Güncelleme Tarihi:
Yunanistan, Türkiye'nin Milli İstihbarat Teşkilatı'nı (MİT) nasıl görüyor?
Yunanistan'da çıkan ‘‘Türk Gizli Servisleri/MİT’’ adlı kitap, MİT ve Türk siyasilerin tutumlarıyla ilgili ilginç iddialarla dolu.
Toplam 581 sayfalık bu hacimli kitabı, Atina'da yayımlanan Amina Ke Diplomatia'' (Diplomasi ve Savunma) dergisinin yazıişleri müdürü olan ve Türkiye ve Türk ordusu hakkında yüzlerce makale kaleme almış bir gazeteci-yazar, Manos İliadas yazdı.
İliadas kitapta, Turgut Özal'ın MİT'i sivilleştirme girişimlerine bürokrasi ve ordununu direndiğini; yine Özal'ın kurduğu Özel İstihbarat Birimi'nin Süleyman Demirel tarafından dağıtıldığını ve MİT'in sivilleşmesi konusunda ki en büyük çalışmanın MİT Müsteşarı Sönmez Köksal tarafından gerçekleştirildiğini iddia ediyor.
ÖZAL'IN MİT'İ SİVİLLEŞTİRME GİRİŞİMİ
Kitaba göre, Turgut Özal iktidarda olduğu dönemde temel hedeflerinden biri MİT'i kontrolüne almaktı. Ancak, hiçbir zaman bu hedefini gerçekleştiremedi.
Kitapta, 1988 yılında basına sızdırılan ünlü MİT raporunun da doğrudan aslında Özal'ın MİT'i kontrolüne almaya dönük bir operasyon olduğu ileri sürülüyor. Kitapta bu raporun bizzat Özal'ın bilgisi dahilinde teşkilat tarafından basına sızdırıldığı öne sürülüyor.
Kitabın ilgili bölümünde bu konuda şöyle deniliyor:
‘‘İstihbarat teşkilatlarını, rakiplerine karşı kullanmaktan hiç bir zaman vazgeçmeyen Özal, MİT'e yönelik yoğun müdahaleleriyle tanınmıştı. Bu müdahaleler, öyle bir noktaya varmıştı ki, askerler tepki göstermek zorunda kalmıştı. Özal'ın müdahaleleriyle çok gergin bir ortam oluştu, MİT tepki göstermek için fırsat kolluyordu ve Özal, Teşkilat'ın resmen sivilleşmesi için yapmak istediklerini artık gizlemiyordu. Fırsat ortaya çıkmakla gecikmedi. Özal'ın siyasi hedefleri ve birileri ile ters düşme amacı çerçevesinde basına sızdırılan MİT raporu sonunda askerler, ona yakın isimleri Teşkilat'tan uzaklaştırarak tepki gösterdiler. 1992'den sonra politikacıların, en azından içeride MİT'ten kurtulma çabaları yeniden alevlendi.
Kitaba göre, Özal'ın MİT'e duyduğu ilginin gerisinde siyasi nedenler yatıyordu. Bu bölümde şöyle deniliyor:
‘‘Bu kurnaz Türk politikacısı, hükümet politikasının organı olarak sadece istihbarat teşkilatlarının önemini idrak etmekle kalmamış ve bunu siyasi rakiplerine karşı mücadelede de çok kıymetli bir araç olarak görmüştü. Başbakan olarak MİT içinde pek çok dayanak elde etmişti. Öncelikle Hiram Abbas, sonra Mehmet Eymür ve ikinci adam Korkut Eken sayesinde rakipleri hakkında pek çok şey öğrenme imkanı buldu ve onlar hakkında bildiklerini ifşa etme tehdidini sürekli olarak kullandı.
Fakat sonuçta Turgut Özal hiç bir zaman MİT'i kontrolüne alamadı. Askerler sızmayı fırsat bilerek Teşkilatı, Özal'ın adamlarından, Hiram Abbas'ın yakını olan mensuplardan temizlemeyi başardılar.’’
