Güncelleme Tarihi:
Hürriyet, minare tamirlerinin teknolojik imkânlar öncesinde nasıl yapıldığını araştırdı. Neticede 1960’lara kadar aktif ve şöhretli olan minare tamircilerinin artık tozlu arşivlerde kalmış hikâyeleri ve fotoğrafları ortaya çıktı.
Fotoğraflarda minarelerin en tepesine kadar korkusuzca tırmanan ustaların birbirinden cesur pozları var. Kimine bu ustalık babasından ve dedesinden kalmış. İstanbul’daki Ayasofya ve Sultanahmet camileriyle Edirne ve Bursa’daki bütün tarihi minareler onların elinden geçmiş. Yaptıkları işin tehlikesi ve adrenalini yüksek olduğu için dönemin gazete ve dergilerinden de yakın ilgi görmüşler. Bu ilgi onları daha da şöhretli yapmış. 1930’da çıkan bir haberde “Yavaş yavaş ölen sanat” başlığıyla bu işi yapan sadece 6 usta kaldığı anlatılmış. Ayasofya Camisi’ni İstanbul depremine hazırlayacak çalışmalar kapsamında ilk olarak minareler onarılacak. Son teknolojinin kullanılacağı onarım için hazırlıklar sürerken, bir dönem minareler korkusuz ve oldukça şöhretli ustalara emanetti...
HEZARFEN TEVFİK
O ustalardan biri de ‘Hezarfen’ lakaplı Tevfik Usta. 1935’teki bir röportajında kendinden emin ve vakur bir şekilde konuşuyor: “Oradayken kendimi yerdekinden daha emin hissediyorum; ne otomobil çarpması korkusu var ne de tramvay. Bu meslek bana babam Osman Usta’dan kaldı, dedem Abdürrahim Efendi de ustaydı.” Ama kendisinin Beylerbeyi Camisi’nin minaresinde, babasının ise Sultanahmet Camisi minaresinde büyük tehlike atlattığını da ekliyor.
‘İSTANBUL BENİM’
Bir başkası ise Ordulu Mehmet Nuri Usta... Röportajında “Minarenin üstündeyken İstanbul benimdir” diyerek havasını atıyor. 1950’lerde Sultanahmet Camisi’nin minareleri ondan sorulurmuş. Saim Usta güvercin gübrelerinin riskini anlatmış. Zira bu gübrelere basıp ayağı kaydığı için minareden düşüp ölen ustalar olmuş. Ustalar sigortacılardan da şikâyetçi. Çünkü dediklerine göre onları sigortalamaya hiçbiri yanaşmıyormuş.