Oluşturulma Tarihi: Nisan 05, 2003 00:00
Amerikan deniz piyadelerinin Irak askeriyle çarpıştığı Bağdat yollarından Büyük İskender de geçmişti. Abrams tanklarıyla Bradley zırhlı araçlarının çiğnediği o topraklar üzerinde bir zamanlar, Babil'in savaş arabaları at koşturmuş, Sümerlerin mızraklı savaşçıları ve Roma lejyonları taban tepmişti. Amerikan özel kuvvetleriyle Kürt müttefiklerinin şimdi kuzeyden güneye doğru indikleri bölgede de Asur kralları hüküm sürmüştü. Dicle ve Fırat'ın arasında kalan bölgede altı bin yıl önce ilk tarım toplumu oluşmuş, ilk şehirler oralarda kurulmuş, insanlar ilk kez orada tekerleği kullanmış, yasalar koymuş, edebiyatı ve matematiği yaratmış.Şu anda Irak topraklarında, dünyanın en büyük uygarlıklarının doğup geliştiği Mezopotamya'da olup bitenler arkeologlar açısından tam bir kabus. Çünkü eski uygarlıkların o masalsı şehirlerinden, Babil'den, Ur, Uruk ve Nineveh'ten arta kalan her şey o topraklarda yatıyor. 10 bine yakın arkeolojik hassas bölge olduğu söyleniyor. Savaş başlamadan önce bir grup arkeolog ve akademisyen bildiri yayınlayarak kültür mirasına dokunulmamasını istedi. Pentagon da antik harabelerin bulunduğu yerlerin haritasının çıkarıldığını ve eğer mümkünse bu bölgelerin vurulmayacağını açıkladı.Gelgelelim savaş çıktı, Asur ve Babil imparatorluklarının yükselip çöktüğü, Sümerlerin ilk yazıyı geliştirdikleri topraklarda tanklar gümbür gümbür ilerlemeye başladı. Babil Kralı Hammurabi ve Nabukadnezar'ın hüküm sürdüğü şehirlerin tepesinde bombalar, füzeler uçar oldu.Arkeologlara göre tarihi kalıntılara zarar vermeden bir savaş yürütmek mümkün değil. Tankların çiğnediği toprakların altında nice gömülü şehirler yattığından eminler. Askerlerin Bronz Çağı'ndan kalma sulama kanallarında nasıl siper kazdığı gözlerinde canlanıyor. Irak ordusunun, müzelerin, tarihi kalıntıların üzerine uçaksavar bataryaları ve radarlar yerleştirmesi de. Birinci Körfez Savaşı sırasında ABD askerlerinin haftalarca işgal ettiği Ur kenti büyük zarar görmüştü. Amerikan saldırıları, Ziggurat Tapınağı'nda tam 400 delik açmıştı. Hiç dokunulmamış Tell el-Lam'da da ABD askerleri hoyratça siper kazmış ve altından harabeler çıkmıştı. Şimdi bu savaş tarihi eserlere zarar verilmeden sona erse bile, Irak topraklarını talan tehlikesi bekliyor. Birinci savaştan sonra, saray ve tapınakların duvarlarından sökülen malzemeler, paha biçilmez kültür eserleri karaborsaya düşmüştü. Irak'ın 1992 yılında açıkladığı rakamlara göre 4 bin kadar eser kaçırılmış ve bunların sadece 20'si geri dönmüştü. Bazı Iraklılara göre, ABD saldırısının ardında yatan asıl neden ülkenin tarihi hazineleri. Üst düzey yetkililer ve ortalama vatandaşlar, İslami Babil'in Yahudi Kudüs'e karşı yükselişini önlemek için ABD'nin ülkeyi işgal ettiği görüşüne saplanmış durumda. Nitekim Irak Lideri Saddam Hüseyin de artık konuşmalarında