Güncelleme Tarihi:
İŞTE BARUTER’LE SÖYLEŞİMİZ:
- Apolitik olduğu düşünülen bir kuşak Gezi Parkı eyleminin ana direniş hattı haline geldi. Nasıl oldu bu?
Biz bunu şöyle tartıyorduk; yaptığımız mizahı anlarken aslında ne kadar akıllı ve duyarlı olduklarını biliyorduk senelerdir. Bizim politik misyon taşıyan mizah kültürümüz ve dergicilik anlayışımız aslında bu çocukların apolitik olmadığı üzerine kuruluydu. Bu konuda yanılmadığımız bu olayla ortaya çıktı. Bütün değişimleri ve olumsuzlukları algıladıklarını biliyordum. Fakat bunu bir eyleme dönüştürebilirler miydi? Bunu hiçbir zaman bu haliyle tahmin etmiyordum.
- ‘Gezi ile birlikte sokakta mizah patlaması yaşandı’ diye genel geçer bir kanaat var. Mizahın profesyoneli olarak siz de bunu böyle mi görüyorsunuz?
Evet, bence de bu bir patlama tabii. Mizah yapmayı mizah dergilerinden öğrenmiş, aynı zekâda olmuş olan çocuklar birdenbire o enstrümanları keşfettiler. Bizim kalemimiz, kâğıdımız, dergimiz vardı. Onların Twitter’ları, Facebook’ları var. Bir tuşla iki kelimeyi bir araya getirip şahane bir espri çıkarabiliyorlar. Ve bizi aştılar. Bizim yaptığımız mizahı aştılar. Artık biz mizahçıları bile imrendirecek cinsten bir şey yapıyorlar. Bu bir mizah patlaması. Sokağa geri döndü mizah. Oğuz Abi’nin yıllar önce sokaktan toparlayıp, devşirip dönüştürdüğü dilden beslenen mizah, 30 küsur sene sonra yeniden sokağa döndü. Ben çok eminim ki bu çocukların mizah dergisi kültürleri olmasa ya da Cem Yılmaz’ı seyretmeseler, Zaytung’u, Ekşi Sözlük’ü takip ediyor olmasalar bunu yapamazlardı.
HESAPSIZ BİR DİRENİŞ
- Türkiye’deki mizah dergiciliğini dünyadaki örneklerinden ayıran unsur nedir?
Dünyada reklam almamasına rağmen bu kadar yüksek tirajlı mizah dergisinin yayınlandığı başka ülke yok. Biz derginin arasına zımba koymuyoruz sayfaların ayrılarak çok kişi tarafından paylaşılabilmesi için. Mümkün olduğunca yaygın bir kültür olmasını önemsiyoruz. Şöyle bir kapitalist ve ticari bir akıl da olabilirdi; zımbalarsın, paylaşılamaz ve daha çok satarsın. O zımbayı oraya koymadık. Raconunda bu vardı. Dağılarak sağlam bir paylaşım alanı oluştu. Tıpkı şu anda sosyal medyanın gördüğü işlevi 30 yıldır mizah dergileri bu akılla yaptı. Direnişin de başka örneğinin dünyada olmaması gibi. Ne Mısır’dakine benziyor, ne Tunus’takine, ne 68 olaylarına, ne de ABD’deki Occupy’a. O kadar genç, diri, hesapsız ve hergele ki... Müthiş hakiki bir gençlik enerjisi.
- Çok beyaz, çok hijyen bir topluluk eleştirisi getirildi iktidar çevrelerinden. Zaten AK Parti’ye oy vermeyenler dediler.
