Güncelleme Tarihi:
Priştine Radyo ve Televizyonu'nda yıllardır Türkçe yayın yapan yayıncılardan bir kısmı artık TRT'li. Kosova'dan kaçarak, Türkiye'ye sığınmak zorunda kalan 36 yayıncı şimdi Türkiye'de çalışacak. Ama çoğunun gönlünde geri dönerek orada 1951 yılından bu yana süren Türkçe yayını yeniden başlatmak yatıyor.
Kosova'nın başkenti Priştine'de Priştine Radyo ve Televizyonu'nda Türkçe yayın yapan yayıncılar TRT (Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu) tarafından istisna akdi (özel bir sözleşme) ile işe alındılar. Sayıları yüzü geçen spikerler, gazeteciler, teknisyenler, prodüktörler, genel yayın yönetmenleri ve müzisyenlerden büyük bir çoğunluğu Türkiye'ye bir kaç ay önce sığınmacı olarak giriş yapmışlardı. TRT ve özel sektör basın kuruluşlarına iş başvurusunda bulunan 36 kişiye TRT genel yönetmeliğinden özel bir sözleşme yapılarak başvurulara olumlu cevap verildi. Yayıncılar geçtiğimiz Cuma günü TRT İstanbul Müdürü Ayhan Dinç'den görev dağılımlarını öğrendiler. TRT yetkilileri diğer Priştine'li yayıncılarında taleplerine cevap verebileceklerini belirtiyor. Ve zor durumları düzelene, yani memleketlerine dönünceye kadar İzmir, İstanbul ve Ankara Bölge Müdürlükleri'nde görevlerini sürdürebilecekler.
1951 yılında Türkçe yayınlara başlayan yayıncılar ilk kez yayınlarını kestiklerini söylüyorlar. Aslında yayınlarını kesmelerini kimse istememiş. Hatta Priştine Radyo ve Televizyon Genel Sorumlusu Miladin Yoviç onlara kalmaları için yalvarmış ve can güvenliklerini sağlayacağı konusunda sözler vermişti. Her ne kadar mesleklerini sonuna kadar devam ettirmek isteseler de onlar da diğer kardeşleri gibi savaşın korkusunu ve acısını yaşamışlardı. Özellikle de aileleri için endişe duyuyorlardı. Yaşadıkları, duydukları ve gördüklerinden sonra, verilen sözlere güven duymadılar ve radyodaki son programı ''gidiyoruz ama çok kısa bir süre sonra geri döneceğiz'' sözünü vererek kapattılar. Her birinin ayrı bir dramı ve ayrı bir öyküsü vardı. Ortak paydaları ise acı ve korku. Yayıncılardan bazıları yaşları dolayısıyla bundan sonraki yaşamlarını Türkiye'de sakin ve huzurlu geçirmek istiyor. Fakat büyük bir çoğunluğunun ortak dileği ‘‘ah dönüp, şu yayınlara bir daha başlayabilsek’’.
NASIL SON VERİLDİ?
Üç aydır Türkiye'de bulunan Priştine Radyosu Türkçe Yayınlar Genel Sorumlusu Muhammed Ustaibba Savaşın başlamasıyla birlikte yaşadıklarını ve yayına nasıl son verdiklerini şöyle anlatıyor. ‘‘Kosova'da durum çok kötüydü. Savaş anında yaşanılanlar aslında kelimelerle anlatılamaz. Savaş öncesi Türklere doğrudan kimse zarar vermiyordu. Tahmin edersinizki savaş, her dakikanın karanlık geçmesi demektir. Savaş öncesi anlaşma amacıyla yapılan hükümet ve diğer milletlerin görüşmelerine ben de katılmıştım. Fakat bu görüşmeler başarısız geçti. Taraflar kendi düşüncesini, kendi çıkarlarını gerçekleştirmek istiyordu. Bu görüşmelerde anlayış asla olmadı. Ve en sonunda savaş patlak verdi. İki üç kişinin kötü politikası sonucu binlerce insan beyhude gitti. Ölenlerin sayısı çok fazla. Dağılan ailelerin sayısı oldukça yüksek. Gidenler asla geri gelmiyor. Tek cümleyle ifade edersek o günlerde hepimiz Kosova'da bir cehennem ateşi yaşıyorduk. Türkçe yayınlarımıza gelince; biz 1951 yılından bu yana yayın yapıyorduk. Başında bir iki saat başlayan yayınlarımız en son yedi saate çıkmıştı. Ne Tito döneminde ne de sonradan kurulan demokrasi hükümetinde