Güncelleme Tarihi:
Partileri, “Siyaset dilini marjinal gruplara göre ayarlarsanız, bu size bir şey kazandırmaz” sözleriyle uyaran Çiçek, Meclis içtüzüğünde türbanlı vekile yönelik yasak olmadığını da anımsattı. Çiçek, Ankara Hürriyet yönetimine kahvaltıda şunları söyledi:
YANLIŞTAN DÖNMELİYİZ
“Siyasetin enstrümanı dildir. İçtüzük siyasetin dilini ‘temiz bir dille müzakere’ diye yazmış. Siyaset dilini marjinal gruplara göre ayarlarsanız, bu size bir şey kazandırmaz. Sağı solu yumruklayıp, kırıp döktüğümüzde bu bizim oyumuzu artırıyorsa, anlarım. Böyle bir sonuç çıkmadığına göre, bu yanlıştan hepimizin dönmesi lazım. İtibar sıralamasında Meclis ilk 3’te çıkmıyor. Bu hepimizi üzmeli. Partileri yönetenlerin, Meclis’in itibarına gölge düşürecek, siyaset kurumunun saygınlığını zedeleyecek davranışlara karşı tavır oluşturması gerekir. Biz bu toplumun içindeyiz. Herkes birbirinden etkileniyor. Bu sporda, düğünde dernekte de aynı. Buradaki gerginlik ne kadar azalırsa, başkalarına bahane kalmaz. Biz güzel örnekler oluşturmalıyız.
EMEKLİ KAHVESİ GİBİ
Grup toplantılarının asli unsuru milletvekilleridir, başkaları burada olmamalı. Grupları bir kez daha uyaracağım. Salı günleri, 4 parti, daracık bir zaman diliminde, daracık bir mekânda, 10 binin üzerinde adamla burada oluyor. Arka arkaya çok da hararetli suçlamalar yapılıyor. Grup toplantılarında, şarj olan seçmen, dışarı çıktığında suçlanan partinin seçmeniyle karşı karşıya kalıyor. Sloganlar atılıyor, küfürleşmeler oluyor. Herkesin taraftarı, kardeşi, aşiretine mensup insanlar var. Ertesi gün milletvekilleri birbiriyle tartışmaya başlıyor. 12 bin 500 kişinin geldiği zaman oldu. Verecek giriş kartı kalmadı. Bazen Meclis, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin silo kuyruğuna benziyor. Kulislerde milletvekili dışında grup var. Sabahtan akşama kadar oturuyorlar, bir nevi emekli kıraathanesi gibi. Bu tablo böyle devam ederse, 4 yılın sonunda birbirimizin elini sıkmadan, tanışmadan ayrıldığımız arkadaşlar olacak. Çünkü bu ortam kaynaşmaya imkân vermiyor.
ANAYASADA SONUÇ ÇIKMADI
Anayasa çalışmalarında, koyduğumuz hedeften çok gerideyiz. Önemli işler yapıldı, gözardı edemeyiz, ama sonuç çıkaramadık. Vatandaş sonuca bakar. Sofraya konana bakar, ‘Tüpgaz bulamadım, yetiştiremedim’ mazeretini kabul etmez. Biz bu anayasayı yapanları çok ağır suçladık. Şimdi ‘Suçladıklarınız kadar olamadınız dördünüz bir araya gelip netice çıkaramadınız’ derler. ‘Güneş batıyor’ sözünü onun için kullandım.
AÇILIŞTA TÜRBANLI VEKİL
Böyle bir girişimden haberim yok. Bize başvuru yapılmış değil. Normal olarak haberimizin olması gerekir. Şimdi moda Türkiye’de. Olanı değil, olması muhtemelleri konuşarak ülkeyi sıkıntıya sokuyoruz. Zamanı gelince bakmak lazım. İş, mevzuat, teamüllerdir, uygulamalardır bakılacak. İçtüzük türbana müsait. Ne kadar az konuşulursa, o kadar kolay çözülür. Bakın üniversitelerde başörtüsü sorunu nasıl çözüldü. İtiraz eden var mı?
İran’a gittim. Yakında Irak’a da gideceğim. Irak’tan Meclis Başkanı geldi, bizi davet etti. Bayramdan sonra Bağdat’a gideceğim. Onların dışişleri bakanları gelecek. Bizler hükümetten ayrı olarak parlamenter diplomasi yürütüyoruz. Parlamentoların manevra alanları hükümetlere göre daha geniş. Irak ile ilişkilerin geliştirilmesi hem Irak’ın, hem bizim, hem bölgenin yararınadır.
BAŞBAKAN’LA SARAY TURU
Başbakan’la, 7-8 ay önce konuştuk, gidip sarayların durumuna beraber bakalım diye. Meclis’in tasarrufunda olan saray ve kasırlar var. Başka kurumlarla birlikte kullandığımız yerler var. Ciddi bir sorumluluk ortada. Başbakan’la Beykoz Kasrı’na gittik. Yıldız Sarayı da aynı durumda. Yıldız Sarayı, 500 bin metrekare. Onlarca bina var içinde, Yıldız Teknik Üniversitesi var, MİT var, emniyet var, belediye var, Kültür Bakanlığı var, biz varız, var oğlu var. Biz kendi yerimizi restore etmişiz, yanıbaşındaki perişan. Beykoz Kasrı öyle kötü kullanılmış ki bize geçtiğinde felaketti. Ciddi restorasyon yapıyoruz. Kayıtlara göre bizim orada 200 dönüm görünüyor ama elimizde 70 dönüm var. Biraz o kuruluş almış, biraz bu kuruluş almış. O kasırların içinde insan olmadığı sürece harcadığınız para da boşa gider. Burada resmi yemekler, davetler verilsin diyoruz.”
Dış politika Susurluk ayranı gibidir
“İran’da bana Egemen Bağış’ın ‘AB’ye girmeyebiliriz’ açıklamasını sordular. ‘Konjonktürel bir açıklamadır’ dedim. ‘Siz de düne kadar Amerika ile konuşmuyordunuz şimdi mektuplaşmaya telefonlaşmaya başladınız, siz mi değiştiniz, ABD mi?’ dedim. Onun için bizim orada bir söz var, dünün güneşiyle bugünün çamaşırı yıkanmaz. Dış politikada lafların çoğu köpürtülmüş laflardır, köpük gidince altta ne kalıyor ona bakmak lazım. Yani Susurluk ayranı gibidir dış politika. Köpüğü çoktur. Dış politikanın değişmez kuralı, bir yere takılıp kalmak olmaz, olabildiğince manevra alanınızı geniş tutmanız gerekir. Ortadoğu gibi her kesimin iç politikasına tesir edecek bir sorun konuşuluyorsa, elbette ilkesel yaklaşalım ama işte her gün herşey değişiyor. Tek yanlı bakmamak lazım. Ortadoğu’da etnik ve mezhepsel çatışma riski her geçen gün artıyor. Bunu dün körükleyenler, bugün bunun bir takım sıkıntılar doğurabileceğini kabul etme noktasına geldilerse bu önemli. Türkiye’nin pozisyonu da değişebilir, nitekim değişiyor. Herkes değişiyorsa, Türkiye de politikalarını ona göre esnetir.”