Güncelleme Tarihi:
Rize 15 Temmuz Şehitleri ve Cumhuriyet Meydanı’ndan vinçle sökülüp kamyon kasasına sırtüstü yatırılan Atatürk heykeli, geçen hafta ülkedeki en hararetli tartışma ve kutuplaşma konularından biri oldu. AKP’li Belediye Başkanı Reşat Kasap, heykelin, şehir meydanını düzenleme projesi çerçevesinde valiliğin önüne taşındığını ve kalan boşluğa ‘15 Temmuz Şehitleri Anıtı’nın inşa edileceğini savundu. 15 Temmuz’daki darbe teşebbüsünden önce bu meydana çay bardağı heykeli dikmeyi tasarlayan Kasap’ın açıklaması, muhalefeti ikna etmeye yetmedi. Zira Rize’de Cumhuriyet’in 75. yılı anısına dikilen ikinci Atatürk heykelinin de uzun zamandır ‘kayıp’ olduğu bugünlerde ortaya çıktı. Rize’de belediyenin kaldırttığı Atatürk heykeli kamyon kasasına bindirildiği an, büyük bir tartışmanın başlayacağını tahmin etmek güç değildi. Çünkü Atatürk heykelleri on yıllardır siyasi tartışmaların değişmeyen gündem maddelerinden biri haline geldi.
MİTOLOJİK YORUMLAR
Cumhuriyet’in ilk heykeli, 3 Ekim 1926’da İstanbul Sarayburnu’na dikilen üç metrelik Atatürk heykeliydi. 1927’ye dek İstanbul’a ayak bile basmayan Atatürk’ün, heykeli için bu şehri seçmesi manidardı. Cumhuriyet henüz yerli heykeltıraş yetiştiremediği için ilk yapılan heykeller çoğunlukla Heinrich Krippel (Avusturyalı), Pietro Canonica (İtalyan) ve Anton Hanak (Çek) gibi Avrupalı sanatçılara havale edilmişti. İkinci Atatürk heykeli, 26 Ekim 1926’da Konya’ya dikildi. Cumhuriyet’in ilanından önce İslamcı bir ayaklanmaya sahne olan Konya’nın seçimi, devrik payitaht şehri İstanbul’un seçimi kadar bilinçliydi. 1927’de Ankara’da Etnografya, Sıhhiye ve Ulus Zafer anıtları; 1928’de İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtı dikildi.
Türkiye, 1926-1938 arasında 34 Atatürk heykeliyle donatıldı. Bunlar içinde en dikkat çekeni, 1936’da dikilen Afyon Utku Anıtı’ydı. Yunan işgalinden kurtarılan Afyon’un Atatürk’e armağanı olarak tasarlanan anıtta Atatürk, mitolojik Yunan kahramanlarını andırır şekilde, çıplak vaziyette ve düşmanı ayaklarının altına almış biçimde resmediliyordu. Atatürk’ün çağdaşı olan Lenin ve ondan sonra iktidara gelen Mao gibi liderlerin heykelleri bu şekilde tasarlanmamıştı. Atatürk’ü çıplak gösteren ikinci heykel, 1935’te Kayseri Bez Fabrikası’na kondu. Atatürk, sanayileşmeyi temsil edecek şekilde bir çarkı çevirmekteydi.
TİCANİLER TARİKATI
Atatürk’ün ölümünden sonra onu resmeden heykellerin yapımı azalırken, çokpartili hayata geçilen 1946’dan itibaren Atatürk heykellerine saldırılar başladı. 1938’den 1950’ye kadar dört, 14 Mayıs 1950’den 1 Nisan 1951’e kadar dokuz Atatürk büstü ve heykeli tahrip edildi. Saldırıların ardından Kemal Pilavoğlu’nun liderliğindeki Ticaniler Tarikatı çıkmaktaydı. Ezanın Türkçeleştirilmesi kararı alındığı gün TBMM’de Arapça ezan okuma eylemi yapan Ticaniler, Atatürk heykellerini çekiçle kırmaya yöneldi. En son Kırşehir’deki heykel parçalanınca, CHP’lilerin sert eleştirilerinden çekinen DP’liler 1951’de ‘Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’u çıkardı. Bir yıl sonra Pilavoğlu yedi yıl hapis, beş yıl sürgün, beş yıl da polis gözetimiyle cezalandırıldı. Öte yandan, 1947’de Malatya’da yapılan Atatürk ve Gençlik Anıtı’ndaki çıplak genç heykeli halkın öfkesini çekince, bir heykelin kasık bölgesine bir yaprak monte edilerek sorun çözüldü. Heykel halen bu şekilde...
KAYSERİ: BİR MEYDANA ÜÇ HEYKEL
27 Mayısçılar darbeden (1960) sonra başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere, Atatürk heykeli olmayan şehirleri heykelle donattı. 1946-1960 arasında 14 heykel dikilirken, 1960-1970 arasında 59 heykel yapıldı. Kayseri’nin CHP’li Belediye Başkanı Niyazi Bahçecioğlu, 1974’te aynı meydana şehrin ikinci Atatürk anıtını diktirdi. Ancak Atatürk’ün halkla birlikte emperyalizme karşı meydan okumasını simgeleyen heykel, halk tarafından ‘komünist’ bulundu ve ‘kuyruklu heykel’ diye nitelendi. Bu nedenle devlet erkânı, resmi törenleri 1935’te dikilen ilk Atatürk heykeli önünde yapmayı sürdürdü. 12 Eylül cuntacıları yönetime el koyduğunda, ilk iş olarak, Kayseri’ye üçüncü heykel yapıldı. Bu kez Atatürk, darbecilerin tam da arzuladığı gibi, otoriter bir görünüm vermekteydi. İlk iki heykelin kaldırılıp şehirdeki başka alanlara taşındığı 1995’e dek, üç ayrı Atatürk heykeli aynı meydanda yan yana durmaya devam etti.
