Güncelleme Tarihi:
Mısır’ı bu yıl başında alt üst eden depremin yarattığı çatlaklar henüz çok derinlere inmiş değil. Bunun sebebi de Mübarek rejiminin omurgasını oluşturan ordunun, kendi konumunu ve önceliklerini koruma amacıyla devrimcilerin tarafını tutmuş olması.
Geçtiğimiz hafta, Mısırlı subaylar, anayasanın gelecekte olmasını istedikleri halini kamuoyuna sunup halka ve devrime kendi iradelerini dayatmaya kalktıklarında, toplumun çoğunluğunda öfkeye ve hayal kırıklığına neden oldular.
Ordunun hazırladığı anayasa taslağında gerçekten bazı işe yarar direktifler ve prensipler yer alıyor. Ancak silahlı kuvvetleri; devletin ve sivil yasama, yürütme, yargının üzerine koymak, geçmişten bugüne miras kalan bir tavır ve Mısır’ın demokratik geleceğinde yeri yok.
Generallerin işleri kendi bildikleri gibi halletmek için attıkları bu zamansız ve talihsiz girişim, anayasal meşruiyetin kaynağının halk olduğunu savunanlar tarafından pek de hoş karşılanmadı.
Dahası, güvenlik güçlerinin protestoculardan intikam alırcasına aşırı güç kullanması sonucu dökülen kan, Mısırlıların Mübarek sonrası dönemde kabul edebileceği bir şey değil.
Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi (SCAF), kendi çıkarlarını vurgulamak ve Mısırlıların meşru haklarına yanıt vermek konusunda daha itidalli davranabilirdi. Kahire merkezli El Ezher Üniversitesi’nin bu ay başında yayımladığı “Arap Baharı şartnamesi”nde de denildiği gibi, barışçıl vatandaşlara karşı şiddet kullanılması, iktidarın meşruiyetine zarar verip varlık sebebinin sonunu getiriyor.
Halkın ya da devrimin adına konuşan bir hükümet, kendi adına ve gözetimi altında, ortalığın böyle bir kan gölüne dönmesini kabul edemez ve etmemelidir.
Başbakan Essam Şeref, SCAF tarafından bu göreve atandıktan sonra Tahrir Meydanı’na gelerek devrimcilerin yanında olmuş ve tarafını belli etmişti. Ancak devrimin üzerinden geçen birkaç ayda Mısır’ı devrimden bu yana sivil hükümetin değil SCAF’ın yönetmekte olduğu ortaya çıktı.
Dolayısıyla ülkeyi seçimlere götürecek hükümette kim olursa olsun, halkın gözünde güvenilirlik sağlayabilmek için generallerden bağımsız olduğunu kanıtlaması gerekiyor.
Mısır’ın önde gelen bağımsız entelektüellerinin de öne sürdüğü gibi, ilk önce sivil bir hükümet kurulması, ardından anayasa komisyonu için bir seçim yapılması, son olarak da ülkenin tamamen sivilleşmesi adına SCAF’ın iktidarına son verecek başkanlık seçimlerinin yapılması gerekiyor.
Sonuçta, generallerin Mısır halkının yanında olmaktan başka seçeneği yok. Bu sadece sağduyunun gerektirdiği bir durum değil, aynı zamanda kendilerinin ve Mısır’ın da çıkarlarına hizmet eden bir durum.
Mısır’ın ulusal güvenliği tehlikede ve Mısırlılar da başka bir şeyi kabul etmiyor. Mısırlılar ülkenin bağımsızlığını ve egemenliğini koruyacak ordunun güçlü olmasını istiyor. 21’inci yüzyılda da ordunun bir güç olabilmesi için güçlü ve hareketli bir demokrasi gerekiyor.
Gerçekten de silahlı kuvvetler, Mısır’ın anayasasına duyulan saygıyı tesis etmek için önemli bir rol oynuyor. Dolayısıyla anayasayı asıl ihlal edenin ordu olması durumunda böyle bir saygıdan bahsetmek mümkün olamaz. Dahası bu aynı zamanda, ordunun devlet kurumlarının bir parçası ve ulusal egemenliğin üzerinde olduğu anlamına geliyor.
Generaller aynı anda her şeye sahip olamazlar. Eğer demokrasi silahlı kuvvetleri de kapsamazsa o zaman demokrasi değildir.
Generaller kendi bütçelerine karar verip bunu halka dayatamazlar. Ya da ekonomide ve hükümette kendi çıkarları için özel alanlar ayıramazlar. Aynı zamanda ülkenin ve ulusal güvenliğin çıkarına olacak geriye bakışlardan ya da değişimlerden de muaf olamazlar.
Bunu yapmanın bir kolay bir de zor yolu var. Ancak ne olursa olsun, er ya da geç bu olacak. İnsanlar akıllarındakini açık ve net bir şekilde ifade ettiler. Artık ayağa kalkıp halklarının iradesini selamlamak ve bu ülkeyi gereksiz gecikme ve acılardan kurtarmak generallere kaldı.
Mervan Bişara'nın El Cezire'nin internet sitesinde yayımlanan "Egypt's aftershocks: Military vs the people" başlıklı analizinden derlenmiştir.