Ali DAĞLAR
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 20, 2008 00:00
Doktorasını Avrupa aşırı sağı üzerine yapan, sol siyasi kültür dergisi Birikim’e bu konuda makaleler yazan Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. E. Burak Arıkan’ın kısa süre önce piyasaya çıkan Türk Sağının Türk Sorunu MHP adlı kitabı, çarpıcı tespitleriyle dikkat çekiyor. Yazara göre 12 Eylül sonrasında CHP kendi mirasını yerken, MHP Devlet Bahçeli yönetiminde kendini dönüştürmeyi başardı.
Arıkan bugüne kadar Türk aşırı sağının ya "faşist bunlar" ya da "milliyetçi olmak suç mu?" sığlığıyla ele alındığına inanıyor. "Kitabımın amacı konunun bilimsel kriterlerle tartışılmasını sağlamak" diyor.
GELECEĞİN ANAMUHALEFET ADAYI
Partinin Türk siyasetinin kalıcı unsurlarından biri olduğunu söylemek yanlış olmaz. MHP, Huntington’ın siyasal kurumsallamayı ölçmek için geliştirdiği kriterlerin hemen hepsini yerine getiren, yani şartlara ve çevreye uyabilen, karmaşık bir örgütlenme yapısına sahip, belli oranda özerk ve parti iç-bütünlüğü sağlam bir şekilde kurumsallaşmış bir siyasal kurum. Cumhuriyeti tehdit altında gören, Türkiye’nin yanıbaşında Kürt devleti kurulacağı endişesini taşıyan ve bunun sebebinin AB süreciyle hız kazanan demokratikleşme olduğunu düşünenler, tepkilerini MHP’yi Meclis’e göndererek gösterdi. Bu yüzden, gelecekte anamuhalefet partisinin CHP yerine, oldum olası demokratikleşme karşıtı güçleri bünyesinde barındıran ve daha otoriter bir devlet anlayışını savunan MHP olacağı söylenebilir.
NEO-FAŞİST DEĞİL POPÜLİST-MİLLİYETÇİ
Avrupa aşırı sağını inceleyen Cas Mudde’ye göre, sağ partilerin ideolojisinde beş temel kriter bulunur: Milliyetçilik, ırkçılık, yabancı düşmanlığı (xenophobia), demokrasi karşıtlığı ve güçlü devlet. MHP bu beş kritere neredeyse kusursuz olarak uyuyor. Avrupalı kardeşlerine tıpatıp benziyor. Ancak hiçbir zaman Nazi sembollerini benimsemediği ve Avrupalı faşist gelenekle herhangi bir ilgisinin bulunduğunu iddia etmediği için neo-faşist bir parti değil. Popülist-milliyetçi kategoriye daha çok uyuyor.
SOSYAL DEMOKRAT AİLEDE YETİŞTİ AŞIRI SAĞ NEDİR, PEŞİNE DÜŞTÜ
İngiltere’de dünyaya gelen Arıkan (38), Bilkent ve Exeter üniversitelerinde eğitim gördü. Şu anda Türk milliyetçiliğinin Kafkasya ve Avrupa ile ilişkilerini araştırıyor: "Sosyal demokrat bir ailede yetişirken aşırı sağa vakıf olamıyor insan. Milliyetçilik nasıl bir ideolojidir ki bunca insanı peşinden sürüklüyor diye düşündüm önce. İnsan bilmediği bir şeyi öğrenmekten zevk alır. MHP’nin AB süreci devam ettiği sürece varlığını sürdüreceğini, milliyetçi refleks ve hissiyatları temsil edeceğini, kurumsallaşmış bir parti olduğunu düşünüyorum. Anamuhalefete aday derken, ileride anamuhalefet partisi olarak mı, yoksa küçük bir muhalefet partisi olarak mı devam edecek, bunu bilmiyoruz."
TÜRKEŞ’TEN SONRA PARTİ NASIL TÖRPÜLENDİ
Partide Türkeş sonrası yeni bir iklimin hakim olduğu yadsınamaz bir gerçek. Öncelikle MHP birçok siyasal partinin beceremediğini becerdi ve Türkeş’in ölümünden sonra, biraz sancılı da olsa dönüşüm (kurumsallaşma) sorununu Bahçeli’yi parti genel başkanlığına getirerek çözdü.
1988 MÇP programından başlayarak, özü korunmakla beraber sürekli faşistik öğeleri törpülenen, gizlenen, makyajlanan yeni parti programları ve yumuşatılan bir parti söylemiyle karşılaşırız. Türkeş’in 1980 öncesindeki sert tavrından bir hayli uzaklaşmış bir söylemdir bu.
