok önemli bir angarya kalktı. Rahatladım.
Bendeniz tatili işte böyle geçirdim.
* * *
YOK, ‘‘be adam, hamaratlık damarın tutacağına neden sen de insan gibi bir tatile çıkıp uygarca davranmadın?'' sorusunu yönelterek kulunuzu suçlamayın.
Haksızlık etmiş olursunuz! Sanıyor musunuz ki güney denizlerinin yakamozunu delicesine özlemedim? İhtimal veriyormusunuz ki akşam melteminin kokusuna karışacak anason rayihasını teneffüs etmeyi çılgıncasına istemedim?
Fakat n'apim, züğürtlüğün gözü kör olsun. Denizlere ve kokulara inemedim.
Meteliksizlikten dolayı güneşte kemiklerimi ve suda kaslarımı ısıtamadım.
Biliyorum, şimdi de, ‘‘uydurma, artık tatile gitmek atla deve değil. İsteseydin mutlaka icabına bakardın'' diyeceksiniz.
* * *
HEM evet, hem hayır...
Evet, çünkü gerçekten de eğer illa arzulasaydım, vukuat ilk defa başıma gelecek değil ya, kredi kartımın bir ay sonraki dökümüne yine boşverir ve borç harç, harcıalem bir mıntıkaya ben de kapağı atardım. ‘‘Bronzlaşmış'' dönerdim.
Ama aynı zamanda hayır, zira ben böyle tatil yapamam. Vasata fit olamam.
‘‘Charter'' seferle Londra varoşundan gelmiş sümüklü küçük burjuvalarla yüzme havuzu paylaşamam. Plajda onlarla beraber balık istifi olamam.
Yarım pansiyon turlara dehşet bir kumarbazlıkla, self servis akşam yemeklerine de müthiş bir açgözlülükle saldıran İsrailli turistlerle aynı masaya oturamam. Kimsenin nefesini ve kimsenin ucubeliğini çekemem.
N'apim, tatil bab'ında ben ya herrucu, ya merrucuyum...
Dolayısıyla, bir elimin yağda bir elimin balda duracağı ve cebimde akrep varmış gibi davranmayacağım bir ortam yaratamassam, sıradan tatile çıkmam.
Eh, bunları gerçekleştiremediğime ve koyda bekleyen devasa yatım veya körfeze nazır sayfiye evim olmadığına göre de, bu yıl yine ikinci şıkkı tercih etmek zorunda kaldım.
Evimde oturdum ve dediğim gibi, kitap istifi ve taka tuka işiyle uğraştım.
* * *
HAYIR, hayır, şikayet ettiğimi sanmayın.
Bir kere, her ne kadar dışarı yalnız sabah kahvesi ve akşam aperitifi için çıksam da, ben yaz şehirlerini çok severim.
Kentim boşalmışlığı ona olan aidiyet hissimi pekiştirir. Sıcak kaldırımlar üzerindeki hükümranlığım diğer mevsimlere oranla daha da artmışmış gibi gelir.
Sonra, gazeteleri okurken kahvemi getiren her zamanki garson ve diğer ender müşterilerle beraber boğucu günü yine burada karşılıyor olmak, onlarla aramdaki kader birliğini güçlendirir. Mahrem bir dayanışma duygusu yerleşir.
Ya da, akşam öteki müdavim kahvenin terasına iliştiğimde, açık emprimeler giymiş ve tatile gidemedikleri için bacaklarını ancak batan güneşe uzatarak bir nebze bronzlaşmaya çalışan kadınlarla daha kolay diyalog sağlanır.
‘‘Bari haftasonu kaçabilecek misiniz?'' türünden bir girizgah ikinci kadehi aynı masada içmek; yaz kentlerinin toplumsal dokusu hakkında biraz lafazanlık yapmak da hafif bir yemeği aynı lokanda yemek sonucunu getirebilir.
O zaman, dolmuş uçaklara binen küçük burjuvalar ve self servis sofralara saldıran yarım pansiyon turistlerle plaj paylaşılmadığına daha çok şükredilir.
* * *
BEN halime şükrediyorum. Kitap istiflerken umutsuzluğa kapılmış, taka tuka yaparken testereyle elimi kesmiş veya perde sökerken küfrü basmış olsam da, tatili evimde ve şehirde geçirmiş olmaktan yakınmıyorum.
Yaz kentlerini ve aynı kaderi paylaştığım yaz kenti insanlarını seviyorum.
Ama sizi bilmem... Belki siz, tatilde kütüphane istifi değil plaj istifi yapmayı tercih ediyorsunuzdur.
Olabilir... Zevkler, renkler ve de tatiller tartışılamaz...