yayıncılık anlamında hiç bir zorluk yaşatmamışlardı. Aslında yayınlarımıza son vermemizi de kimse istemedi. Devam etmemiz için güvenliğimizle ilgili çeşitli sözler veriliyordu. Fakat savaş öylesine kötü bir durumki, etkilenmemek panik olmamak mümkün değil. Savaşın başlamasından bir kaç gün sonra çalışan elemanlarımın işe gelişlerinde aksaklıklar başladı. Hele bir sabah normal mesai saatinde işe sadece beş kişi gelebilmiştik. Saatler geçmesine rağmen çalışma arkadaşlarımızdan hiç biri gelemedi. Dinleyicilerin ve izleyicilerin % 90 oranında azaldığını görünce yönetim kurulu olarak aynı sabah toplandık. Ve o gün alınan bir kararla yayınlarımıza ara verdik. Ve arkadaşımız editör Cevahir Haydar kapatma konuşmasını yaptı. Priştine radyo ve televizyonu bir devlet kuruluşuydu. Biz böyle bir karar aldığımızı üst yönetime ve Kosova geçici hükümet başkanına bildirdik. Tüm Türk yayıncılar ailelerimizle birlikte güvenlik açısından polis eskortu eşliğinde sınır dışı edildik. Zaten sonrasını herkes biliyor. TRT yetkililerinin Türkiye'de bize maddi ve manevi desteğini esirgememelerine gerçekten minnet duyuyoruz.,’’.
İLK ÖRNEK
Türk Sanat Müziği Orkestra Şefi Emin Mecihan, Türkiye dışında Avrupa ve Balkan ülkelerinde kurdukları ilk ve tek Türk Sanat Müziği orkestrasının nasıl kurulduğunu ve nasıl yok olduğunu şu cümleleriyle anlatıyor. ‘‘1950'li yıllarda Yugoslavya hükümetinin Türklere tanıdığı eşit haklarla, Balkan Türkleri tarafından orkestra kuruldu. Ben lise yıllarımda yani 1960'lı yıllarda katıldım ve 25 senedir görev yapıyordum. Kuruluşunda merhum Rasim Sadri hocamız yeralmıştı. Eksiksiz yayınlarımız Ankara ve İstanbul TRT radyolarında takdir edilmişti. Bu orkestra Dede Efendi'nin eserlerinden günün en çok sevilen ve tutulan ünlü bestekárların bestelerini icra etmiş ve ayrıca solistlerimiz ilham kaynağımız Rumeli türkülerini de başarı ile seslendirmişti. Eski ve yeni Yugoslavya'da yayıncılık anlamında biz hiç bir zorluk çekmemiştik. Ben hiç ayrılmadan 35 senedir bu radyoda görev yaptım. Bana göre görevimizi tam manasıyla yerine getiriyorduk. Oradaki örf ve adetlerimizi en iyi şekilde yayınlarımıza yansıtıyorduk. Balkanlarda Türkler olarak biz varız diyorduk. Genel yönetmenimiz tekrar döneceğimiz sözünü alarak bizleri güven içerisinde sınırdan çıkardı. Ama ben artık dönemem. Aslında oradaki kurulu düzenimi ve yaşamımı bırakmak çok zor. Ben bir Türk olarak o kültürü Balkanlarda yaşatmak için elimden geleni yaptığıma inanıyorum. Ama bundan sonraki yaşamımıda kendi anavatanımda huzurlu bir şekilde sona erdirmek istiyorum.’’
BİZ KURBAN OLURUZ
Diğer görüştüğümüz yayıncılar müzisyen İlir Brovenik, müzik prodüktörü Mesemmet Yakupoviç, gazeteciler Rezzan Borca, Nevcihan Cota, Zümrüt Süleyman müzik sorumlusu Behice Leşi, redaktör Nuhi Mazrek ve haber editörü Cevahir Haydar, Bu zor günlerinde TRT'nin ve yardımseverlerin iyiliklerini asla unutmayacaklarını belirtiyor. Onlar Türkiye'de akrabalarının ya da yardımsever vatandaşların yazlıklarında 30'ar kişi bir dairede yaşıyorlar. Aslında anavatanlarında kalmak her ne kadar sıfırdan başlamak anlamına gelse de, daha huzurlu ve güvenli olduğunu ama asla kendi televizyon ve radyolarına dönmek hayalinden vazgeçmediklerini söylüyorlar. Yayınlarına yeniden başlamaları gerektiğini düşünüyorlar. Ve ek olarak ''kurban gerekiyorsa biz oluruz, acı gerekiyorsa biz çekeriz ama bu kültürü yaşatacağız'' diyorlar.