Bahçeli’nin getirmiş olduğu önemli değişikliklerden ikisi ayrıca dikkat çekici: Partinin imajını geçmişte oldukça zedelemiş olan Ülkü Ocakları’nın yeniden organize edilmesi ve partinin kamuoyu nezdinde çek-senet mafyasıyla ilişkilendirilmesine engel olma çabaları.
Ülkü Ocaklarının sayıları azaltıldı ve hepsi bir kurumun şemsiyesi altnda toplandı. Bu karar, Bahçeli yönetiminde MHP’ye yeni ve daha temiz bir imaj yaratmak için atılan adımların en önemlilerinden biriydi.
Apdi İpekçi cinayeti hükümlülerinden Yavuz Ceylan MHP’nin İstanbul teşkilatının başkanlığına adaylığını koyduğunda, Bahçeli, Ceylan’dan adaylığını geri çekmesini kişisel olarak talep etti.
MHP’nin, ülkücülerin ya da Devlet Bahçeli’nin deyimiyle kendisini ülkücü diye nitelendirenlerin yer aldığı olaylar, sokak çatışmaları ve tahriklerinden uzak durması da, MHP’yi seçmen nezdinde alternatif bir parti konumuna getirdi.
BIYIKLAR KESİLİYOR SLOGANLAR TERK EDİLİYOR
Bahçeli’nin kararları arasında ülkücü hareketle ilişkilendirilen bazı gelenek ve sembollerden vazgeçilmesi de var. "Gerçek ülkücü" olmanın sembolleri olarak görülen çeneye uzanan bıyıkların bırakılması, kafaların birbirine tokuşturulmasıyla gerçekleşen ülkücülere özgü selamlama yöntemi, kravat takmayı reddetmek, beyaz çorap giymek yasaklandı.
"Ya sev ya terk et" sloganı miting alanlarını terk etti. Ülkücü tabanın soy-Türkçü gelenekten gelen mensupları tarafından oldum olası eleştirilmiş olan "Ya Allah Bismillah Allah-ü Ekber" sloganı da arka plana itildi. Ülkücü web sitelerinde selamün aleykümlü yazılara rastlansa da, merkez siyasal İslam çağrışımı yapacak sloganlara sıcak bakmıyor.
Yeni parti yönetiminde birçok akademisyene yer veren MHP, bu kadro aracılığıyla Avrupa aşırı sağının izlediği yolu geç de olsa keşfetti. Artık MHP de serbest pazar ekonomisinin erdemlerinden bahsediyor.
Son parti programı incelendiğinde, partinin demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, hukuk devleti, yönetimde şeffaflık gibi konulara önceye nazaran daha fazla önem verdiği göze çarpıyor.
BAŞARILI Pİ-AR ÇALIŞMASI
Parti merkezinin bugünün moda deyimiyle sıkı bir ’pi-ar’ politikası izlediği söylenebilir. Bahçeli ve kurmaylarının başarısı, soy-Türkçü, faşist ve ırkçı bir gelenekten gelen MHP’yi, başarılı bir imaj mühendisliğiyle olduğundan farklı göstermesi. Birçok Avrupalı aşırı sağ parti gibi MHP de, faşizan bir ideolojiyi muhafazakár bir söylemin arkasına saklıyor. Bu nedenle, MHP programını "kadife eldiven içinde demir pençe" olarak nitelendirmek hata olmaz.
DEVLETLE İLİŞKİSİ PLATONİK AŞK TADINDA
Ancak MHP’nin şartlı insan hak ve özgürlükleri kavramı, aslında partinin Türk vatandaşlarının hakları konusunda ne kadar samimi olduğunu da gözler önüne seriyor. MHP’nin anlayışına uygun davranmayan Türk vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerden mahrum brakılacakları, MHP tarafından şüpheye yer bırakmayacak şekilde dile getiriliyor.
Partinin devletle ilişkisi platonik bir aşk hikáyesi tadındadır. "Sevgili"nin nitelikleri bu aşkta önem taşımaz. Devletin baskıcı, otoriter, militer ya da anti-demokratik olması, MHP’nin ona olan aşkını öldürmez. Devletin bekası, 1980 öncesinde görüldüğü üzere gerekirse silahlı mücadele yoluyla dahi korunmalıdır.
Bahçeli’nin "ülkücü mafya" olarak anılan küçük çaplı mafya ile partisinin özdeşlemesini önlemeye yönelik çabalar da çoğunlukla "böyle insanlar ülkücü olamaz" söyleminden öteye gitmiyor. Ülkücülerin mafya liderlerinin yargılandığı davaların duruşmalarına gitmeleri ve bu suçlardan mahkûm olanları "Türkiye sizinle gurur duyuyor" sloganıyla cezaevine yollamaları, bu insanların pekálá ülkücü olabileceğini gösteriyor.