sık sık Irak'ın zaferlerle dolu antik geçmişine atıfta bulunuyor, kendi rejimini antik krallıklarla özdeşleştiriyor. Oysa ki Saddam'ın antik eserlerle fazla ilgilenmediği biliniyor. İKİ DİNDARIN HİKAYESİ Bir zamanlar Saddam Hüseyin'in arkeolojiyle olduğu gibi, dinle imanla ilgisi yoktu. İran'da İslam devrimi olduğunda, aman zararlı etki gelmesin diye ulemayı astırıp kestirmişti. Camiye fazla sık giden sade vatandaşın da cezalandırıldığı söylenirdi. Saddam ne zaman ki İran'la kapıştı, güneydeki Şii halkla namazlar kılmaya başladı. İmam Ali'nin soyundan geldiğini gösteren düzmece secereler çıkardı. Camiler yaptırdı, bayrağa ‘‘Allah büyüktür’’ yazdırdı, her konuşmasına Kuran'dan surelerle başlar oldu. Körfez Savaşı sırasında dini sömürü yoluyla Arap dünyasını ayaklandırmaya kalkıştı.Geçen hafta da halkını cihada çağırdı. Bombalar altında ölen insanlarla alay eder gibi, cennette ödül vaat etti. George W. Bush da bir zamanlar dinle oturup kalkan biri değildi. Ancak 1986 yılında dini keşfetti. Dini bütün bir Hıristiyan olup alkolizm problemini yendi. O şimdi, tarihteki birçok Amerikan başkanı gibi her konuşmasını ‘‘Tanrı Amerika'yı korusun’’ diye bitiriyor. Ama, Amerikalı yorumcular Bush'un dindarlığında farklı tonlamalar algılıyor. Tanrı'nın buyruğuyla hareket ettiğini, kendisinin iyi, karşıtlarının kötü olduğunu düşünüyor. Condi, Rummy veya Powell'la sofraya oturduğu zaman onlara da dua ettiriyor. Beyaz Saray'da her sabah dua ediliyor. Bush'un 11 Eylül'den sonra, teröre karşı verilecek savaşı ‘‘haçlı seferi’’ (crusade) diye tanımladığı, Arap dünyasında unutulmuş değil. Gerçi yanlış anlaşıldığı söylenip ‘‘haçlı seferi’’ sözü geri alınmıştı ama, Arap dünyası Bush'u aynen o sözüyle algılıyor. Amerikan Kongresi geçenlerde, Bush'a ülke çapında dua günü ilan etmesi için yetki veren bir tasarıyı kabul etti. Ayrıca cephedeki iliştirilmiş muhabirlerin bildirdiğine göre Amerikalı askerlerden ‘‘Tanrı’nın iyiliği Bush'un üzerinde olsun’’ diye dua etmeleri isteniyor.MİSYONERLER ÜRDÜN'DE Amerikan kiliselerine gelince; onlar nüfusunun yüzde 98'i Müslüman olan Irak'ta Hıristiyanlığın yayılması için dua ediyor. Denver Post gazetesinin haberine göre hele bir Irak operasyonu tamamlansın, halkı da ‘‘özgürlüğüne’’ kavuşsun, hemen oralara çıkarma yapacaklar. Güney Baptist Kilisesi misyonerlerini çoktan Ürdün'e göndermiş. Güvenli bir ortam oluştuğu an Irak'a geçecekler. Denver'daki Rivedside Baptist Kilisesi Pastörü Rick Lewis gazeteye açıklamasında, ‘‘Biz kriz ve trajedi ortamlarını, dinimizi tanıtmak için iyi bir fırsat olarak görürüz’’ diyor. Gazeteye göre kimi yorumcular, Arap dünyasında tepki uyandırır diye ‘‘Irak'a bir elinde ekmek, diğerinde İncil'le girmek tehlikeli olur’’ diyor. Ancak misyon liderleri, ABD tarafından özgür kılınacak Irak halkının istediği dini seçmekte de özgür olacağını ileri sürüyor.
button