Bence öyle beyaz, hijyen falan değil. Alanlarda kara Türkler de var. Yetmez ama evetçiler var. Belki daha önce AK Parti’ye oy verip sonra pişman olmuş olanlar var. Hiç hijyen bir şey değil. O hijyenlikle, bir Nişantaşı–Cihangir kültürü olsa böyle kabul göremezdi bütün Türkiye’de. Tamam ifade biçimi beyaz. Çünkü entelektüel ve çok açık kafalı. Bunun ana zekâ kaynağı ancak okumuş ve ufkunu geniş tutan, özgürlüklerini kaybetmekten korkan insanlar olabilir. Çok ilkel ve karanlığın içinde durmaya sabrı olan bir kara enerjinin burada bir yeri yok. Bu beyaz olmak zorunda.
MİZAH ZEKÂ İSTER
- Bu beyaz şeyin içinde çok da fazla küfür vardı ama.
Onu mizah kapsamında değerlendiremeyiz. Zekâ düştükçe küfre, zekâ yükseldikçe alaya, en yüksek noktasında da mizahi bir küçümsemeye ve teşhire dönüşür. Bu bir skala. Küfür en akılsızca olan. En yüksek noktada hakiki mizah var. Küfrü en yüksek noktada mizaha dönüştürüp, içindeki küfür öğesini de ayıklayarak alaycılıkla birlikte karşı tarafın kafasına çakabilmek zekâ ister.
Gezi’nin çocukları korku ve öfkeden beslendi
- Daha güler yüzlü bir ülke olabilir miyiz?
Ben karamsarım bir kere. Yaşasın yırttık, bundan sonra her şey bizim, hiç o kafada değilim. Benim mizah yapabilmem için gerekli olan karamsarlık. Çünkü korkunun, öfkenin, nefretinin, bir depresyonunun, bir sıkıntın olması gerekiyor ki bunu dengeleyecek olan unsuru besleyebilesin. Çok kendisiyle barışık, korkuları olamayan, öfkeleri de fazla sivrilmemiş bir toplum olan İsveç mesela, mizah yapamıyor. Ben karamsarlıktan beslenerek mizah yapmışım, bu çocuklar da korkularından ve karamsarlıklarından dolayı sokağa dökülmüşler ve bu mizah olarak sokağa, sosyal medyaya yansımış. Bunlar keyifli, mutlu çocuklar değiller. Bunlar sadece iyiliği kontrollü bir biçimde kullanabiliyorlar. Bu iktidar değişse bile çoğu şeyin onlar için kötü olmaya devam edeceğini hissediyorlar.
- Hiç mi bir iyimserlik penceresi açmadı Gezi?
Ben buradan hem her şey çok iyi, hem her şey çok kötü cinsinden bir ikilemle çıkıyorum. Ama şu anlamda iyimserim. Yerleşmekte ve yaygınlaşmakta olan mizah dili birden çok bereketlendi. Bizim karşımızdaki sıkıntıyla baş etme üslubumuz gerçekten neşelendi. Dilimizle, espri kabiliyetimizle, zekâmızla savaşabiliriz. Bu da onları dize getirebiliyor, bizi besliyor, bize enerji veriyor cinsinden bir özgüven yerleşecek. 2013 kuşağı diye bir kuşak hem siyasi tarihte, hem de insanlık mitleri arasında bir yere oturacak. Artık bu bir referans noktası olacak.
Sağ kendine gülemiyor
- Mizahçı muhalif olmak zorunda mıdır?
Mizahçı adamın muhalif olmak zorunluluğu yok. Sağcı ana fikri olan mizah dergisi de çıktı zamanında. Komiklik sadece sol veya demokrat duyarlılıklara has bir beceridir demek yanlış. Mizah her türlü dünya görüşünün hizmetine girebilir. Ama ondan sonra katlanılması gereken o fikre angaje olmuş katı, tutuk kitlenin seviyesi ve tepkisi.
- Bugün neden sağ eğilimli mizah yok?
Kendilerine gülmek konusunda çok büyük sıkıntı var. Ben bir inançsız olarak, argümanlarını akıl dışından alan, hayatı çok katı kurallarla algılayan bir aklın kendiyle alay etme becerisinin olmadığını varsayıyorum. O zaman da zaten en büyük gücünü kaybediyor. İnsanın zaten mizah yapabilmesi için kendinden bile güçlü olması gerekiyor mizahın.
