Oluşturulma Tarihi: Ağustos 09, 2004 00:00
“Evde yok yiyecek, içine giyecek, kömür yok aşağıda, bir zeytin kursağında, borç gırtlağında ama vizon kürk sırtında. Baştan aşağı, belden kuşağa, beyden uşağa, konaktan odaya, ne varsa tabidir modaya...” Toplumları 19. yüzyıldan itibaren etkilemeye başlayan, Türkiye'de 1960'lı yıllarla birlikte orta sınıfı kapsayan moda fırtınası, ülkenin sesli-sözlü tarihinde bu sözlerle hicvedildi.İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan'ın, AA muhabirine verdiği bilgiler ve Toplumsal Tarih Dergisi'nin Ağustos sayısında yer alan çalışmasından yapılan derlemeye göre, Türkiye'de 1950'li yıllara kadar üst sınıfları etkileyen moda, 1960'lı yıllarla birlikte orta sınıfı da kapsamına aldı. Ekonomiden siyasete, kentlerden yerel yönetimlere, eğitimden basına, sinemadan müziğe etkin bir değişimin yaşandığı 1960'lı yıllarda, modanın ayak sesleri daha etkin duyulurken, Batı ile yoğunlaşan ilişkiler, giysi ve saç biçimlerinin günlük yaşamı belirlemesine yol açtı. Batıda ortaya çıkan yeni moda, İstanbul'dan giriş yaptığı ülkede, öncelikle kadınları hedefledi.“MODA, DOĞUMLA BAŞLAR”Mehmet Ö. Alkan'ın çalışmasına göre, modadaki değişim, aynı hızla plaklara da yansıdı. 1950'li yıllarda 78 devirli taş plaklara yansıyan moda, iki ünlü hiciv ustası Karındaş Mahmut ve Celal Şahin'in sesinden ülkeye uzandı. İki sanatçının bu konuda yaptıkları çalışmalarda, ülkenin o günlerdeki durumu özetle şu sözlerle hicvedildi:“Saç kısalır, saç uzar, etek kısalır, etek uzar, zayıflanır, şişmanlanır, dik durulmaz, boyun eğilir, siyah saçlar, sarı saçlar, kalın değil, ince kaşlar, isterse yetmiş olsun yaşlar. Moda, doğumla başlar. Olsa bir horoz kafada, elinde yumurta rafada, bir gül demeti de kolunda, çıksa bir kere dolaşsa, şaşma, bu da olur moda. Etek kısa, belde korsa, tak kaşına gözüne, ağzına burnuna, sür sürüştür, badanala sıva, çık dışarıya, bu da moda. Uzun etek, nalın pabuç, şapkada bir koca havuç, zayıflamak için beş ay oruç, bu da moda.”MİNİ ETEK GELİYORİlk kez 1962'nin sonbaharında en ucuz kumaştan yapılma bir tasarım olarak İngiltere'de ortaya çıkan ve hızla yayılan mini etek, sıradan bir terzi olan yaratıcısı Mary Quant'ı dünyanın en ünlü kadınlarından biri haline getirirken, birçok tartışmaya da konu oldu. Papa'nın, kiliseye girmesini yasakladığı bu yeni modanın Türkiye'ye gelişi ise 1960'ların ikinci yarısını buldu.Ülkede önce yadırganan, ancak çok hızla yayıldığı için de benimsenen mini etek, plakların da minisi olan 45'liklere hemen yansıdı. '66 mini modası', '67 mini etek modası', 'Kazaska-1969' gibi şarkı adlarına ve sözlere konu olan mini etek için yapılan plaklarda, bazen bunun bir moda değil, 'rezillik' olduğu dile getirilirken, çirkin kızların daha güzelleşeceği ya da mini giyenin şansının açılacağı ifadelerine de rastlandı.Bazı plaklarda ise mini etekli kızlara atılan laflar ve onlara verilen yanıtlar yer alırken, kaynanaların kısa etekli gelinlerine itirazları ve 'bacağım güzelse giyerim' diyen gelinlerin 'nispetleri' de duyuldu. 'Mini etekli kızların evde kalmayacağı' belirtilen 45'likler, 'Mini etekli kızı/ yanarsın sakın alma' şarkılarıyla yanıtlandı. Ateş Böcekleri ise hazırladıkları mizah plağında, mini eteği memur bütçesine benzetti.ETEKLER UZUYORTarihe 'modası geçmeyen' tarzlardan birisi olarak adını yazdırmasına rağmen tekstil üreticileri, kumaş tüketiminin azaldığı gerekçesiyle 1970'lerin ilk yarısından itibaren maksi etek modasını teşvik edince, mini eteğin de sonu geldi. Eteklerin uzayacağı haberini alan erkekler, plaklarla 'üzüntülerini' dile getirdiler. 'Maksi etek, yapana atmalı kötek' şarkısı, bu örneklerden birini oluştururken, bu modayı izleyen kadınlara, 'çöpçü' denecek kadar tepki geldi, kızlar, “babaannelere ya da kundaklılara' benzetildi. Plaklardan, “Çarpık bacaklar örtülecek, genç kızlar maksi giyecek, çöpçülere kalmadı vazife, etekler yolları süpürecek” sesleri duyuldu.Bu dönemde sadece giysiler değil, saç modaları için de plaklar yapıldı. 1958 yılında İran Şahı Rıza Pehlevi ile evlenen Farah Diba'nın saç modeli, Malatyalı Ufuk Erbaş'ın sesinden 'Diba Modası', boyalı saçlar ise Yılmaz Süer'den “Saçı Meçli Yarim” adıyla ölümsüzleşti. 1-7 Haziran 1975'te Mersin'de düzenlenen “1. Akdeniz Tekstil ve Moda Festivali” anısına “Merhaba Mersin” adıyla yapılan plak ise Ali Kocatepe, Ertan Anapa, Hümeyra, İskender Doğan, Kamuran Akkor, Melike Demirağ, Zafer, Banu ve Hülya'dan oluşan “Amcalar/Yengeler” vokal grubu tarafından seslendirildi.
button