ÖZAL’IN ÖZEL İSTİHBARAT ÖRGÜTÜNÜ DEMİREL DAĞITTI
Kitaba göre, Özal'ın istihbarat mekanizması yalnızca MİT içindeki adamları ile sınırlı kalmadı. Özal, Osmanlı dönemindeki devlet yetkililerinin şahsi istihbarat teşkilatlarını model alan bir tarzda bir yan istihbarat örgütü kurdu. Bu örgütü sonradan Başbakan olan Demirel dağıttı. Kitabın bu bölümde şu ifadelere yer veriliyor:
‘‘Özal, Emniyet Genel Müdürü Saffet Arıkan Bedük ile işbirliği yaparak eski veya halen çalışan MİT mensuplarından oluşan bir birim kurdu. Ekim 1992'de de Özal ile Başbakan Demirel arasındaki savaş, Özal'ın Demirel Hükümeti'nin yasalarını ve kararnamelerini imzalamama aşamasına gelince, Demirel Özal'ın yan istihbarat birimini dağıtma yoluna itti. Özal'ın BOTAŞ içindeki oluşturduğu bir başka istihbarat birimi de aynı muamelmeye tabi tutularak, dağıtıldı.’’
MİT lojmanlarında inmek isteyen var mı?
Kitaba göre, MİT ile KGB arasındaki önemli bir benzerlik de lojmanlar konusunda ortaya çıkıyor. İliadis, Ankara Yenimahhale'deki MİT kampusundaki lojmanların KGB'den sonra bilinen ikinci örneği oluşturduğunu belirtiyor. İliadis, bu bölümde Ankaralı otobüs şöförlerine de atıf yaparak şöyle diyor:
‘‘Bu lojmanlar son yıllarda o kadar arttı ki, otobüs şoförleri, o bölgeye yaklaşıldığında 'MİT konutlarında inmek isteyen olup olmadığını' yolculara sormaktadır.
MİT örgütlenme olarak KGB’ye yakın
Kitaba göre, MİT'le ilgili en çarpıcı olgulardan biri örgütlenme konusunda izlediği modelde ortaya çıkıyor. MİT, istihbarat alanında Batı ilkeleri ve anlayışlarının açık etkisinde; ancak, Sovyet döneminin KGB'si ile daha çok benzerlikler taşıyor. Kitapta, bu konuda şu gözlem belirtiliyor:
‘‘Tüm batı ülkelerinde merkezi haber alma teşkilatının yetkileri, casusluk ve yurt dışında karşı casusluktur. Ülke içinde ise kural olarak istihbaratı önleme veya bu alanda başlamış olan yurtdışı faaliyetlerinin kalan kısmını ülke içinde sürdürme ile sınırlıdır. Örneğin ABD'de durum böyledir. Orada CIA, kural olarak yurt dışında, FBI ise ülke içinde faaliyet gösterir. İsrail'de MOSSAD ülke dışında, SHIN BETH ise karşı istihbarat ve iç güvenlik konularında yetkilidir.
Eski Sovyet bloğunda ise istihbarat kuruluşları KGB modelini izliyorlardı. Orada rejimin zorunlu kıldığı şartlar nedeniyle iç güvenlikle, karşı casusluk ve yurt dışında istihbarat toplama, KGB'nin ve diğer ülkelerin benzer kuruluşlarının yetkisinde idi. KGB'nin rolüne benzer, güvenlik konularını öne çıkaran bir yaklaşımı MİT yasası da öngörmektedir.’’
Bu neden böyle?
Kitabın yazarı, şu yanıtı veriyor:
‘‘Bu örgütlenme modeli, Türkiye'deki rejim ya da geleneksel devlet erkini kullanma biçiminden ayrı düşünülemez.’’
TÜRKİYE’DE BASINA SIZMAYACAK BİLGİ YOK
Atina'da yayınlanan Amina Ke Diplomatia’’ (Diplomasi ve Savunma) dergisinin yazıişleri müdürü olan Manos İliadas, Türkiye ve Türk ordusu hakkında yüzlerce makale kaleme almış bir gazeteci-yazar. İliadas, bununla birlikte MİT'le ilgili kitabını yazarken Türkiye'deki açık kaynaklardan da geniş bir şekilde yararlandığını belirterek, ‘‘Türkiye'de basına sızmayacak bilgi yok’’ değerlendirmesini yapıyor:
‘‘Kitabı yazarken mevcut arşivler, kurucu yasalar, kararnameleri de inceledim. Bunlar ‘‘sterilizasyon’’ prosedürüne tabi tutulmuş olsalar bile oldukça önemli bilgiler içermektedirler. Araştırma, Türk basınının geniş hacimli yayınları ile önemli ölçüde kolaylaşmıştır. Tüm bunlar dikkate değer bir Türk çelişkisini de ortaya koymuştur. Bu da bir taraftan gizliliğe bağlılık, diğer taraftan en gizli operasyonların ve faaliyetlerin bile basın aracılığı ile duyurulması eğilimidir.’