Güncelleme Tarihi:
İkinci Yeni, modern şiirimizin kendisini tamamlama çevrimidir ve bunda Sezai Karakoç’un mutlak payı vardır. 1933’de Diyarbakır- Ergani’de doğan, Maraş Ortaokulu, Gaziantep Lisesi ve sonrasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitiren Karakoç, ilkin iki sayılık Şiir Sanatı (ki aslında 2. Yeni’nin ilk toplanma yeridir) dergisini, sonra da 1960’dan başlayarak değişik aralıklarla Diriliş Dergisi’ni çıkarmıştı. Üniversite öğrencisiyken yazdığı ‘Monna Rosa’ şiiri ile gönüllere taht kuran Karakoç, Cemal Süreya, İlhan Berk, Turgut Uyar, Ece Ayhan, Gülten Akın, Edip Cansever gibi başat şairlerle, 1950’lerin ortasından itibaren modern şiirimize yepyeni bir soluk getirmişlerdi. Muzaffer Erdost’un isim koyduğu İkinci Yeni haksızca eleştirilse de halen bu atılım bir hiza ve orijin niteliği olmayı sürdürüyor.
İLK KİTABI 1959’DA
İlk kitabı ‘Körfez’ 1959’da basılan Karakoç, kendi zihni öncülleri sayılabilecek Mehmet Akif ve Necip Fazıl’dan teknik, estetik ve duyuş atılımları yönünden ayrışarak hem kendi özgünlüğünü yaratır hem de mevcut şiir kanonuna açılım ve derinlik katar. İnançla kuşanmış genç kişi, kentli bir idealist olarak yepyeni bir tecrübeye bürünür. ‘Şahdamar’, ‘Sesler’ gibi sonraki kitaplarında çarpıcı şekilde izlenen çağcıl ve senfonik duyuş, önce ‘Köpük’ şiirinde sonra da ‘Hızarla Kırk Saat’ kitabında destansı bir forma bürünecek bu form İslam inanç ve medeniyetin kodlarıyla ‘Tahanın Kitabı’ ve ‘Gül Muştusu’ eserinde boyutlanacaktır.
‘DİRİLİŞ’ KAVRAMIYLA...
Sezai Karakoç, düşüncelerini ‘Diriliş’ kavramı etrafında formüle etmiş bir düşünürdü aynı zamanda. İslam dünyasının topyekûn dirilmesini ve kültürel olduğu kadar inançsal bir atılım yapması gerektiği ana erekti. Didaktizme düşmeden, kitlesel anafora kapılmadan, entelektüel bir süreç yaşadı Karakoç. Şiir ve yazılarını görmekte ve değerlendirmekte geç kalan Türkiye entelijansiyasına karşı kendi mütevazı ve yalın dünyasında tek başına direnen Karakoç, son zamanlarda bir cenah kültüne de dönüştürülmüştü. Oysa şiirsel zeka yanında engin kültür ve yüksek samimiyetle örülmüş eserleri, toplumsal kapsayıcılık bakımından da kaynaktır. Hikâyeleri, Mevlana, Yunus Emre, Mehmet Akif mini biyografileri, şiir çeviriler ve henüz kitaplaşmamış hatıraları kültür ve edebiyat tarihimizin esaslı metinleri sayılabilir. Şiir çevirilerindeki yetkinlik ve hikâyelerindeki geçmişe bağlı kavrayışla ayrıksı bir sanatçıdır.
MERKEZ: DİRİLİŞ DERGİSİ
Üniversite yıllarında şair Cemal Süreya’nın yakın arkadaşı olan Sezai Karakoç, başta Necip Fazıl Kısakürek’in Büyükdoğu idealine bağlanıp orada yazı ve şiirler yayınlasa da zamanla kendi çizgisini geliştirmiş, 1966’dan itibaren Diriliş Dergisi özellikle inançlı entelektüel sanatçıların merkezi olmuştur. Doğu’yu ve Batı’yı tarihi sosyolojik perspektiften değerlendirerek özgün, yeni ve modern bir zihin halitasını öneren, bunun için çevirilere, eski metinlere ve genç şair ve yazarlara kucak açan bir anlayışla yol almıştır. Binlerce sayfayı aşan dergi ve gazete ciltlerinde her meşrepten gence mümkün olduğunca yer verilmiştir. Karakoç, kültürü ve sanatı bir dönem olarak değil hayat olarak düşünmekle ve kitlesel iştaha mesafeli durmakla ayrıcalıklı bir karakter olarak belirir. ‘Gün Dönümü’ adını verdiği toplu şiirleri, 1950’den bu yana yaşadığımız hayatın canlı bir yansıması olduğu kadar modern şiirimizin teknik ve estetik evrimini de içerir. Octavio Paz’ın modern şiir için kullandığı ‘bağlamlı’ kavramı belki de en çok bu toplamdadır.
Sezai Karakoç şiirinde, çocuklar, yaşlılar, kadınlar, yoksullar ve aşk başat imgeler arasında ilerler. ‘Leyla ile Mecnun’ kitabında ise modern mesnevi yazma örneği sunar. Uzun erekte hayatını eserine adamış ve Türkiye şiirinin karakterini müstağnilik onuruyla temsil etmesiyle de kaynak bir kişiliktir. Yahya Kemal, ‘Eski Şiir’de “Kimin şair olduğuna şairler karar verirdi” diye yazar. Sezai Karakoç da bugün yaşayan bütün şairler tarafından ortak sevilen bir kişilik olarak seçkin bir işaret taşıdır.