- Türkiye’de en son hangi lideri hatırlıyorsunuz kendisiyle alay edebilen?
Demirel mi acaba? Mizahı kendi söylemine katabilen, komik benzetmelerle, sağcı olduğu halde espritüel olabilen. Belki bazen Özal.
Birbirimize zorla kırdırılacağız diye endişeliyim
- ‘Eylem tek bir çadırla mı devam etsin’ türünden bir tartışma kendi içlerinde devam ederken, cumartesi akşamı Gezi’yi tamamen dağıtan müdahale, direnişi nasıl etkiler?
Sağduyusuz yöneticilere sahip olmak bir ülke için talihsizlik. Bu talihsizliğe karşı öfke var. Bu yüzden direniş gün geçtikçe derinleşebilir ve yaygınlaşabilir. Haklı ile haksız arasında kâbus gibi bir çatışmadan korkuyorum. Birbirimize zorla kırdırılacağımız endişesindeyim. Çatışmalı toplumlar acı çekerler. Hepimizi büyük acılar bekliyor olabilir. Umarım halkça, acılarımızı katlanılır kılacak güler yüzlü bir mizahı yaratacak gücü her zaman bulabiliriz. Esas işin şakası kalmazsa korkmamız lazım.
- Küfrü tetikleyen biraz da siyasette kullanılan dil mi?
Ya, değil. Çünkü burada onun seviyesine düşmek gibi bir gaflet yok. İçinde bulunduğum karikatür âlemi hiçbir zaman o seviyede bir gaflete düşmedik. Çocukların da mizah seviyesini tartarken, o seviye düşüyorsa onu mizahın dışında tutuyoruz. Çok seviyeli bir iktidar da olsa gafil duruma düştüğündeki seviyeyi örnek almamak lazım.
En çok acıyı gazete karikatüristi çeker
- Bir süredir iktidara en büyük muhalefeti mizah dergileri yapıyor, gazetelerin girmediği konulara da giriyorlar gibi bir algı var.
Bizim yaptığımız gündem takibiyle aslında sizin yaptığınızın bir farkı yok. Fakat siz reklam alıyorsunuz. Dolayısıyla sistemle göbek bağınız var. Biz gerçekten bağımsızız. Bir tek reklamın oraya sokulmayışı mizah dergileri için çok önemli bir tutumdur. Davalar dışında hiçbir yaptırımın bize ulaşamayacağını bilmek müthiş bir özgürlüktür. Karikatür çok can yakan, çok teşhir eden, çok yalın bir biçimde karşılığını bulan bir şey. Bence en çok acı çeken bir gazete karikatüristidir. Latif’in yapabildiği şey sadece mizah zekâsından öte gerçek bir stratejik akıl.
Direnişin içindeki eski kafalar tasfiye olacak
- Güçler birliğinin içindeki farklı tarzlar olayın nasıl nihayetleneceği tartışmasında epey yüzeye çıktı değil mi?
Taksim Dayanışma’nın son toplantılarına hep gittim. Çok eski kafalı, hantal bir sol söylem var. Mesela en son kalan merdivenlerdeki barikat tartışılıyordu. Çok çirkin bir şey. Bu değil bu eylemin amacı. Son barikatı da sembolik olarak hareketin kendi iradesiyle kaldırması lazımdı. Ama o barikatı orada tutan kafa o kadar köhne bir kafa ki. Bir abi çıkıp ‘Barikat bir direnişin temel unsurudur ve devrimci pratik barikattan vazgeçemez’ diyor. Ama o sırada binlerce tweet uçuşuyor. Abiden sonra çıkıp konuşan çocuğun dili şu, ‘Referandum babanın kafana harçlık atması gibi bir olay’. Biri harçlık diyor, öbürü barikat. Bu eski kafalar tasfiye olacak bu süreçte.