‘ATATÜRK YILI’NDA YAŞANANLAR
Atatürk’ün 100’üncü doğum yılı 1981’i ‘Atatürk Yılı’ ilan eden 12 Eylül, bir yandan da heykel çılgınlığı başlatmıştı. Artık tıpkıbasım ve fabrikasyon nitelikteki heykeller şehirlerin, ilçelerin ve hatta köylerin meydanlarını donatmaktaydı. Öyle ki Tunceli’ye, dağıtılmak üzere kamyonlarla heykel götürüldü.
Bu arada, 1982’de Samsun’da dikilen ‘İlk Adım Anıtı’nda Atatürk’ün çevresinde duran kız ve erkek figürleri, şehri ziyaret eden Orgeneral Kenan Evren tarafından muzır bulunarak depoya kaldırıldı. Bu heykeller, 28 Şubat’ın şahin ismi, dönemin Samsun Garnizon Komutanı Doğu Silahçıoğlu tarafından depodan çıkarılıp yerine kondu. Fakat başına nöbetçi bırakılarak...
Samsun’dan önce İstanbul 2. Zırhlı Tugay Komutanı olarak görev yapan Silahçıoğlu, 1996’da Sultanbeyli’de belediyeye haber vermeden, askeri üniformalı Atatürk heykelini ilçede bulvara diktirmişti. Bu heykelin üzerinde “Devrimlerinin bekçisiyiz. Cumhuriyet’i sen kurdun, bizler yaşatacağız” sözleri yazmaktaydı. Refah Parti’li belediyenin yıktırmaması için de heykelin başına askerleri nöbetçi bıraktı. Heykelin rövanşı 2006’da alındı. Kaldırılan heykelin yerine sivil Atatürk heykeli kondu ve heykelin üzerine “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazıldı.
Dönemin en trajik heykel kavgası, 28 Şubat’ın tank yürüttüğü Ankara Sincan’da yaşandı. İlçedeki olumsuz algının silinmesi için Atatürkçü Düşünce Derneği, kaymakamlık ve işadamları Lale Meydanı’na dikilmek üzere gülen Atatürk heykeli sipariş etti. 28 Şubat havasının dağılması sonrası kaymakam, “Bunun önünde tören mi yapılır!” diyerek, heykeli dikmeyi reddetti. Gülen Atatürk heykeli, halen mimarının atölyesinde bekliyor.
ESKİ ATATÜRK HEYKELLERİNE NE OLUR?
Eskiyen ve yıpranan Atatürk heykellerinin kaldırılması sorunu, yakın bir zamana kadar heykeli şehirden ilçeye, kasabadan köye armağan etmek yöntemiyle çözümlenmekteydi. Ancak bu yöntemin işlemediği en trajikomik olay, 2005 yılında Afyon’un Emirdağ ilçesinde yaşandı. 12 Eylül’de Afyon Garnizon Komutanlığı’nın Emirdağ Kaymakamlığı’na armağan ettiği estetik dışı heykel, itfaiyenin deposuna kaldırıldı. İlçede, heykelin çok değerli olduğu ve satıldığı yönünde dedikodu çıktı. Belediye de bir sabotaj olmaması için heykeli ilçelere ve okullara vermeyi teklif etti. Kullanılmayacak haldeki heykeli kimse almak istemedi. Bunun üzerine heykel, bir zarar görmemesi için, kaymakamlık ve müftülüğün de imza attığı bir tutanakla, başı kıbleye gelecek şekilde toprağa verildi.
‘TÜKÜRÜRÜM BÖYLE HEYKELİN İÇİNE!’
Heykel tartışmaları Atatürk’le sınırlı değil. 1974’te İstanbul’a dikilen ‘Güzel İstanbul Heykeli’, dönemin CHP-MSP iktidarında ‘müstehcen’ bulunarak kaldırıldı. Melih Gökçek, 1994’te Ankara’daki ‘Periler Ülkesinde’ adlı heykeli, “Tükürürüm böyle heykelin içine” diyerek yerinden söktürdü. Muhafazakâr iktidarlar, insanları resmeden büst ve heykellerin yerine, yöreyi temsil ettiği gerekçesiyle cansız varlıkların heykellerini dikti. Bu; Konya’da şekerpancarı, Nevşehir’de üzüm, İnegöl’de köfte, Rize’de bardağa çay boşaltan çaydanlık heykelleri oldu. Reşat Kasap’ın yönettiği Rize Belediyesi binası önüne konan çaydanlık heykeli yetersiz bulunmuş olmalı ki, 15 Temmuz’dan önce Cumhuriyet Meydanı’na çay bardağı heykeli yapmaya karar verildi.
Bu tartışma sürerken, 15 Temmuz’da darbe teşebbüsü oldu. Darbe püskürtüldükten sonra Rize Belediyesi meydanın adını, ‘15 Temmuz Şehitleri ve Cumhuriyet Meydanı’ diye değiştirdi. Çay bardağı fikri de bu vesileyle terk edildi; 15 Temmuz’u simgeleyen bir heykelde karar kılındı.
Bu yazı için faydalandığım, Ü. Aylin Tekiner’in İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Atatürk Heykelleri – Kült, Estetik, Siyaset’ini size de öneririm.