HAYATINI KAYBETTİ
Şair, yazar, fikir adamı Sezai Karakoç, 88 yaşında hayatını kaybetti. Büyük ustanın vefat haberini Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın Twitter hesabından duyurdu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın paylaştığı mesajında, “Diriliş şairi üstad Sezai Karakoç rahmet-i Rahman’a kavuştu. Örnek bir hayat, sağlam bir fikir örgüsü ve büyük bir edebî miras bıraktı geride. Mevla mekanını cennet, makamını âli, ruhunu şâd eylesin” ifadelerine yer verdi.
NESİLLERE YOL GÖSTERDİ
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan: Fikirleriyle nesillere yol gösteren, edebiyatımızın, düşünce dünyamızın, ülkemizin büyük mütefekkiri, ‘Diriliş Şairi’ Sezai Karakoç Beyefendi’nin vefatını derin bir teessürle öğrendim. Merhuma Allah’tan rahmet, ailesine, sevenlerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Şair, yazar ve fikir insanı Sezai Karakoç’un vefatından dolayı derin üzüntü duydum. Sezai Karakoç’a Allah’tan rahmet, tüm sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: Diriliş şiirini yetim bırakıp, kaderin üstündeki kaderi yüreğinde taşıyarak 88 yaşında ebediyete irtihal eden Merhum Sezai Karakoç’a Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, ailesine, sevenlerine, aziz milletimize başsağlığı diliyorum. Mekanı cennet, ruhu şad olsun.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener: Yüreğinden geçenleri fikirleriyle harmanlayarak Türk edebiyatına kavuşturan, değerli fikir ve gönül insanı Sezai Karakoç’u kaybettiğimizi üzüntüyle öğrendim. Merhuma Yüce Allah’tan rahmet, ailesi ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Mekanı cennet olsun.
ŞİİRİNDEN DE İNANCINDAN DA TAVİZ VERMEZDİ
Doğan Hızlan: Bazı şairler vardır ki yazdıkları iyi şiirin engin unsurlarını taşır. Sezai Karakoç da bu tanıma giren şairlerdendi. Çok kimse onun edebiyattaki erişilmezliğinin yanısıra düşüncelerini, inançlarını da söz konusu ederler. Elbette iyi bir şairin düşünceleri, dünya görüşü de şiirine sızar. Okurun şiiri dışında da onunla ilgilenmesi iyi şair olmasından ileri gelir. Birçok kişi onun şiirlerini de düşüncelerini de inceledi. Beni kişiliğinin bir yanı çok etkilemiştir; şiirinden de düşüncesinden de inancından da taviz vermemesi. Her zaman rahmetle anacağım.
Tarık Tufan: Ömrünü ‘Diriliş’in ışığında bir varoluş kavgasına adayan şair, fikir adamı Sezai Karakoç’un dünya sürgünü bitmiş. Şahidiz, iyi biliriz.
İsmet Özel: Seni yok sayacaklar, sen daha çok var olacaksın.
Nihat Genç: Edebiyatımızın çok büyük bir şairi Sezai Karakoç vefat etti, Allah rahmet eylesin! Ey okuyucu, ey medya, sağcı solcu ocu bucu demeden bir şairin ölümünü çok ciddiye alalım, ‘Monna Rosa’ şiirini huşuyla okuyalım, kelimelerin büyüsüne edebiyatımız adına şükran duyalım!
Seray Şahiner: “Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız.” Şairi kaybetmişiz, devri daim olsun...
‘ÖYLE BİR MÜSLÜMAN Kİ MARX DA BİLİR, NİETZSCHE DE’
Usta şair Cemal Süreya, ‘99 Yüz’ kitabında üniversite yıllarında yakın arkadaşı olan Sezai Karakoç’la ilgili şu yorumu yapmıştı: “Bulgucu adam. Belki de ülkemizde tek bulgucu. Çok daha yetenekli bir Mehmet Akif’in tinsel görüntüsüyle adamakıllı dürüst bir Necip Fazıl’ınkini iç içe geçirin, yaklaşık bir Sezai Karakoç fotoğrafı elde edebilirsiniz. Türkiye’de, özellikle sağın, özellikle de mukaddesatçı kesimin içinde yalnız. Bir başına. Hiçbir ortaklığa girmez. Dışarıda ve yukarıdadır. Düşüncesini de, öfkesini de hemen ortaya koyar. Ama yalnız olması yalnız kalma anlamında değil, diyorum. Yapısı öyle. Öyle bir Müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de bilir, Rimbaud da bilir. Salvador Dali de sever. Nâzım da okur. Sıkışmış, sıkıştırılmış deha. Alçakgönülle katı yüksek uçuyor. Şemsiyesi yok.”
45 YIL FOTOKOPİ
Şiir kitapları arasında, ‘Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı/Gül Muştusu, Körfez/Şahdamar/Sesler, Zamana Adanmış Sözler, Ayinler, Leyla ile Mecnun, Ateş Dansı ve Alın Yazısı Saati’ bulunan Karakoç, 1950 yılında kaleme aldığı, ancak kitaplaştırılmasına 45 yıl boyunca izin vermediği ve bu süre boyunca fotokopi halinde elden ele dolaşan ‘Monna Rosa’ adlı akrostiş şiiriyle geniş bir hayran kitlesine ulaştı.